3. İhsan Nuri ve Azadi Cemiyeti
1920’nin ikinci yarısına doğru İstanbul hükümeti ve Mustafa Kemal’in liderliğindeki Heyet-i Temsiliye, Kürdistan Teali Cemiyeti şubelerinin yaygınlaştığını, Kürd milletinin cemiyete önemli bir ilgi duyduğunu ve destek verdiğini görünce, iki taraf da aynı amaca ulaşmak üzere ortak bir tutumla, başta Kürdistan’daki şubeler olmak üzere İstanbul’daki genel merkez de dahil kapatıldı.
İkinci Meşrutiyet’in başından beri legal faaliyetler sürdüren Kürdler, bu sahanın kendilerine kapandığını görünce, illegal olarak yeniden örgütlenme kararı aldılar. Bu çalışmanın ürünü olarak Kürdistan İstiklal Komitesi (KİK) veya kısaltılmış adıyla Azadî örgütü ortaya çıktı.
Rusya’nın Erzurum Konsolosunun verdiği bilgilere göre; Halit Bey’in başkanlığında 1920 yılının sonlarında Erzurum’da “Kürdistan İstiklal Cemiyeti” ya da “Kürdistan İstiklal Komitesi” (KİK) adıyla yeni bir örgüt kurulmuş. Britanya Hava Kuvvetlerinin gizli bir istihbarat raporunda da, adı geçen örgütün “1918-1919 yıllarında İstanbul’da bulunan cemiyetin devamı.”[1] olduğu belirtilmektedir.
Daha öce zaten KTC üyesi olan İhsan Nuri, illegal olarak örgütlenen Kürdistan İstiklal Komitesi ya da kısa adıyla Azadi örgütüyle ilişi kurar, arkadaşları “Hacı Abdullah Efendi, Derviş Bey, Kaymakam Rezzak Bey ve Miralay Veysi Beyle birlikte örgütün Siirt şubesini oluştururlar.”[2] Örgütün bölgedeki şube teşkilatını oluşturduktan sonra askeriye içerisinde örgütleme çalışmalarına başlarlar.
Genel bir milli ayaklanmanın örgütleme çalışmalarının yoğun şekilde sürdüğü bir dönemde, 3-4 Eylül1924’te Kürdistan İstiklal Komitesi’nin merkez üyelerinde Yusuf Ziya Bey’in Beytüşşebap’ta bulunan askeri tümende görevli biraderi Mülazım Rıza Beye gönderdiği telgrafın yanlış yorumlanması nedeniyle, tümende bulunan Azadi örgütü üyesi subaylardan İhsan Nuri, Rasim, Hurşit ve Mardinli Tevfik Cemil ile beraberindeki askerler, bölgedeki askeri birliğe elkoymak üzere çatışmaya başlarlar.
Ancak çatışma bir yanlış anlaşılma sonucunda zamansız başlaması nedeniyle ve aynı zamanda ne bölgedeki aşiret kuvvetlerinden ne de örgütün diğer birimlerinden takviye destek gelmediği için, kısa müddetli bir çatışmadan sonra emirlerindeki askerleri terhis ederek Suriye’ye geçmek durumunda kaldılar ve oradan da Şengal üzerinden İngilizlerin yönetiminde olan Irak ve Güney Kürdistan’a geçerler.
Bu olay, Kürdistan’ın istiklalini amaçlayan genel bir başkaldırı için hazırlık aşamasında olan örgütsel faaliyetlerin çökertilmesi için, hükümete önemli bir avantaj ve bahane sağladı. Olayla ilişkili olarak ilk önce Teğmen Alirıza’nın ağabeyi ve örgütün iki numarası konumunda olan Yusuf Ziya Bey, 10 Ekim 1924’te gözaltına alınarak tutuklandı. Yusuf Ziya tutuklandıktan yaklaşık yetmiş gün sora da, Erzurum’da ikamet eden Kürdistan İstiklal Komitesi başkanı Halit Bey bir soruşturma bahanesiyle göreve çağırılır ve 20 Aralık 1924’te gözaltına alınarak tutuklanır. Onun hemen akabinde Hacı Musa Bey de tutuklanır ancak kardeşi Nuh Beyin girişimiyle kefaletle serbest bırakılır.
Aynı dönemde Hesenanlı Halid Bey ve Kolağası Kerem Bey’in farklı bahanelerle tutuklama girişimlerinde bulunurlar fakat durum uygun olmadığı için geri adım atılır. Aynı şekilde bu süreçte Erzurum Hınıs’ta ikame eden Şeyh Said de, Bitlis Divan-ı Harp tarafından ifadeye çağırılır ancak Şeyh Said ve çevresindekiler gidişatın iyi olmadığını düşünerek sağlık durumunu ve kış koşullarını gerekçe göstererek Bitlis’te ifade vermeye gitmez.
Örgütün faaliyetleriyle ilgili önemli bilgiler elde etmiş olan hükümet, böylece örgütün lider ve üst düzey kadrolarını çeşitli vesilelerle tutuklayarak hareketi başlamadan çökertmek istiyordu. Başta Cibranlı Halit Bey olmak üzere örgüt yönetimi, özellikle ulusal birliğin sağlanması, rakip ve karşı aşiret liderlerinin harekete katılımını sağlamak için örgütleme çalışmalarını genişletmeye ve zamana ihtiyaçları vardı. Ancak yeni oluşan cumhuriyet yönetimi bu hareketin yaratabileceği sıkıntılar ve tehlikenin farkında olduğu için, hareket olgunlaşmadan ve başlamadan dağıtmak istiyordular. Bunun farkında olan örgüt, Halit Bey’in de tutuklanmasından sonra bölgedeki Azadi üyeleri, ulema, aşiret liderleri ve diğer nüfuslu ileri gelen şahsiyetlerin katılımıyla bir toplantı yapar.
Söz konusu toplantı kimi kaynaklarda Azadî örgütünün kongresi olarak değerlendirilmektedir. “Şeyh Said bu toplantıda gözlemci bir delege olarak yer alır.”[3] Toplantıda durum değerlendirmesi yapılır, önemli bazı tespitler yapılır ve kararlar alınır, alınan kararlar ve yapılan görevlendirmeler doğrultusunda, tehlikeyi atlatmak, birliği sağlamak ve propaganda çalışmalarını sürdürmek üzere, Şeyh Said bir gurup mürit ve arkadaşlarıyla birlikte Hınıs’tan Çabaxçur üzerinden Diyarbekir bölgesinde Lice’ye kadar gelirler. Bu gurup Lice’ye ulaştığında, yaklaşık 250-300 kişiyi bulmuş ve içlerinde bazı silahlı unsurlarda varmış.
Şimdilik sürecin ayrıntılarına girmeden, çok kısa bir şekilde 1925 Kürd Milli Hareketi’nin nasıl başladığını bahsedeceğim. Şeyh Said ve beraberindekiler Lice’de iken, Kürdistan İstiklal Komitesi Diyarbekir şubesiyle ilişkiye geçer, şube başkanı Dr. Fuad’ın olası bir provakasyon uyarısı üzerine, Siwan bölgesinde tenha bir yere çekilmek üzere kendisine eşlik edenlerle birlikte Lice’den ayrılır. Serdê köyünde bulunan Şeyh Tahire uğrar ve oradan da Salih Bey’in önerisi üzerine Hani mirleri arasında yaşanmakta olan bir sorunu çözmek üzere Hani’ye gider.
Şeyh Said Hani’de iken, Pîran’da (bugünkü Dicle’de) ikamet eden kardeşi Şeyh Abdurrahim’in daveti üzerine oraya gider. Şeyh Said Pîran’da biraderi Şeyh Abdurrahim’in evinde iken, Diyarbekir jandarmasından bir manga, mahkûm yakalama bahanesiyle cemaate müdahalede bulunur ve bu müdahale esnasında çıkan arbede sonucu 13 Şubat 1925’te bir askerin öldürülmesi, diğer birkaçının da yaralanması ve esir alınması sonucu, çatışma başlar, yaygınlaşır ve hedeflediğine göre zamansız bir halk ayaklanması hareketine dönüşür. Şeyh Said istemese de artık başlayan hareketin meydanındaki lideridir. Böylece 1925 Kürd milli hareketi, örgütün düşündüğü ve tasarladığı zamandan önce “hazırlıksız, vakitsiz, silahsız, cephanesiz, arkadaşsız”[4] başlamış oldu.
Okumakta olduğunuz yazı İhsan Nuri Paşa’nın portresi çerçevesinde tasarlandığı için, burada ayrıntılara girmeden kendi görüşlerimden ziyade, 1925 Kürd Ulusal Hareketi’nin önemli bir kadrosu ve Kürdistan İstiklal Komitesi ya da dönemin İstiklal Mahkemelerinde geçen adıyla Kürdistan İstiklal ve İstihlas Komitesi’nin Siirt şube başkanı ve o zaman yüzbaşı rütbesinde olan İhsan Nuri’nin 1925 yılı haziranında “Kürd Milli Ayaklanması”[5] başlığı altında kaleme aldığı ve Bağdat’ta yayınlattığı değerlendirmeyi gelecek yazılarda sizinle paylaşmak istiyorum.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
[1] Mesut Yeğen, İngiliz Belgelerinde Kürdistan, Dipnot Yayınları, Ankara, 2012, S. 158
[2] Mesut Yeğen, İngiliz Belgelerinde Kürdistan, Dipnot Yayınları, Ankara, 2012, S. 168
[3] Hasan Hişyar Serdî, Görüş ve Anılarım, Med Yayınları, İstanbul, 1994, s. 196-197
[4] Ekrem Cemil Paşa, Muhtasar hayatım, Bürüksel Kürt Enstitüsü, 1991, s. 60
[5] Bitlisli İhsan Nuri, Kürd Milli Ayaklanması Sebepleri, Askeri Önemi, Sevk İdare Etme Şekli, Bağdat İstiklal Matbaası, 1341-1925
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın