ABD Başkanı Donald Trump’ın 13 Ocak’ta Suriye’nin kuzeyi için “güvenli bölge” oluşturulmasıyla ilgili attığı twitt, bölgedeki krize dahil olan tarafların kucağına atılmış ip yumağına benziyor. Taraflar tez elden bu yumakla kendilerine göre kazak örmeye başladılar.
Aradan iki haftadan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen bu “güvenli bölgenin” çerçevesi çizilmiş olmamakla birlikte, Suriye’de ve özellikle de Fıratîn doğusunda söz sahibi olmaya çalışan tarafların da konu hakkında vardıkları ortak bir kanı veya anlaşma da sözkonusu değil.
Boşluğu doldurma
Suriye’den çekilme kararı karşısında Trump yönetimi içerisinde yaşanan çelişkiler ve Kongre üyelerinin belirgin baskısı ABD Başkanı’nı kararından caydıramamışsa da çekilme takvimini etkilemiş gibi görünüyor.
Bu görüşü doğrulayan şey ise Rojava ve Fırat’ın doğusuna 500 kişilik yeni Özel Kuvvet elemanlarının gönderilmesidir ki bu gücün Şubat ayının ortasında başlayacak olan geri çekilme sürecine destek için gönderildiği belirtildi.
ABD askerlerinin çekilmesi veya güçlerini azaltması bölgede bir boşluk oluşması anlamını taşıdığı için bir taraftan Rusya, İran ve Suriye hükümeti, diğer taraftan Türkiye ve desteklediği Suriye muhalefeti bu boşluğu doldurmak istiyor.
ABD ve Türkiye
ABD Türkiye’yi stratejik ortağın olarak kabul ediyor ve Fıratın doğusunda karşılıklı uzlaşı temelinde ortak beklentileri olduğunu dile getiriyor olsa bile şu ana kadar pratikte Ankara’yı tatmin edici bir adım atmış değil. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Genel Kurmay Başkanı Joseph Votel ve ABD Başkanının Suriye Özel Temsilcisi James Mattis’in Ankara ziyaretleri hakkında sızan bilgilere göre, ABD’li yetkililer Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna ilişkin önerilerini kabul etmedi.
Türkiye, Fırat’ın doğusunda bulunan Suriye Demokratik Güçleri’ni (DSG) bölgeden uzaklaştırmak için kendisine fırsat tanınmasını istiyor. Bu konuda yaşanan anlaşmazlık nedeniyle Bolton-Erdoğan görüşmesinin gerçekleşmediği ileri sürülüyor.
Çünkü Bolton’un görüşmede Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a, Menbic’den Hema’nın doğusuna kadarki bölgenin iki ülke arasında anlaşma konusu olabileceğini, bu bölgelerde IŞİD, İran’a bağlı milisler ve diğer terör örgütlerine karşı birlikte mücadele edebileceklerini, Fırat ve Dicle arasında bulunan bölgede ise iki ülkenin gözetiminde yeni bir yönetim oluşturabileceklerini önermiş ancak DSG’yi terör örgütü olarak görmediklerini de vurgulamış.
Rota Rusya’ya döndü
Türkiye ile ABD arasındaki görüşmelerin olumsuz seyretmesi ve Rusya’nın Suriye’deki etkin varlığı Türkiye Başkanı Erdoğan’nın Forat’ın doğusu ve “güvenli bölge” konularında rotayı Moskova’ya çevirmesine neden oldu. Rusya Başkanı Putin ile gerçekleştirilen görüşmede bu konuların yanı sıra yıl başından beri birçok bölgesi El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir Şam’ın kontrolüne giren İdbil dosyası da ele alındı.
İdlib’de yaşanan bu durumdan Türkiye sorumlu tutuluyor. İki taraf arasında 28 Aralık 2018’de sona eren anlaşmadan sonra Rusya’nın İblib hava sahasını Türkiye’ye açmaması aynı şekilde Menbic ile Fırat’ın doğusunda IŞİD’i vurma bahanesiyle ABD’yi hava sahasını kullanma konusunda ikna edememesi, Ankara’yı elindeki HTŞ kartını kullanarak Rusya ile yeni bir anlaşmanın kapılarını aralama çabalarına itti.
Ancak bu gelişme Rusya karşısında Türkiye’nin elini zayıflattı. Çünkü anlaştıkları gibi 22 Ocak 2019 tarihine kadar “terör gruplarını” belirlenen bölgeden temizleyemedi.
Erdoğan-Putin görüşmesinden sızan bilgilere göre, Türkiye Fırat’ın doğusunda kendisine inisiyatif tanınması için 4 milyar dolar harcamaya hazır olduğunu (Katar bu konuda parayı ödeme garantisi vermiş) belirmiş. Ancak Rusya buna karşılık Suriye hükümetinin bu bölgeye gelmesi gerektiğini savunmuş. Hal böyleyken Türkiye Başkanı talep çıtasını indirerek Putin’in gündeme getirdiği 1998 yılında imzalanan Adana Anlaşması’nda belirlenen 5 kilometrelik güvenli bölge fikrine razı olmuş.
Sözkonusu anlaşma Türkiye’ye kendi güvenliğini sağlamak amacıyla Suriye sınırlarında 5 kilometre içeride operasyon yapabilme yetkisini sunuyor. Fakat anlaşma Suriye topraklarının derinliklerine inme ve desteklediği Suriye muhaliflerini burada yerleştirmeyi içermiyor.
Bununla birlikte Rusya’nın İdlib konusunda Türkiye’den alacağı tavizler karşılığında Menbic’in doğusu için bir uzlaşıya varma konusunda kapıları tam olarak kapatmadığı belirtiliyor.
ABD’nin geniş ortaklık arayışı
ABD’li yetkililer DSG’yi IŞİD’e karşı koalisyon ortağı olarak tanıtsa da tüm görüşmelerinde Washington yönetimi Türkiye’nin bölgedeki stratejik ortakları olduğuna vurgu yapıyor, Türkiye’nin güvenlik hasasiyetlerini gözönünde bulundurduklarını yineliyor. Bununla birlikte ABD bölgede Türkiye’yi ilgilendiren konularda attığı her adımda ilk olarak Ankara’yı muhattab alıyor.
Bölgede geniş bir ortaklık kurmayı amaçlayan ABD, Ürdün başta olmak üzere, bazı Körfez ülekerinin ortaklığına büyük önem veriyor. Ve bu güçlerin özellikle de Suriye’nin doğusundai topraklarda aktif rol almalarını bekliyor.
ABD ittifakında yelpazenin üçüncü bölümünde Irak ve Kürdistan Bölgesi ile olan ortaklık bulunuyor. ABD, Suriye’yi İran nüfuzuna terk etmemek için Irak’ın bu bölgedeki rolünü arttırmayı amaçlıyor olabilir.
Özerk Yönetim ve Şam tek seçenek gibi
Trump’ın çelişkili Suriye’den çekilme kararı Rojava Özerk Yönetimi ile DSG’yi peşiran etti. ABD bölgedeki varlığı için üç hedef belirlemiş, bunları; IŞİD’in tamamen ortadan kaldırılması, İran’ın Suriye’deki hakimiyetinin bitirilmesi ve Suriye için siyasi bir çözümün garant altına alınması şeklinde sıralamıştı.
Bu üç şart gerçekte ABD güçlerinin uzun süre Suriye’de kalacakları yönünde Özerk Yönetime umut veriyor ve Suriye hükümeti karşısında güvenliklerini garanti altına alıyordu. Fakat Suriye’den çekilme kararı bu umut ve ABD’ye olan güvenin ortadan kalkmasına ve Rojava Özerk Yönetimi’nin yüzünü Şam’a dönmesine vesile oldu.
Bu durum aynı zamanda Özerk Yönetim içerisinde Şam ile müzakere seçeneğini savunanların elini güçlendirmiş oldu. Bir kanat Suriye hükümet güçlerinin Türkiye’nin tehditlerine karşı sınır bölgelerine yerleşmesini savunarak bunun için tüm uzlaşmalara açık olmaları gerektiğini savunurken diğer bir kanat bu müzakerelerin Rusya’nın garantörlüğünde gerçekleşmesini, bölgede merkeziyetçi olmayan bir sitem altında Suriye hükümetine bağlı kurumların bölgeye dönmesini düşünüyor. Buna göre ABD’nin de Şam yönetimi ile uzlaşmasında bir sakınca görülmüyor.
ABD yönetimi, Özerk Yönetimin koşulsuz şartsız Şam yönetimin taleplerini kabul etmesine razı olmuyor. Bazı görüşlere göre Demokratik Suriye Meclisi Eş Başkanı İlham Ahmed’in Washinton’a davet edilmesinin altında bu neden yaıyor (ki bazı kaynaklar Ahmed’in Şam ile doğrudan müzakereleri savunan liderlerden biri olduğunu söylüyor).
Rusya’nın baskıları altında Şam ile diyalogu tek seçenek olarak gören kanat, en azından ABD’nin Fırat’ın doğusu hakkındaki tavrı netleşene kadar bu yolda ilerlemesi gerektiği düşüncesinde.
ENKS’nin rol arayışları
İlginçtir ki Suriye Kürtleri Ulusal Konseyi’nin (ENSK) ABD ile ilişkileri bu ülkenin Suriye Temsilcisi James Jeffrey’i aşmıyor. Kaynaklar, Jeffrey’in Antep’te ENKS’li yöneticilerle gerçekleştirdiği toplantıdan hoşnut ayrılmadığını, çünkü bu yöneticilerin Fırat’ın doğsuna ilişkin net bir çözüm önerisi sunamadıklarını belirtiyor. Suriye muhalefetinden bağımsız ABD’li yetkililerle görüşseler de kendilerine verilen rol hakkında netleşmiş bir durum yok.
ABD, bölgede hazırlanan plana dahil edilmeleri konusunda ENKS’ye teminat vermiş olsa da özellikle de Roj Peşmergelerine güvenli bölge konusunda tanınacak rol hakkında muğlaklıklar devam ediyor.
Fırat’ın doğusundaki gelişmeleri görüşmek üzere ABD’li bir heyetin Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret etmesi bekleniyor. Bu esnada ENKS’li yöneticilerle görüşmeleri de sözkonusu olabilir. Fakat ENKS’li yetkililerin açıklamalarından çıkan sonuç şu ki bölgede alacakları rol hakkında önceden Türkiye’nin ikna edilmesini bekliyorlar. Bu olmadan ABD’nin çabalarını karşılıksız bırakmak istemiyorlar.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın