Fransa'da yapılan son ankete göre aşırı sağ önde

Haber Merkezi - Mecliste çoğunluğu alabilmek için en az 289 sandalyeye ihtiyaç duyulan Fransa'da, sağcı Ulusal Birlik partisinin 260 ila 295 arasında sandalye kazanacağı tahmin ediliyor.

Fransa'da ilk turu Pazar günü gerçekleştirilecek genel seçimler öncesi yapılan son ankete göre, aşırı sağın oy oranının yüzde 36 civarında olması bekleniyor.

İkinci tur ise bir sonraki Pazar günü, 7 Temmuz'da yapılacak.

Aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisinin kazanması durumunda Fransa, İkinci Dünya Savaşı'ndaki işgalci Nazi yönetiminden bu yana ilk kez aşırı sağcı bir hükümet tarafından yönetilecek.

Görev süresi 2027'de dolacak olan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise bu süreyi tamamlamadan istifa etmeyeceğini söylüyor.

IFOP Fiducial'ın son anketine göre, Ulusal Birlik partisi oyların yaklaşık yüzde 36'sını alarak birinci parti olacak.

Ülkede yükselen aşırı sağa karşı kurulan merkezciler, solcular ve Yeşiller'den oluşan sol ittifak Yeni Halk Cephesi'nin (NPF) oyu ankette yaklaşık yüzde 28 çıkarken, Cumhurbaşkanı Macron'un merkez sağ partisi Rönesans'ın yüzde 20 civarında oy alacağı belirtildi.

577 sandalyeli Fransa parlamentosunda, çoğunluğu alabilmek için 289 sandalye kazanılması gerekiyor.

Ankete göre, Ulusal Birlik partisinin 260 ila 295 arasında sandalye elde etmesi bekleniyor.

Aşırı sağın artan popülaritesi, insanların güvensizlik duygularından kaynaklanıyor gibi görünüyor. Üç kutuplu bir seçim yarışında ise hiçbir partinin tek başına kazanamaması durumunda, mecliste olası bir koalisyonun kurulması zor görünüyor.

Aşırı sağcı Uluslar Birlik partisinin 28 yaşındaki lideri Jordan Bardella, katıldığı bir televizyon tartışmasında seçmenlere açık bir mesaj verdi.

Bardella, "Yurttaşlarımız, yasaların uygulanmadığını ve devletin, güçlünün karşısında zayıf kaldığını, sadece zayıfın karşısında güçlü olduğu yönünde bir hisse sahip," dedi.

Tarihi olarak nitelendirilen seçimlere katılımın daha yüksek olması bekleniyor.

'Birlikte yürütme'

Macron partisinin seçimleri kaybetmesi durumunda rakip partiden bir başbakan ile çalışmak zorunda kalacak.

Ulusal Birlik'in kazanması halinde Bardella'nın Fransa'nın bir sonraki başbakanı olması beklenirken, böyle bir durumda cumhurbaşkanı ve başbakanın farklı partilerden olduğu "kohabitasyon" senaryosu ortaya çıkıyor.

Fransızca kökenli "kohabitasyon" kavramı siyasette "birlikte yönetmek" anlamında kullanılıyor.

En son 1997-2002 yılları arasında muhafazakar Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile Sosyalist Başbakan Lionel Jospin hükümette birlikte görev almıştı.

Siyasi tarihçi Jean Garrigues, "Kohabitasyon durumunda, uygulanan politikalar ağırlıklı başbakanın politikaları olur" dedi.

Cumhurbaşkanı ve başbakanın farklı partilerden olması durumunda cumhurbaşkanlığı makamı zayıflasa da bazı politikalara yön verme gücü devam ediyor.

Cumhurbaşkanı, uluslararası anlaşmaların müzakere edilmesi ve onaylanmasından sorumlu olduğu için özellikle dış politika, Avrupa işleri ve savunma konularında yetkilere sahip olmayı sürdürüyor.

Fransa'da cumhurbaşkanı aynı zamanda ülkenin silahlı kuvvetlerinin başkomutanı görevini de üstleniyor.

Cumhurbaşkanının veto hakkına değinen Garrigues, "Hükümetin kararname ve yönetmeliklerinde imza yetkisine sahip olduğu için başbakanın belirli sayıda projesinin engellemesi ya da geçici olarak askıya alması mümkün," dedi.

Garrigues ayrıca, "Ancak başbakanın bu kararname ve yönetmelikleri Ulusal Meclis'in oyuna sunma ve böylece cumhurbaşkanının engellemerini aşması mümkün," diye ekledi.

Önceki hükümetler döneminde savunma ve dış politika cumhurbaşkanının gayrı resmi "ayrılmış alanı" olarak görülüyordu.

Cumhurbaşkanı genellikle başbakanla uzlaşarak Fransa'nın uluslararası konularda "ağız birliği" yapmasını sağlayabiliyordu.

Ancak bugün hem aşırı sağcı hem de solcu koalisyonun bu alanlardaki görüşleri ve Macron'un yaklaşımı çok farklı olduğu için "kohabitasyon" sürecinin gerilimli olması bekleniyor.

Garrigues, "Anayasa'ya göre, cumhurbaşkanı ordunun başı olsa da silahlı kuvvetleri emrinde bulunduran başbakandır. Diplomatik alanda ise cumhurbaşkanının hareket alanı oldukça kısıtlı," değerlendirmesinde bulundu.

 

Kaynak: Euronews