Başkan Neçirvan Barzani'nin 60. Münih Güvenlik Konferansı maratonu başladı
Berlin (Rûdaw) – Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani, 60. Münih Güvenlik Konferansı’na (MSC) katılmak üzere toplantıların yapıldığı salona geldi.
Rûdaw muhabiri Zinar Şino’nun aktardıklarına göre Başkan Neçirvan Barzani’nin Münih konferansı çerçevesinde bir dizi toplantı gerçekleştirecek. Başkan Neçirvan Barzani ilk toplantısını Erbil saatiyle 12.00'de yapılacak, ardından bölgesel ve Avrupalı yetkililer ve liderleriyle bir araya gelmesi bekleniyor.
Başkan Neçirvan Barzani dün Münih’te ilk görüşmesini Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani gerçekleştirdi.
Başkanlıktan yapılan açıklamaya göre Başkan Neçirvan Barzani dünya liderleri ve yetkililerle yapacağı görüşmelerde, “İlişkilerin geliştirilmesi, terörle mücadele, güvenlik alanında ortak işbirliği, birlikte çalışmanın önemi, Irak ve Ortadoğu'da barış ve istikrarın korunması olası kargaşalardan uzak tutulması” konularını görüşecek.
Almanya'da bugün başlayacak 60. Münih Güvenlik Konferansı'nın (MSC) ana konularının; 3. yılına girecek Rusya-Ukrayna Savaşı, Orta Doğu'daki gerilim ve çatışmalar ile Avrupa’nın dünyadaki azalan rolü olduğu bildirildi.
Başkan #NeçirvanBarzani, birçok ülkenin üst düzey yetkililerinin katıldığı 60. Münih Güvenlik Konferansı'nın yapıldığı salona geldi pic.twitter.com/xST79LLOMi
— Rudaw Türkçe (@RudawTurkce) February 16, 2024
"Lose-Lose (Kaybet-Kaybet)"
"Mevcut küresel durumda herkes kaybediyor, ulusal çıkarlar küresel işbirliğini engelliyor"
Bu arada Münih Güvenlik Raporu 2024, savunma ve dış politika konularının ele alınacağı Münih Güvenlik Konferansı öncesi "Lose-Lose (Kaybet-Kaybet)" başlığıyla yayımlandı.
Raporda, ülkelerin karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini reddetme yoluyla göreceli avantaj arayışında olduğu belirtilerek, ülkelerin işbirlikleri ile uluslararası düzene yatırım yapmak yerine göreceli getirilere öncelik verilmesi durumunda ortaya çıkan kaybet-kaybet dinamikleri inceleniyor.
Mevcut küresel durumda herkesin kaybettiğine işaret edilen raporda, ulusal çıkarların küresel işbirliğini engellediği vurgulandı.
MSC'nin G7 ülkelerinin yanı sıra Brezilya, Güney Afrika, Hindistan ve Çin’in dahil olduğu 11 ülkede 12 bin kişiyle yapılan Münih Güvenlik Endeksi anketinin dahil olduğu raporda, insanların "savaş ve iklim değişikliği nedeniyle göçü" artık Rusya’nın oluşturduğu tehditten daha önemli gördüğü ortaya kondu.
Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşının ardından G7 ülkeleri, Rusya'ya karşı modern tarihin en kapsamlı yaptırımlarını uygulamaya başlarken, Rusya buna karşılık vermek için tüm kurumlarını harekete geçirmişti.
Rusya, geçen yıl 5 G7 ülkesi için hala en büyük risk iken, sadece İngiltere ve Japonya vatandaşlarının Moskova’yı hala en büyük risk olarak görmesi dikkati çekti.
Almanya, ankete katılan ülkeler arasında göç konusunda en yüksek endişe düzeyine sahip ülke olurken; dünya genelinde artan güvensizliğin yapay zeka kullanımının olumsuz sonuçlarına da yansıdığı raporda yer aldı.
Raporda, bu yıl Alman vatandaşları, Rusya'yı artık sadece 7. en büyük risk kaynağı olarak gördü.
MSC’nin anketine katılanların yüzde 50'sinin "büyük ölçüde Batılı fikirlerle şekillenmiş bir dünyada yaşanıldığı" konusunda hemfikir olduğuna dikkati çekilen raporda, küresel güneyden gelecek bir meydan okuma konusunda da uyarıda bulunuldu.
Raporda, şunlar kaydedildi:
"Yoksulluk içinde yaşayan veya uzun süreli çatışmalardan muzdarip olan insanlığın payı açısından bakıldığında, soyut kurallara dayalı düzeni savunma ve bunun getirdiği maliyetleri üstlenmek duyarsız görünmektedir. Bu görüşe göre, Batı'nın 'kurallara dayalı düzen' vurgusu ikiyüzlüdür, küresel güney de dahil olmak üzere Batı egemenliğinin statükosunu korumayı amaçlamaktadır."
Ukrayna ile savaş halinde olan Rusya ve dünyanın 2. büyük ekonomisine sahip Çin'in "Batılı ülkelerin, dünyanın bloklara bölünmesini teşvik ettikleri ve kurallara dayalı uluslararası düzenin kurallarını düzenli olarak kendi çıkarlarına göre yorumlayarak çifte standart uygulamaktan suçlu oldukları söylemini ustalıkla yaydıklarına" işaret edilen raporda, mevcut eğilimler devam ederse ABD ve müttefiklerinin küresel kamuoyu önünde bu söylemlerle "suçlu" olma riskiyle karşı karşıya kalacaklarına işaret edildi.