Avrupa’nın büyük ‘İslamî’ yanlışı

Büyük değişimler ve tarihi dönüm noktaları teorik sözler veya irşad dili veya kitaplardaki yazılarla gerçekleşmemiştir. Ancak bu değişim bireyin, toplumda düşünme tarzı, siyaset ve davranış prangaları kırmanın yanısıra yeryüzünü ihtizaza getirecek depremle olur.

 

Bu depremler yeni dönemlerin startını vermeden değişim gerçekleşmez.

 

Her toplumun uğrunda uzun yıllar verdiği mücadele sonucu kazandığı ve vazgeçemeyeceği kendine has bazı değerleri vardır.

 

Batılılar, yüksek değerler deyince demokrasi, insan hakları ve temel özgürlükleri kastediyor.

 

Bu esasa dayalı olarak, Batı ülkeleri ayrımcılık yapmadan, Arap ülkeleri ve İslam dünyası dahil dünyanın birçok yerinden milyonlarca mülteciye bütün imkanları seferber ederek oturum izni ve vatandaşlık hakkı verdi.

 

Batı’ya sığınanlar mevcut sistem sayesinde, dinlerini ve düşüncelerini yaşayarak yaymaya devam ediyorlar.

 

Böyle bir fırsatın sunulması dine, akla, ve insanlık örfüne yapılan büyük bir hizmettir. Bunun, sığınmacılar tarafından takdirle değerlendirilmesi gerekirdi. Ayrıca sığınmacılar bu insani davranışı örnek alarak, karşı görüşe saygı göstermeleri yönünde bir model edinmeleri lazımdı.

 

Bu büyük iyiliğe karşı nankörlük yapılması, hatta sistemin çökertilmesi için çalışılması, insani ölçülerinin yanısıra akıl ve vicdanın da kaybedilmesi demektir.  

 

Ancak, Batı ülkelerinin radikal ve ılımlı İslamcı liderlere sığınma hakkı vermelerini mazur görsem de, hiç çekinmeden herhangi bir sınırlama koymadan, sözkonusu kişilerin radikal ideolojilerinin propagandasını yapmalarına nasıl izin verdiklerini bir türlü anlayamadım.

 

Çünkü, sekülerizmi (Laiklik), liberalizm ve demokrasi dahil Batı sistemini tümüyle, İslam ve Müslümanlar’ın köklü bir düşmanı olarak gösteriyorlar. Bununla beraber stratejik amaçları bu sistemi yıkmaktır.

 

Resmi ve gayriresmi, Körfez zenginlerinin parasıyla Batı’da Müslüman göçmenleri Avrupa’ya karşı nefret tohumu ekenlere nasıl izin veriliyor?

 

Müslüman göçmenlerin dışında psikolojik sorunlar veya başka bir sebepten ötürü sonradan Müslüman olanlar ise, yeni deneyimin başlangıcında nefret, radikallik ve şiddet dolu yetiştiriliyor.

 

Ben, dini ideolojisi İslam, mantık ve aklı ise Avrupalı olmaksı şartıyla Batı’da Müslümanların sayısının artmasını arzu ediyorum.

 

Suudili, Pakistanlı, Afganistanlı, Yemenli ve İranlı İslamcılara karşı, bizlerin de model alınacağı, Avrupalı bir İslam deneyimi (Başka bir deyişle insani anlamıyla, coğrafi değil) olmasını temenni ediyorum.

 

İslam olan dinimin Avrupalı ve Amerikalı gençlerin ilgi odağı haline gelmesinden övündüğümü dile getirmek istiyorum. Ne var ki bazı İslamcılar, Ortadoğu’daki şiddet ve gerici zihniyeti Avrupa’ya taşıma gayreti içerisindeler. İsveç ve Norveç’in kalbinde, Fransa’nın mahalle ve sokaklarında, gençliğin beynini yıkayarak, radikal Selefi zihniyete itiyorlar.

 

Bu dalga Avrupa ve insanlığın geleceği adına büyük bir tehdittir.

 

Avrupa, ister kendisine özgüveni ve bencilliğinden, ister insanlık gereği olsun, sözkonusu gruplara kapıları açmakla büyük bir yanlış yaptı.

 

Bu gruplar, kendi inançlarının ve değerlerinin uygulamanması amacıyla bütün boyutları aşarak gündüz vakti polise silahlı saldırı gerçekleşecek dereceye kadar ileri gitti.

 

Avrupa’nın ılımlı sistemi sayesinde birgün başının ezileceği konusunu daha önce de yazmıştım. Avrupa koynunda beslediği bu radikallerden daha çok dert çekecek ve yılların birikimi heba olacak.

 

Nihayet ve kötü gidişatın başlangıcı başgöstermeye başladı.

 

Paris saldırısıyla sallanan Avrupa başta olmak üzere bütün Batı, mevut sistemin düşmanları tarafından suiistimal edildiğini farketti. Bu yüzden artık bu dalganın önüne geçmek için özgürlükleri kısıtlama yönünde köklü değişimlere gidiyorlar.

 

Fransa Cumhurbaşkanı  François Hollande, parlamentoda 16 Kasım’da yaptığı konuşmada, ülke topraklarında radikal kişilerin yaşadığını ifade ederek, “Ulusal güvenliği tehdit edenleri ülkeden uzaklaştırmak yasal düzenlemeler yapılmalı” demişti.

 

Batı, işler bu duruma gelmeden önce radikalleri sınırlandırmak için bir önlem almalıydı. Olağanüstü hal ilan edilmeden ve toplum karargah haline getirilmeden sorunlar çözülebilirdi. Ama herşeye rağmen zararın yarısından dönmek kardır.

 

Kesinlikle bu gelişmeler hiçbir boyutuyla gurbetteki Müslümanlar’ın lehine değildir. Çünkü her yeni dalgada özgürlükleri ve hakları sınırlandırılıyor. Bu da hala Müslümanlar’ın büyük bir bölümünün zararsız olduğunun kanıtıdır. Bu kesim, radikal İslamcılar’ın birinci kurbanlarıdır.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)