Düzmece operasyon

Türkiye'de radikal İslamcılar; paradır, bankadır, hastanedir, hücre evler, otel, şirket, dernek, cami, Kur’an kursu, silah üretim atelyesi, özel cinayet birimleri, sınır kaçakçıları, ihracaat ve ithalat şirketleridir...

 

Arap Körfez zenginlerinin finanse ettiği bu ağ, MİT ve polisin denetimindedir. İktidar ve cihadiler o kadar içiçe geçmişler ki, birbirindan ayrılmaları, birbirlerini terketmeleri artık neredeyse imkansız gibidir.

 

Diğer bir ilginçlik; biliyoruz ki IŞİD’in eline geçen herkes hunharca katledilmiş, şu iki örnek dışında: Türkiye Musul Konsolosluğu çalışanları ve yaklaşık 7 ay önce Suriye sınırında örgütün eline düşen Türk astsubayı Özgür Örs, serbest bırakıldılar.

 

Suriye cihadi gerçeğini anlama zorunluluğu

 

Suriye'deki cihadiler, göründüğünden çok karmaşık bir yapıdır. Biz, El Nusra, IŞİD, Fetih Ordusu gibi birkaçını biliyoruz. Ama köy, mahalle, aşiret ya da Çeçen, Tunuslu, Mısırlı ve diğer ülke militanlarına bağlı ve savaştaki rolleri büyük onlarca kendi başına buyruk grup vardır. Bir partiye bağlı görünseler de, birbiriyle ilişki içindeler, işbirliği yapmaktalar ve kolayca örgüt değiştirmektedirler. Diyelim ki IŞİD kırıldı, bunlar rahatlıkla El Nusra ya da başka örgüte geçerler, ya da tersi.

 

Eğer Türkiye gerçekten IŞİD'in üzerine gitmek istiyorsa; içinde Kürtler’in de yer aldığı geniş bir toplumsal, siyasi, askeri, bölgesel ve uluslararası bir kompozisyona ihtiyacı vardır. Ama bugünkü vak'a, hiç de o değildir.

 

Düzmece operasyonun nedenleri

 

- IŞİD’den dolayı tüm dünya Türkiye'yi işaret ediyor. Türkiye dışarı vuran uzantıları törpüleyerek durumu kurtarmak istiyor.

- Seçimlerle Erdoğan iktidarı tehlikeye düştü.

- Obama'nın özel temsilcisi John Allen, Türkiye ziyaretinde şikayet ve istemlerini muhtemelen ciddi anlamda masaya koydu ya da bir anlaşmaya vardılar.

- Suruç katliamı.

- Kürtlerin müttefik güçlerle ilişkisi ve kazanımları. Asıl neden budur.

 

Operasyon planı

 

Erdoğan ve erkanlarının çoktan bir operasyon planı hazırlamış oldukları görülüyor, hem de generallerle işbirliği içinde ve MHP'nin desteğiyle. Bir fırsat arıyorlardı. Suruç patlaması bu fırsatı verdi ellerine. Planı görmeyenler, "IŞİD operasyonunu" doğru analiz edemezler.

 

Suruç katliamı, kitlesel siyasal tepkiler için bir çağrıydı. Hükümet uydurma "IŞİD operasyonu" ve PKK operasyonuyla, tepkilerin önüne geçti. Aradan daha on gün geçmeden, artık kim katliamın kurbanlarından ve sorumlularından bahsediyor ki?

 

Planın diğer aşamalarını daha bilmiyoruz. Ama şunu görüyoruz: Irkçı propaganda ve çılgınlık, tutuklama, öldürme, PKK'nın silahsızlandırılması ve o karmaşık ortamda erken seçime giderek, Kürtlersiz (HDP'siz) bir parlamento oluşturmak...

 

Amerika Kürtler’i sattı mı?

 

ABD her defasında olduğu gibi Türkiye'ye açık destek veriyor, ama "çözüm süreci"nin devam ettirilmesi istemiyle birlikte, o da nezaketen.

 

Almanya, PKK'ye yönelik bombalamayı eleştirdi, siyasi görüşmelerin devamını istedi. Bu kararsızlık, NATO'nun da ortak tutumu.

 

IŞİD karşıtı müttefik devletlerin herşeyi iyi bildiklerini farzediyoruz. Ama Türkiye'yi kaybetmek istemiyorlar. Türkiye'yi IŞİD karşıtı savaşa çekebileceklerini sanıyorlar. Başta vurguladığım gerçeklerden dolayı ciddi şekilde yanılabilirler.

 

Körfez'den savaş uçağı kaldırmanın ağır mali yükü nedeniyle, ABD'nin İncirlik Üssü’ne ihtiyacı büyük önemdedir. Türkiye ise kurnazlık yapıyor ve Kürtler’e karşı istediğini elde etmeden, o olanağı sunmak istemiyor. Ayrıca bu vesileyle belirteyim; Obama'nın son günlerde dile getirdiği, "IŞİD'e Türkiye yolunu kapatma" istemi var. Bu da yanılgıya dönüşebilir.

"Kürtler’i satma sorunu"na gelelim. Onların bize verdiği bir söz var mı ki? Sadece uluslararası alanda görüntümüz olumlu yönde parlamış durumda. Ahlaki sorumluluk mu? Kürtler devlet olmadan, onlara verilen hiçbir sözün bağlayıcılığı olamaz.

 

Müttefik güçlerin Rojava Kürt hareketiyle ilişkisini bozmak, Türkiye'nin temel hedefidir. Burada insan hakları ve onur dahil herşeyin alınıp satıldığı bir pazar sözkonusudur. Maalesef Kürtler bu pazarın halen en ucuz ürünüdür.

 

Sorumluluk kimde?

 

Suruç katliamı dünya genelinde ortak bir duyarlılık oluşturdu. Siyasal demokratik tepkiye dönüşmesi gerektiğini vurguladım. Legal Kürt kurumlarının o tepkideki rolü, silahlı olana göre daha önde olmalıydı. Ama birkaç polis ya da askerin ölümü, hükümetin işini kolaylaştırıldı. Zorlanmadan kitlesel tepkilerin önüne geçti.

 

Diğer bir yanlış: Birçok Kürt partisi ve yayın organı, IŞİD'e karşı Türk operasyonundan bahsediyor, hem de övercesine. Bu bir yüz karasıdır. Gerçekte ise Türkiye, IŞİD bölgesini, Kürtler’in saldırılarından koruyor.

 

Konu üzerinde Batı/Kuzey ile Güney Kürt otoritelerinin sergilediği tutum, insanı dinden imandan çıkarıyor. Ortak tutumun en fazla gerekli olduğu bugün Türkiye ya da İran paralelinde konuşuyorlar, ya da onlar onların adına.

 

Türk Ordusu’nun Rojava’ya karşı da oyunlar içinde olduğu bilinmektedir.

 

Türk devletinin bir diğer hedefi, Batı-Güney Kürdistan ilişkilerini germek ve bozmaktır. PKK ve KDP çevrelerinden gelen kimi açıklamalardan anladığımız kadarıyla, içimizde de o kötü durumu yaratmak isteyenler hiç de az değil.

 

İlk günden beridir dayanışma ve birliğin gerekliliğini vurgulayıp duruyorum. Diyebilirim ki tekrarlamaktan bıktım. Bizler başkaları için birbirimizle kavgalı oldukça, bir yere varamayız.

 

Çağrımın muhatabı olmadığını biliyorum. Yine de: Kürdistan parçaları ve başat partileri arasında acil bir şekilde "Ulusal Yemin" anlamında kutsal bir dayanışmaya ihtiyaç vardır. Dünyada böyle bir adımla işe başlayıp amaçlarına ulaşan haklar çoktur. Bugünkü İngiltere "Magna Carta Libertatum"un (Büyük Özgürlük Fermanı, 1215), ABD "Bağımsızlık Bildirgesi"nin (2.07.1776), İsrail "Birinci Siyonist Kongresi"nin (Basel/İsviçre, 28.08.1897) ürünü değiller midir?

 

Eğer kaybedersek, bu, sadece partilerimiz ile önderlerimizin kafasızlığının ürünü olacaktır!