Şeyh Said Efendi ve 1925 Kürd Milli Ayaklanması
1925 Kürd Milli Ayaklanması nedeniyle, 29 Haziran 1925 tarihinde idam edilen Şeyh Said ve dava arkadaşlarının idam edilişinin 98. yıldönümü vesilesiyle, Şeyh Said Efendi’nin kısa portresini ortaya koyabilmek amacıyla birkaç yazıyı bu konuya ayıracağım.
Şeyh Said, 1865 yılında Palu’da doğmuş. Babası şeyh Mahmut Feyzi, Şeyh Ali Sebti’nin oğlu ve o da Mele Kasım’ın oğludur. Mele Kasım, Mele Heyder’in oğlu, o da Hacı Hüseyin’in oğlu ve Hacı Hüseyin de Seyyid Haşim’in oğludur. Seyyid Haşim, Osmanlı Padişahı dördüncü Murat tarafından Bağdat seferi dönüşünde 1639 yılında idam edilmiştir.[1] Şeyh Said’in dedesi Şeyh Ali Sebti, Şeyh Ali Amedî olarak da bilinir ve 1777 yılında Bismil’e bağlı Çılsıtun (Kırkdirek) köyünde doğmuştur. Şeyh Ali, Mevlana Halid’in daveti üzerine ziyaretine gider, uzun bir müddet onunla kalır, birlikte Şam’a kadar giderler ve tasavvuf riyazetini Şam’da tamamlar. Şam’da iken Mevlana Halid tarafından Nakşibendi tarikatının postnişini ve halifesi olarak tayin edilir. Mevlana Halid, Mikailî aşiretine mensup idi ve bu aşiret Güney Kürdistan’nın Süleymaniye iline bağlı Karadağ bölgesinde yerleşikti.
Memlekete döndükten sonra, artık kurdukları tekke ve medreselerde Nakşibendiliğin Halidî ekolüne bağlı olarak faaliyet yürütür. Abdülmelik Fırat’ın anlatımına göre, “Ailenin Kürdistan’daki medrese kurma faaliyetleri daha eski bir döneme dayanır, ilk büyük medrese Bismil’e bağlı Çılsıtun köyünde kurulmuş. Oradaki medrese büyük bir yapı, kırk sütun üzerinde inşa edilmiş olduğu için, “Çılsıtun” olarak adlandırılmıştı. Bu medresede Kürdistan’ın diğer bölgelerindeki medreseler için dersiam eğitilir ve icazet verilirdi yani bir darûlfunûn gibiydi. Seyyid Haşim’in idamından sonra Çılstun’daki medrese de kapatılmış, daha sonra da yakıp yıktırılmış.”[2]
Şeyh Ali bölgedeki durumun iyi gitmediğini farkeder ve oradan 1833’te Harput’a gider. Harput’ta iken Mele Ehmedê Kurdî ile tanışır, bir müddet birlikte bölgede çalışırlar, ona halifelik verdikten sonra oradan da Palu’ya geçerek Akrag köyüne yerleşir. Bu köyde Eyyubi ailesinden Ayşe Hanım'la evlenir. Karacimşid mirlerinin hüküm sürdüğü bölgede, hizmet ve eğitim çalışmalarını sürdürmesi için bir medrese kurulur. Şeyh Ali 1871 yılında vefat edene kadar burada kalır. Şeyh Ali ve Ayşe Hanım'ın evliliğinden dört erkek çocuğu olmuş: Muhammed Nasıh, Mahmut Feyzi, Hasan Zeki ve Hüseyin Takî. Şeyh Ali Sebti’nin vefatından sonra oğlu Mahmut Feyzi, Palu’dan Erzurum’a bağlı Hınıs’ın Koçhisar köyüne göç eder, orada evlenir ve yedi erkek çocuğu olur: Said, Bahaddin, Diyaddin, Necmeddin, Tahir, Mehdi ve Abdürrahim.”[3] Şeyh Mahmut Feyzi Erzurum’da ticaret ve hayvancılıkla uğraşır, Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce orada vefat eder.
Şeyh Said başta aile içerisinde ve daha sonraları da Kürdistan’ın farklı bölgelerindeki değişik medreselerde okumuş, tanınmış müderrislerden ders alarak iyi bir tahsil yapmış; Palu’da amcası Şeyh Hüseyin, Muş’ta Müftü Muhammed Emin, Malazgirt’te Mele Abdülhalim’den ve Hınıs’ta Musa Efendi’den envar, muharrir, nahiv, sarf, mantık, meânî, istiare, beyan, bedî’, akaid vb. dersleri alır.[4] Şeyh Said, anadili Kürdçenin Kurmancca ve Kirdkî (Zazaca) lehçelerinin yanı sıra yaptığı iyi tahsil sonucunda Arapça, Farsça ve Türkçeyi de iyi derecede biliyordu.
İlk evliliği Eğil mirlerinden Zülfikar Bey’in oğlu olan Rıfat Bey’in kızı Emine Hanım’la olmuş ve bu evlilikte, üçü erkek ve dördü de kız olmak üzere toplam yedi çocukları olmuş. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine, Osmanlı yönetimini elinde bulunduran İttihat ve Terakki’nin bölgedeki etkili ve nüfuzlu Kürd aileleri bölgeden uzaklaştırma politikası çerçevesinde, Şeyh Said ve ailesi mecburen Hınıs’ı terk ederek Pîran’a (Dicle’ye) doğru göç ederler. Bu zorunlu göç esnasında, eşi Emine Hanım geçirdiği hastalık nedeniyle vefat eder. İlk hanımının vefatı üzerine Cibranlı Halit Bey’in kızkardeşi Fatma Hanım’la evlenir, bu evlilikte de Ahmet isminde bir erkek çocukları olur. Ondan sonra da Nafiye Hanım’la evlenir, bu evlilikten de Azize ve Abdülhaluk isminde iki çocukları olur. Böylece Şeyh Said’in beşi kız ve beşi erkek olmak üzere toplam on çocuğu olmuştur.
İstanbul’da faaliyet gösteren Kürdistan Teali Cemiyeti’nin 1920’nin ikinci yarısından itibaren şubeleriyle birlikte kapatılmasından sonra, artık Kürdler için legal çalışma alanı gittikçe kapanıyordu. KTC’nin kapatılmasıyla birlikte Kürd aydın ve siyasi kadrolarının kafasındaki bir sorunun cevabı daha netleşti; ne İstanbul hükümeti ne de Mustafa Kemal’in liderliğindeki Heyeti Temsiliye’nin Kürd milletinin haklarını tanımaya yanaşmadığı anlaşıldı. Özellikle de Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Kürd aydınları, siyasi kadroları, aşiret liderleri ve ulema kesiminin önemli bir bölümü Cumhuriyet iktidarının Kürdlerin milli haklarını tanımak istemediğini, her geçen gün Kürdler üzerindeki baskılarını artırdığını, dar zamanlarda verilen sözlerin yerine getirilmediğini ve de getirilmeyeceğine de kani oldular.
Bunun üzerine önceden Cibranlı Miralayı Halid Bey’in liderliğinde kurulmuş olan Kürdistan İstiklal ve İstihlas Cemiyetine (Kürdistan Özgürlük ve Kurtuluş Örgütüne) ya da kısa adıyla Kürdistan İstiklal Komitesi veya Azadi Cemiyeti’nin saflarında daha sıkı bir şekilde örgütlenmeye başlarlar. Şeyh Said, Cibranlı Halid Bey’in damadı ve aynı zamanda da teyzesinin oğluydu. “Halid Bey ve Yusuf Ziya’nın teklifiyle Şeyh Said de 1924’te örgüt saflarına katılmış.”[5] Uğur Mumcu'ya göre, örgütün ilk kongresi 1924’te Erzurum’da yapılmış, Şeyh Said de bu kongrede örgüt üyeliğine kabul edilmiştir.[6] Cibranlı Binbaşı Kasım’a göre örgütün lider kadrosu ve yöneticileri, “siyasiyûn” ve “diniyûn” olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. Siyasi kadrolar da dini kadrolar da İstanbul merkeze bağlıydı; liderleri Seyyid Abdülkadir idi.[7] Şeyh Said ise ulemadan, şeyhlerden ve molalardan oluşan kesimlerin başını çekiyordu. Kürd toplumu içerisinde önemli derecede etkisi olan bu kesimle birlikte, örgütün hedeflediği amaç doğrultusunda Kürdistan’da genel bir başkaldırının örgütleme ve propaganda çalışmalarını yürütmekteydi. Örgüt lideri Cibranlı Halid Bey ve Yusuf Ziya’nın tutuklanmasından sonra, “Örgüt merkez yönetiminin yaptığı toplantı sonucunda, Şeyh Said Efendi oybirliğiyle örgüt liderliğine seçilmiş.”[8] Cıbranlı Halid Bey’in ve Yusuf Ziya’nın akıbetine uğramamak için, örgüt yöneticileriyle yapılan istişareler ve alınan kararlar doğrultusunda kısa bir sürede Hınıs’ı terk ederek Çabakçur üzerinden Diyarbekir bölgesine gelir….
(Devam edecek)
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
[1] Ferzende Kaya, Mezopotamya Sürgünü Abdülmelik Fırat’ın Yaşam Öyküsü, 4. Baskı, r. 32
[2] Ahmet Aras, Abdülmelik Fırat ile mülakat, 24 Kasım 2000, http://kovarabir.com/abdulmelik-firat-1925-hareketini-azadi-cemiyeti-hazirladi-ve-onun-basinda-da-miralay-halit-bey-vardi-1/ (21.02.2021)
[3] Ferzende Kaya, h.b., r. 33
[4] Şevket Beysanoğlu, Anıtlar ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, 2001, 3. Cilt, r. 962
[5] Ferzende Kaya, Mezopotamya Sürgünü Abdülmelik Fırat’ın Yaşam Öyküsü, 4. Baskı, r. 34
[6] Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925, Tekin Yayınları, Ankara, 1991, r. 56
[7] Şevket Beysanoğlu, Anıtlar ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, 2001, 3. Cilt, r. 975
[8] Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. yy’dan Günümüze Ermeni - Kürt İlişkileri, Med Yayınları, İstanbul, 1992, 187