Arkeolojik sömürgecilik

Arkeoloji ilk olarak Avrupa'da aydınlama çağıyla birlikte 18. yüzyılın ortalarında bilimsel araştırmalarının sonucu olarak ortaya çıkmış; ilerleyen süreçte 19. yüzyılın başlarında sömürgeciliğin hız kazanmasıyla Avrupalılar arkeolojiyi silahsız bir sömürge aracına/metoduna dönüştürmüşlerdir.

Avrupalılar arkeoloji, antropoloji ve filoloji alanında "ıspatlar" yoluyla sömürgeciliğe bilimsel zemin hazırlayıp yabancıların topraklarını kendilerine helal kılmaya çalıştılar. Bu siyasetin dümeninin başında ise İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere birçok ülke arkeolojiyi politik amaçlarına göre kullanmıştır.

Arkeolojinin tarihini incelediğimizde ilk arkeologların amacının bilimsel kazılar olduğunun gerçekten çok ötesindedir. Arkeoloji bilimi zamanla Batılı devletlerin kendilerini uygarlığın kurucaları yani Yunan-Roma'nın mirasçıları olduklarını kanıtlamaktı ki bu konuda yarış halindeydiler.

Bu süreçte ise beklemedikleri bir şeyle karşılaştılar: Uygarlığın sınırları kendi sınırlarından çok uzakta, kadim Kürt topraklarında idi.

19. yüzyılda milliyetçiliğin tavan yapması ve milliyetçilerin arkeoloji üzerinden köklerini en uzak tarihe dayandırmak istemesi ve kurgusal olmadıklarını ispatlamak için bu alanı manipüle etmeye çalışmışlardır.

Bu politakayı ırkçılığın en önemli temsilcilerinden olan Adolf Hitler Almanyası yoğun bir şekilde kullanmıştır. Almanların Germen/Aryanizm teorisiyle kültürlerine ait buluntuların çıktığı her toprağı sahiplenmesi sömürgeciliğe yeni bir yön vermişti. Sömürgeci devletlerin arkeoloji/bilimle yabancı toprakları işgal etmeyi meşru kılma çabalarının sonucu olarak Almanlar da Yahudi soykırımını bu şekilde meşrulaştırmaya çalışmaktan çekinmemiştir.

Bu emperyal Batı devletlerine başka coğrfayadan başka bir devlet üzerinden şaşırtıcı gelecek bir örnek verebiliriz: Rusya. Ruslar ilk başlarda Batının bu politaklarına karşılık Ortadoğu’nun geleneksel din yorumlarına yakışacak bir söylem geliştirdi. Ruslar bütün halkların kardeş olduğunu savunup 'halkların kardeşliği' politakasını geliştirmeye çalıştı; fakat bu politaka milliyetçi sömürgeci devletlerin politikası kadar güçlü değildi. Rus arkeologlar bu yüzden 1934 yılında Slav ırkını yüceltmeyi çalıştılar, tarihin 'Homo Sovyeticus'lar sayesinde medeniyetin geliştidiğini iddia etmeye çalışmışlardır.

Bu emparyal zihniyetin en temelsiz ve en gülünç siyaseti ise 19. yüzyılın başlarında Osmanlı'nın "modern"ize hali olan 1923 tarihli Türkiye Cumhuriyeti devletinde görülmüştür. Fakat şimdiye kadar Türkiye kısmını ne Kürtler ne de demokratik olduğunu iddia eden bir kısım Türkler bu çirkin politakayı dile getirme cesaretini gösterememiştir. Bu konunun üzerine gitmenin Türkiye'de nasıl bir sonuç doğuracağının farkında olunmasından olsa gerektir iki tarafın da bu kısmı kaşımama politikasını pek de ayıplayamayacağımız hayati bir mesele olduğunu belirtmek gerekir.

Türk(iye) Arkeolojisinin tarihine baktığımızda, bu alana Osmanlı’da bazı yöneticilerin ilgili olmasına rağmen yeni Osmanlı (Türkiye) devletinin kuruluşu olan 1923'te Atatürk'ün teşvikiyle şekillenmiştir. Atatürk ve kurmayları, yeni devlete yeni tarih kurgusu yaratmak için büyük bir özveriyle çalışmıştır. Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da Batılı devletleri taklit etmeyi tercih eden Türkiye; ne yazık ki en kötü örneği seçmiştir: Aldolf Hitler Almanyası.

Atatürk arkoelojiyle yakından ilgilenip kendi şahsi parasıyla Almanya'ya öğrenciler göndermiştir. Eğitimlerini tamamlayıp ülkelerine dönen Türk arkeologlar faşist Alman arkeolojisi ekolünü benimseyip taklit etmişlerdir.

'Yeni Türkiye' devletinin mayasını Osmanlı’nın İslam kardeşliği politakasına karşılık farklı etnistelere mensup olan insanları 'ortak ata' politikasına paralel bir düşünceyle tüm antik tarihi Türkleştirip Türk ırkını en kötü kurguyla yüceltmeye çalıştılar.

Sümerlerin kökeni günümüzde dahi hala bilinmemesine rağmen Sümerlerin Türk olduğu iddiası ileri sürülmüş, aynı şekilde Samilerin antik dönemde en önemli ataları olan Akadları ve Kürtlerin en önemli atalarından biri olan Hurrileri ve Hititleri hiç çekinmeden Türk yapmaktan hiç hicap duymadılar.

Tabi tüm bunlar yapılmadan önce Atatatük 1931'de Türk Tarihi Tedkik Cemiyetini kurdurup Türk Tarih tezinin yazımına başlanır. Bu kurumun niyetini tanımak için cemiyetin kurultayında Afet İnan'ın şu sözleri yeterli olacaktır; "Beşeriyetin en yüksek ve ilk medeni kavmi,  vatanı Altaylar ve Orta Asya olan Türklerdir. Mezopatamya'da İran'da millattan aşağı 7000 sene evvel beşeriyetin ilk medeniyetini kuran ve beşeriyette ilk tarih devrini açan, Sümer, Akad, Alan isimleri verilmekte olan Türklerdir."

Bu kurumun belirlediği programlarla Türkiye'de okullarda okutulan tarih dersleri Türkçülüğü bu temelde övmüştür. Türk Tarih tezi ile Türklerin varlığını bu topraklarda meşrulaştırmak için başkent Ankara'yı Hititlere bağlamak için çeşitli kazılara girişildi, bu yüzden Hititlerin sembolleri Ankara'da baştan sona kadar donatılmış; kurulan banka ve fabrikaların logolarında kullanıldı. Yine bu dönemlerde Hatay'ın Türk yurdu kılınması için yapılan "bilimsel" kazıları da unutmamak gerekir.

Tabi tüm politakaların Türk-Alman ilişkisi ve özelikle Hitler Almanyasından kaçan akademisyenlerin Türkiye'ye gelmesiyle sıkı ilişki içinde olduğunu söylersek şaşırır mısınız?

Türk Tarih tezi yabancıların/Almanların onayından geçirilmeye mecbur bırakıldı. Türkiye'ye gelen yabancı akademisyenler oturum alması ve eğitimlerini burada devam etmeleri 'Türk Tarih Tezi'ne bağlı kalmaları şantajına dayandığını özelikle belirtmek isterim. Bugün bizlere gösterdikleri yabancı/Alman kaynakların referansların altındaki gerçek budur.

Buradan yakın tarihle ilgilenen Kürt tarihçilere bir çağrıda bulunmak isterim. Türk Alman ilişkileri, birçok alanda yeni Türk devlet aklını şekilledirdi/Almanlaştırdı. "Faşist" bir politakanın sonucu olan "andımız" ve ellerinde cetvelle insanların kafa tası ölçümlerini alan uygulamalar buna birer örnektir.

Türkiye'de iktidarın İslamcıların eline geçmesiyle birlikte Türk Tarih tezi öldürücü bir darbe almıştır. Yeni devletin sahipleri Türkiye'de yaşayan Kürtleri kendi İslami çizgisine getirmek ve diğer İslami devletlere nüfuz etmek için Türk Tarih tezine karşılık 'Türk İslamı' tezini geliştirdiler. Ancak yeni rejim kendi tezini savunurken kurgusal yeni tarih de yaratamadığından bugün hala Türk Tarih tezi nefes almaktadır.

Bugün bu komik tezin savunucaları bu topraklara medeniyeti Atatürk'ün getirdiği varsayımı ile bir ahde vefa olarak zaman zaman çok ciddi bir enerjiyle ilginç savunmalara girmektedirler. Fakat Türk Tarih tezi çürütüldüğünden bugün bu insanlar sadece Sümerler üzerinden iddialarına devam etmektediler.

Sümerleri filolojik olarak Türk yapmaları maalesef bazı akademisyenler tarafından sürdürülmektedir. Bu akademisyenlerin bir kısmı arkoelojinin metotlarından haberdar olduğundan savundukları tezi biraz da utanarak dil üstünden yuvarlak bir şekilde 'Türkler Sümerler olabilir' deyip konuya derinlemesine girmeden kapatıyorlar.

Oysa dil bağlamında ilk zamanlarda Sümerlerin dil yapısı Ural Altay dil ailesinden Türkçe'ye benzediğine dair bazı yabancı akademisyenler ortaya tez attılar, fakat zamanla bu tezin yanlış olduğu ispatlanmıştır.

Ayrıca "terminus ante quem" ve "terminus post quem" metoduyla bu komik tezlerin tümü çürütülmektedir.

Burada bilimi lekelemeyen bazı Türk arkeologların olduğunu da söylemem gerek. Türkiye'de 'ölü diller'in en önemli uzmanlardan olan Veysel Donbaz, Sümerlerin dil bağlamında Türk olmadığını en net bir şekilde ifade etmiştir. Türkçe'ye geçen Sümerce kelimelerin yüzlerce olmadığını aksine sadece bir tane (ızgara kelimesi) olduğunu defalarca dile getirmiştir. Aynı şekilde Donbaz Türkçe'ye doğrudan yüzlerce kelimenin Akadça'dan geçtiğini söylemektedir ve bu kelimeleri yayınlamıştır.

Bu durumda Türkler, Arapların en önemli ataları olan Akadları Türk olarak mı kabul edecekler? Bu bağlamda kendilerinin Arap olduğunu mu itiraf edecekler?

Yazımı bir yakınma ile bitirmek istiyorum. Bizler Kürtler olarak şimdiye kadar arkeoloji alanında kaç Kürt arkeoloğa destek oldunuz, eğitimleri için burs vb. faaliyetlerde bulundunuz? Kürtler olarak Kürt tarihini ve siyasetini arkeoloji bilimi ile desteklemenin vakti gelmedi mi?

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)