115 yıl önce yayımlanan bir Kürd gazetesi: Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi
Kürdlerde modern anlamda örgütlenme ve basın-yayın faaliyetlerinin geçmişi, emsallerine göre biraz gecikmeli olarak 20. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Bu dönemde ilk kurulduğu bilinen örgüt, “Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti” (Kürdistan Güçlü İrade Cemiyeti)’dir. Böyle bir örgütün ispatlı varlığını, Liceli Kurdizade Ahmed Ramiz’in “Lütfü” mahlasıyla İçtihat yayınları tarafından yayımlanmış olan “Mir Bedirhan” adlı kitabın kapağında yazılmış olan “Hasılatı Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti’ne aittir”[1] ibaresinden öğreniyoruz.
Diyarbekirli Cemil Paşazadelerden Kadri Bey’in anılarında aktardığına göre Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti, 1900 yılında Diyarbakırlı Fikri Necdet Efendi’nin girişimiyle kurulmuş.[2] Malmîsanij Hoca’nın Hesen Hişyarê Serdî’nin yayımlanmamış çalışmasından aktardığına göre, bu cemiyetin kurucu ve yöneticileri şu şahsiyetlerden oluşuyordu: “Diyarbekirli Fikri Necdet Efendi, Ahmet Ramiz, Haci Ömer oğlu Mustafa, Mele Ehmedê Xasî, Liceli Mele Seîd, Xoşinli Mele Yusuf, Gonıgli Halife Selim ve diğer bazı arkadaşları.”[3]
Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti’nin kuruluşu ve kurucu kadroları, programı, tüzüğü, üyeleri ve faaliyetleriyle ilgili şimdilik elimizde yeterli bilgi ve belge olmasa da, adı geçen cemiyetin 1908 yılına kadar faaliyet gösterdiği, örgütün en aktif üyelerinden olan Kurdizade Ahmed Ramiz’in mevzubahis kitabının kapağındaki duyurudan anlaşılmaktadır. Mevcut bilgi ve verilerden öyle anlaşılmaktadır ki büyük ihtimalle bu cemiyet ve diğer bazı aktif üyeleri, İkinci Meşrutiyet’in hemen ilanından sonra kurulmuş olan Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti’ne katılmıştır.
İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, bu dönemde yıkıma doğru giden imparatorluğu diriltmek ve kurtarmak için, bir yandan Batılılaşmayı esas alan siyasi akımlar, öte yandan da Osmanlıcılık zemininde hareket eden birçok yeni örgüt kurulur ve bu örgütlere bağlı ya da bağımsız çok sayıda gazete-dergi yayımlanır. Aynı zamanda Batı merkezli milliyetçilik dalgası, peyderpey imparatorluğun bütün bölgelerinde etkisini gösterir. Bu dönemde Kürtler de kendi adına ve hesabına yeni örgütler kurmuş, bu örgütlere bağlı olarak yeni gazete ve dergiler yayımlamaya başlamışlar. İşte Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti, Şeyh Ubeydullah Nehri’nin oğlu Seyit Abdülkadir’in başkanlığında bu dönemde kuruldu ve kısa bir zaman sonra da Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi (KTTG) adıyla bir gazete çıkartmaya başladı. Cemiyetin merkezi İstanbul’daydı ve kısa süre içerisinde Kürdistan’ın birçok kent ve kasabasında şubeleri kurulmuştu.
KTTG’nin ilk sayısı Hicri 11 Zilkade 1326 (5 Aralık 1908) tarihinde İstanbul’da yayınlanmıştır. Gazetenin imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü, ünlü Kürt şair ve düşünce insanı Pîremêrd, yani Süleymaniyeli Tevfik’tir. Gazetenin başyazarı ise, Diyarbakırlı Ahmet Cemil’dir. Künye kısmında, “Haftada bir neşrolunacak, dini, ilmi, siyasi, ictimai gazete”[4] ifadesi bulunan gazetede ve ayrıca “Sayfalarının daima Kürt erbab-ı fikir ve kalemine açık” olduğu belirtilmiştir. Haftalık yayımlanan bir gazete olduğu halde, yaklaşık bir yıl içerisinde toplam 9 sayı çıkmış ve son sayısı 30 Ocak 1909’da yayımlanmıştır.
KTTG’nin içeriğine baktığımızda; başta eğitim sorunu olmak üzere Kürtlerin geri kalmışlığı, mevcut siyasi durum, toplumsal ihtilaf ve çelişkileri konu alan farklı yazılara yer verildiği görülür. Aynı şekilde İkinci Meşrutiyet’in ilanı olumlu karşılanmış, ümmetin birliği ve imparatorluğun bütünlüğü içerisinde Kürtlerin kültürel haklarının tanınması ve Kürtçe eğitimin serbest edilmesi talebinde bulunulmuştur. Cemiyetin kurucusu ve gazetenin de önemli yazarlarında olan İsmail Hakkı Baban, gazetenin yayın politikasını özetleyen bir şekilde “Kürtler ve Kürdistan” adlı makalesinde şöyle demektedir:
“Kürtler her şeyden önce Müslümandırlar, ondan sonra öz Osmanlıdırlar. Üçüncü derecede de Kürt’türler… Dünyada hiçbir güç düşünülemez ki, Kürtlük ile Osmanlılık arasındaki bu eski bağdaşmayı, bu doğruluk ve dürüstlük bağını yok etmeyi başarsın. Osmanlılık Kürtlüğü ve Kürtlük de karşılıklı olarak Osmanlılığı içermiş, bu iki sözcüğün içeriği mutlak olarak iç içe geçmiştir.”[5]
Aynı yazının devamında çalışmaya nereden başlamak gerektiği sorusuna verilen cevapta ise şöyle denmektedir: “Önce eğitim, sonra yine eğitim. Daha sonra yine eğitim, yine eğitim, yine eğitim!”
Cemiyetin kurucusu ve gazetenin de yazarlarından olan Said-i Kurdî, “Kürtçe Lisanımız” başlığıyla Kürtçe yazdığı yazısında, İslamiyet’in önemine ve insaniyetin gereklerine vurgu yapıp “milliyet aidiyetimizin bize kazandırdığı meziyetler” den bahsederek şöyle bir durum tespitinde bulunmaktadır: “Bizi bozguna uğratan üç düşmanımız vardır. Birincisi fakirlik, ikincisi eğitimsizlik ve cehalet, üçüncüsü de düşmanlık ve ihtilaftır.”[6]
Çözüm önerisine gelince, o da Babanzâde’ninkine benzer bir tavsiyede bulunmaktadır: “Eğitim, eğitim, eğitim ve birlik, birlik, birlik.”
Gazetenin eğitim vurgusu teoride kalmamış, bu amaca bağlı olarak cemiyet Modkanlı Halil Hayalî, Ahmed Cemil ve Kurdizâde Ahmed Ramiz’in sorumluluğunda ilk Kürtçe eğitim yapan bir okulu açmış ve basımevi kurmuştur ancak kısa bir süre sonra okul da cemiyet de dönemin Osmanlı idarecileri tarafından kapatılmıştır. O günden bugüne kadar, hem Osmanlı son dönem yöneticileri tarafından hem de 100 yıllık “Cumhuriyet” namlı yönetimi boyunca Kürdlerin varlığı ve her nevi milli hakları da dahil olmak üzer bugün de gündemde olan anadili ile eğitim talebi, baskı ve şiddetle rededilmiştir, yok sayılmıştır.
Yukarıda adı geçen şahısların yanı sıra KTTG’de Herdişli Ahmed Şevki, Malatyalı Bedri, Cizreli Mehmed Tahir, Süleymaniyeli Seyfullah, Diyarbekirli Mazharzade Mazhar, yazılarında Kürdistan ve Kürdlerin durumun konu alan diğer bir yazar da Diyarbekirli Süleyman Nazif’tir.
Kürtlerin legal alandaki bağımsız örgütlenmesi babında ilk tecrübe olan Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti ve bu örgütün yayın organı olan Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, yayımlandıktan yaklaşık bir yıl sonra dönemin İttihat ve Terakki yönetimi tarafından kapatılmıştır. Ancak cemiyet ve gazete kadrosunun imparatorluğun gidişatı ve geleceği hakkındaki düşünce, tartışma ve arayışları başka platformlarda devam eder. Özellikle imparatorluk bünyesindeki Müslüman toplulukların durumu ve geleceği tartışılan konuların başında gelmektedir.
Bu dönemde kurulan Kürt cemiyetleri ve çıkardıkları yayınlar, Kürt milliyetçiliğinin oluşum ve gelişmesini büyük ölçüde belirler. Nitekim bu alanda çalışmaları olan Mehmet Şükrü Hanioğlu, “Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti çevresinde bir Kürt ulusçuluk hareketinin başladığını”[7] belirtmektedir. Aynı şekilde Bilal Şimşir, “Cemiyetin tüzüğünde, bir yandan Osmanlılık kimliği vurgulanırken diğer yandan Kürt kimliği öne çıkarılarak ayrılıkçılık, Kürtçülük yapılmıştır”[8] der. Tarihçi Tarık Zafer Tunaya ise, “İkinci Meşrutiyet dönemi içinde kurulan Kürt cemiyetleri(nin) Osmanlı ülkesinden ayrılma amacını gütmemiş”[9] olduklarını belirtmektedir.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
[1] Kürdler Cemiyeti Adına Lûtfi, Emir Bedirhan, İctihad Matbaası, 1908
[2] Kadri Cemil Paşa (Zinar Sîlopî), Doza Kurdistan (Kürdistan Davası): Kürt Milletinin 60 Yıllık Esaretten Kurtuluş Savaşı Hatıraları, Özge Yayınları, Ankara, 1991, s. 31
[3] Malmîsanij, Yirminci Yüzyılın Başında Diayrbekir’de Kürt Ulusçuluğu (1900-1920), Weşanxaneyê Vateyî, İstanbul, 2010, s. 16
[4] Kürd Tevaün ve Terakki Cemiyeti Gazetesi, no: 1, Hicri 11 Zilkade 1326 (5 Aralık 1908).
[5] Kürd Tevaün ve Terakki Cemiyeti Gazetesi, Kovara Kurdi-Tirkî & Kürdçe-Türkçe Dergi (1908-
1909), Wergêr: M. Emîn Bozarslan, Sweden, 1998, s. 68.
[6] Kürd Tevaün ve Terakki Cemiyeti Gazetesi, Kovara Kurdi-Tirkî & Kürdçe-Türkçe Dergi (1908-
1909), Wergêr: M. Emîn Bozarslan, Sweden, 1998, s. 54.
[7] Dr. M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, Üçdal
Neşriyat, Ankara, 1981, s. 315
[8] Bilal Şimşir, Kürtçülük 1787-1923, Bilgi Yayınevi, 3. Basım, İstanbul, 2009, s. 258.
[9] 35 T. Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 1, İkinci Meşrutiyet Dönemi, İletişim Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2011, s. 434.