1918’de Kürd diline dair yayınlanmış önemli bir eser: Mukaddimet’ûl İrfan-1
Mukaddimet’ûl İrfan[1], adından da anlaşıldığı gibi, “İrfan” adlı çalışmanın giriş kısmı mahiyetindedir. Bu risalede Mukaddimet’ûl İrfan, Kürd dil bilimine giriş manasında kullanılmıştır. İrfan, Arapça kökenli bir kelime olup bilim, bilme, öğrenme ve usul anlamında Osmanlıcaya geçmiş. Mehmed Mihri Bey’in, Kürd dili ve lehçelerine dair, bölgelere göre değişik şiveler arasındaki farkları, ses değişimleri ve kelime dönüşümlerini konu alan “Mukaddimet’ûl İrfan” adlı bu değerli eseri, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Kürd dili üzerine yapılmış çalışmalar arasında önemli bir yer kapsar.
Mukaddimet’ûl İrfan’da Kürd dili lehçelerine dair tespit edilen hususiyetler, ses değişim ve dönüşümleri, karşılaştırmalı bir şekilde maddeler halinde açıklanmış ve yekûn olarak 140 maddeden oluşan bir eser ortaya çıkmıştır. Yazarın deyimiyle eser başlangıcı olarak, “Kürd dilinin harflere bağlı olarak yapı ve anlamlarıyla beraber kelimelerin değişim ve dönüşümüne dair mühim düstûrları (prensipleri) vazetmek ve sağlam kurallar temelinde okurların dikkatine arz edilecektir. Bu kaidelere hakkıyla (gerçekten) vakıf olanlar maddeten birlik, tarz ve şivece bir parça muhtelif olan kabileler lugat-ı (dili) ve Kürd aşiretlerinin dilini iyi bir şekilde anlayabilirler.”[2]
Mehmed Mihri bu konuda eleştirel yaklaşımıyla birlikte, Kürd dilinin sarf ve nahiv kaidelerine dair daha önceleri Batı ve Şark alimleri tarafından yapılmış çalışmalar ve ortaya konulmuş eserleri de hatırlatmaktadır. “Kürd dilinin nahiv ve sarf kaidelerine dair sayısız eserler vardır. Bu eserlerin pek çoğu Garp (Batı) alimlerinin çalışma ürünleri ve yüce eserleri ile insanlık himmetkaraneleri (çabaları, çalışmaları) ve bilgi birikimleridir. Asgari kısmı ise; Kürd edip ve ulemasının fikirsel neticesi ile milli teşebbüs mahsulünün birikimidir.”[3] Ancak “Bu eserlerin tümü basılmamış ve istifade etmeye uygun değildir. Lakin işittiğime göre “Beni Erdelan hükümdarzadelerinden İran Maliye Nazırı Hacı Fahrû’l Memalîk tarafından Kürd dilinin kaideleri ve dilbilgisine dair mükemmel bir kitap yazılmış ve basılmıştır. Bu kitap doğumumdan otuz sene evvel tab edildiği için Kürdistan’da tek bir nüshasına bile tesadüf edemedim ve onun hakkında bilgi sahibi değilim. Fakat her halükârda Hacı Fahrû’l Memalîk gibi milletperver bir asilzadenin alimce teşebbüsüne karşı müteşekkir ve memnun olmak gerekli bir vazifedir.”[4]
Yazar tarihsel beleği hatırlatmakla birlikte, geçmişi de eleştirel bir yaklaşımla değerlendirerek, bundan önceki Kürd bilginleri, alimleri ve münevverlerinin toplumsal ve ulusal sorumluluklarının gereğini yeterince yerine getirmediğini hatırlatıp, “Bizim eserlerimiz bizi gösterir” diyerek mevcut çok kıt koşullarda kendisinin bu naçizane çalışmayla bu alanın ilklerinden ve öncülerinden biri olduğunu dile getirmektedir.
Mukaddimetû’l- İrfan’ın “İfade” başlığı altındaki kısmında yazar, fikir, edebi tabiatın benzerliği, tarzı ve basiret yönüyle “Kürd ediplerinin tacı” olarak tanımladığı Mele Hedrî Nalî’yi kendine rehber edindiğini, her selefin bir halefi olduğunu söyleyerek, kendisini de “Nalî”nin halefi olarak tanıtır.
“Şu fani dünyada herkes gidicidir ve her gidici için bir halef ve onun yolunu izleyen lazımdır. Ben acizaneleri de bütün fikir ve görüş, bütün ilim ve basiret sahipleri meyanında Kürd ediplerinin tacı ve belki şiir aleminin yegane üstadı olan merhum Mele Hedrî Nalî’yi kendime rehber edindim. …
Muhterem edibin sahip olduğu özellikler; vicdan sahibi, marifet ve yüce himmetinin hazinesinden çıkan bir-iki beyitleriyle ifadesi kabildir. Zaten her kesin mesleği ve tarzı eserlerinde ruh gibi nüfuz eder, ışık gibi açık ve alenidir.
Nalî, ömrü boyunca güzel fikir ve düşüncesiyle öncü olup, boş ve yersiz sözlerden kaçınarak, belki de lezzetlerden vazgeçerek alakasız kalmıştır. Hatta yiyecek ve içeceklerden de fazlaca nefsini kısarak zayıf, natevan (yetersiz) kalarak ve dolaysıyla dostların yakınmalarının hedefi olmuştur…..”
Yazar, “İrfan” namıyla isimlendirilen (adlandırılan) eserin konusunun diller ve İslam lûgatından ibaret, bu diller arasında bilhassa Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçeden bahs olunacağını aktarır. “Eserin Mevzusu” başlığı altında ise, bir başlangıç olarak bu kitabın, Kürd dilinin harflere bağlı olarak yapı ve anlamlarıyla beraber kelimelerin değişim ve dönüşümüne dair mühim düstûrları vazetmek ve sağlam kurallar temelinde okurların dikkatine arz edileceğini belirtir. Ondan sonra da Kürd dilinin diyalektleri ve şivelerine dair kısa bir tasnif yaparak, sözkonusu diyalekt ya da şiveleri konuşan aşiret ve toplulukların Kürdistan coğrafyasındaki yerleşim yerleri, yayıldıkları alanları belirtmekte. Bu karşılaştırmalı diyalekt ve şive çalışmasında tespit ettiği fonemleri ve buna bağlı dönüşümleri, Kürd dilinin fonetik yapısını açıklamak üzere, bu kaideleri 140 madde halinde sıralamıştır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
[1] M. M., Muqeddimet’ûl İrfan, Naşiri: Arvasizade Seyyid Mehmed Şefik, Necmî İstikbal Matbaası, İstanbul, Hicri 1336-Mali 1334 (1918)
[2] M. M., Muqeddimet’ûl İrfan, s. 4
[3] Kurdistan, Sayı: 2, Pazar 9 Şubat 1335, s. 21-22
[4] Kurdistan, Sayı: 4, Necm-i İstikbal Matbaası, 15 Mart 1335 (15 Mart 1919), İstanbul, s. 42