Trump yaptı yaptığını

Trump’ın Suriye kararı, dünya basınında geniş yer aldı. Yorumların merkezinde Kürtler var. Kürtlerin yiğitliğini övüyor, ödedikleri bedeli sayıyor, Türk devletinin kötü niyetini açık açık yazıyorlar: “Kürtlere kalleşlik yapıldı. Onlar şimdi Ankara ile Şam’ın kıskacında”...

 

Yorumlardaki bilgi ve isabetlilik insanı şaşırtıyor. “İnternet çağı, artık birşeyi gizlemek mümkün değil” denebilir. Aklıma 1970’lerde Vietnam, sonra Filistin için gösterilen duyarlılık ve dayanışma geldi. Rojava konusunda dünya bilgili, kendini borçlu görüyor ama maalesef, Vietnam ve Filistin için olan hareket, eylem yok. Acı yan bu, sadece “Yiğitler”, sadece “Yazık oldu”...

 

Güney Kürdistan’da ABD’nin 1975 ihaneti

 

Yorumcuların çok sevdiği bir örnek bu. Mustafa Barzani’nin ünlü mektubunu ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in utanç verici cevabını hatırlatıyorlar.

 

Bilindiği gibi 1975’te ABD Irak’a Kürtlere verdiği desteği kesme sözü vermiş, ardından İran-Irak Cezayir Antlaşması ve katliamlar gelmişti. Barzani, Kissinger’e şunları yazmıştı: “Halkımız yok ediliyor. Herkes suskun. ABD’nin halkımıza karşı ahlaki ve politik sorumluluğu var.” Kissinger’in tepkisi: “Şakayı anlamıyorlarsa defolup gitsinler. Gizli eylemle misyonerlik karıştırılmamalıdır”.

 

Kissinger’in anılarından ilgili bölümü okudum, sözlerinin yükü ve utancı üzerinde. Kendisi Yahudi, suçu İsrail’e yüklüyor: “İsrail, Barzani’yi fazla kışkırttı, ABD’yi zor duruma soktu”. O utancın mezara kadar onu rahat bırakmayacağından eminim. Vesileyle; bugün Kissinger’in Trump’a da akıl hocalığı yaptığına dair haberler var.

 

Rojava’nın durumu, 1975 Güney’ini hatırlatıyor, hatta çok daha büyük tehlikeyle yüzyüze. Ama önemli farkı var; 1975’in deneyiyle ABD ile ilişkiye girdi. Mantıklı ve zorunlu ilişki. Neticede Trump’ın kararı, fazla bir hayal kırıklığı yaratmamalı.

 

Fransa, İngiltere ve Almanya, Trump’a tepkili

 

Ama tepkileri Kürtlere desteğe dönüşmüyor, hatta Rojavalılara onları PKK ile ilişkilendirerek her zorluğu çıkarıyorlar. Ayrıca biliyoruz ki Fransa ve Almanya’nın Rusya ve Türkiye ile birlikte, adı konmamış, amacı bulanık, sözde Suriye eksenli bir ilişki platformu var.

 

Peki neden üç NATO ülkesi, Trump’a tepkili? Önceleri NATO tavrı vardı. Şimdi o ortak misyon artık yok. Bu devletler gururları kırılmış hissediyorlar kendilerini ve de yalnız. Ortadoğu hep İngiltere ve Fransa’nın alanıydı. Şimdi adları bile yok. Fransa orada, tepkileri olumlu ama ciddiyeti ve ağırlığı?

 

Waşington’daki iktidar kavgası

 

Olay bu kadar büyük mü? Haklılar. Global dünya, herşey birbiriyle bağlantılı. Trump milyarder bir kapitalist. Lümpen kültürlü. Otokrat eğilimli. Dini fanatizme açık. Irksal, parasal hegemonyaya inanıyor. Tüm popülist, aşırı milliyetçi, militarist otokratlar gibi o da kurulu düzene saldırıyor, rakibi tasfiye için her olay bir fırsat.

 

Bir arkadaşım onun için “Reagan’dan sonra ABD’de misyon sahibi ilk lider”, bir diğeri “ABD’nin Gorbaçov’u” dedi. Uygun tanımlamalar, kuşkusuz olumsuz manada. Trump ve cüce Trumplar, tüm iktidarı istiyorlar, insan hakları, diğerlerinin çıkar ve gururu, hele Kürtler gibi yanlız bir halkın kaderi hiç umurlarında olmaz.

 

Trump ile Erdoğan’ın ‘ünlü’ telefon görüşmesi

 

İşin orada bağlandığına dair yorumlar çok. Türk koro basını için, “dünya lideri reisin yeteneği”di. Öyle mi? Trump ani kararlar alan biri, yine de öyle apar topar meydanı Türkiye’ye terk etmez.

 

İki ülkenin heyetleri günlerdir görüşüyordu. Kürtler kazanmasın diye, Türk tarafı her kutsallığını serdi ayaklarına. Patriot füzeleri ve 3,5 milyar dolarlık bedeli piyasaya sürüldü. Balon değilse, Kürtler arpalıktan paylarını isteyebilirler, çünkü satışı olanaklı kılan onlar.

 

“DAIŞ’i bize bırak”

 

Erdoğan bunu demiş de, Trump hemen üzerine atlamış! Sadece yüzyılın gafı ve utancı değil, yüzyılın şakası da. Kitaplara geçmeli, üniversitelerde okutulmalı.

Türkiye-Suriye sınırı 800 km’nin üstünde. Bunun takriben 600 km’si Kürdistan’da. Sınırın iki yanında Kürtler var. Ben 1980-1982 arası sınırla azçok ilişkili oldum. Afrin ve Kobani hariç diğer Rojava şehir ilçelerini gördüm. Mayınlı sınırı geçerek tanıdım. Sonra çukurlar kazıldı, ışıklandırıldı ve lazerle donatıldı...

 

Bizden gruplar geçince yarısı hayatını kaybediyordu. Biz oranın çocuğuyduk. Peki dünyanın dört bir yanından Cihatçılar, farklı farklı renkleri ve dilleriyle bir teki bile yakalanmadan Suriye’ye nasıl gidip geliyorlardı? Türkiye’de onlara mahsus oteller hastaneler vardı. Adapazarı’na kadar kampları, Konya’ya kadar birçok şehirde silah üretim atelyeleri, Suriye’den talan tarihi eserleri, fabrika tezgahlarını sattıkları pazarları vardı. Kadın köle pazarları vardı. Onlara parayla katil toplayan partiler vardı... Tüm bunları organize eden aygıt mı, DAIŞ’i kurutacak?

 

Trump, DAIŞ’i DAIŞ’i yaratanlara mı vurduruyor? Öyleyse, aferin adama! Yine de; tanıdığım devlet, çıkarı için evladını bile yer. Devletin DAIŞ’i bitirme sözünü ciddiye alan yorumculara; devlet, DAIŞ’çileri kurtarmak ve onlara ÖSO elbisesiyle kendi çıkarı için savaştırmak peşinde ve insanlığa hakaret ediyor...

 

Ateş topu, Rusya, İran ve Türkiye’nin arasına mı?

 

Rusya’nın 1979’da Afganistan’dan çekilip, yükü ABD’ye bindirmesini andırıyor, ki ABD halen de o yükün altında. Trump o kadar akıllı mı? Neyse. Ama bu öyle bir oyun ki, boşalan yeri hemen dolduranı var. “Kayan, gitti” gibi birşey...

 

Ayrıca Moskova-Ankara ilişkileri, salt Suriye endeksli değil, hatta aşıyor; nükleer tesis, gaz, roket sistemi, turizm, ticari ortaklıkları... Tahran-Ankara ilişkileri için de benzeri söylenebilir. Yine de Ankara’nın Suriye ilgisi diğerleri için endişe konusu. Şimdiden çelişkileri görünür.

 

Ankara toprak peşinde. “Suriye’nin toprak bütünlüğü” iddiaları, demagoji. Çare kalmasa Ankara onu kabul eder ama bir koşulla: “Kürtlere hiçbir şey verilmesin”. Mustafa Kemal aynı koşulla Güney Kürdistan iddiasından vazgeçmiş, İngilizlerle anlaşmıştı, ki bu Kuzey Kürtlerinin alınmasının bir nedeniydi ve alınganlık, Şeyh Sait Direnişinin bir nedeniydi.

 

PYD/YPG ne mi yapar?

 

Yorumcular yönü Moskova’ya, Şam’la anlaşmaya çeviriyorlar. Zaten resim ilginç. PYD, bir şekilde Şam’la hep ilişkide oldu. Şam hiçbir şey vermedi. Bugünden sonra vermesi çok zor. PYD, ABD ilişkisi nedeniyle İran’a karşı gibiydi, ama Şengal’de tersi görüntü var. Çizim zorlaşıyor. Vesileyle PKK için söylüyorum; görün, statüko yükü ne kadar da ağırmış. Daha dün Mesut Barzani Bağdat’a gitti diye basınınız etmediği sözü bırakmadı. Bugünü hiç mi düşünmediniz?

 

Sorunumuz: Zihinde tümü için Kürdistan inancı, kalpte heyecanı, örgüt ve eylem hedefi yok. Ortak bakış, ortak tutum yok. Parçalanmışlığın kazanımları peşindeyiz. Türk ordu işgaline umut bağlayan Kürtlerin olmasının nedeni bu. Bunun Kuzeydeki adı “Köy Koruculuğu”, Güneyde adı “Cahş”tır. Bari bu rezaleti yapmayın.

 

Ankara ve Şam arasına sıkışacak Rojava’nın şanşı giderek azalır. Boğuşurlarsa ne ala. Umarım olaylar o kıskaca mahkum olmayacak şekilde evrilir.


(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)