Nêçîrvan ile Öcalan’ın gölgesinde Hewlêr ve Diyarbekir

28-03-2015
Abdullah Keskin‏
A+ A-

Erbil (Kürtler Hewlêr der) Nêçîrvan Barzanî’nin şehridir, Diyarbekir (şimdilerde Amed deniliyor artık) Abdullah Öcalan’ın.

 

Çift isimli şehirler vardır, Erbil, Diyarbekir gibi. Kürtler Hewlêr der ama ta Büyük İskender’e kadar giden Erbil’i (Arbella) de kullanır. Amed demeyenin Kürtlüğü sorgulanır oldu şimdilerde ama yazılı/sözlü Kürt kültüründe Diyarbekir’dir o şehrin adı.

 

“Bir şehir ki Diyar-ı Bekir’dir” bütün Kürtlerin gönlünde taht kurmuştur, Kürdistan’ın tarihsel başkentidir ama modern zamanlarda tacını Hewlêr’e kaptırmıştır.

 

Erbil’de hangi güzel binanın önünden geçseniz “Kak Nêçîrvan’ın” derler. Diyarbekir’de nerde büyük güzel bir ev yapılsa “Öcalan’ın” derler.

 

Parlamentonun orda bir yoldan geçiyorduk, sürücü, “Kak Nêçîrvan’ın yolu”, dedi. Ne yani, ondan başka kimse geçemiyor mu bu yoldan? Hayır, herkes geçiyor ama parlamentoya gelirken o da bu yolu kullanıyor.

 

Seyrantepe’nin ordan şehrin içlerine doğru giderken, Kolordu’nun karşısında, güzel bir yerde boş bir arsa var, usulca, “Ev a Serok e” (Başkan’ın) dedi yanımdaki, “tapuda memurken almış, boş bekliyor, çıktıktan sonra saray yapılacak.”

 

Biri eski Kürt ve Fars şiirine aşık, ezbere bilecek kadar vakıf, diğeri çağdaş düşünürlerin izinden kayıp zamanların peşine düşmüş.

 

Biri şimdiye kadarki hayatını hep masada, müzakereyle geçirdi ve hiçbir masadan boş kalkmadı, diğeri o masanın bir tarafında oturmak için bütün saçlarını ağarttı.

 

Biri bir televizyon kurdu, onun dışında kimse konuşmuyordu. Öbürü bir televizyon kurdurttu, kendisi dışında herkes konuşuyor.

 

İkisi de şehre meraklıdır, biri 15 yıl önce, 19. yüzyılda Şam şehri üzerine bir monografi okurken, diğeri fikri esaslarını eski Sümer şehirleri üzerine inşa etmeye çalışıyordu.

 

Kadim geleneklerine ihanet eden sonradan görme bir şehir değildir Erbil. Her caminin yanında neredeyse bir kilise inşaatı yükseliyor. Diyarbekir, geçmişiyle yüzleşme konusunda cesur davrandı, eski kiliseleri onardı, güzel bir başlangıç yaptı, çokdilliliği pratize etmeye çalıştı.

 

Yüzyılların sürgünleri için korunaklı bir şehirdir Erbil, Sünnistan ve Şiistan’da tutunamayanlar için güvenli bir ada. Söylem düzeyinde bir değişim gözlense de, dışarıya gösterdiği teveccühü kendi içine göstermekten imtina eden bir şehirdir Diyarbekir.

 

Askeri uçaklar dışında uçak görmeyen Erbil Havaalanı’na artık dünyanın belli başlı birçok şehrinden uçaklar iniyor. Büyük potansiyele sahip Diyarbakır ise hâlâ bir askeri havaalanı ve her gün birkaç defa kalkan askeri uçaklar kulakları sağır ediyor.

 

30 yıl önce her iki şehir de birer mezbaha gibiydi, birini Enfal, diğerini 12 Eylül karanlığı sarmıştı. Biri mucemme‘a denen toplama kamplarıyla öbürü cezaeviyle tanındı. Erbil’deki o kampların ve askeri karargahların yeri şimdi dünyanın en büyük parklarından biri (Sami Abdulrahman Parkı), Diyarbakır Cezaevi okul mu, müze mi olacak, hâlâ belirsiz.

 

Erbil’de Uzakdoğu mutfağı revaçta, Divan Otel’in 21. katında sushi yapan koca Japon restoranında tek boş masa yoktu. Diyarbekir henüz sushi ile tanışmadı ama evde bulgur bile pişiremeyen çocuklar batıdaki Çin, Japon restoranlarında aşçılık yapmakta.

 

“Kale ve minare şehri” Erbil giderek Dubaileşiyor, mekanik bir şehre dönüşüyor, Diyarbakır’daki betonlaşma şehrin “dağ”ını, Kırklar Dağı’nı bile sarıyor.

 

Biri orta sınıfın gözdesi, diğeri kadınların. Biri yüzlerce milyoner yarattı. Diğeri önce kadın derneği, ordusu derken kadın partisi kurdurttu, fahri başkan seçildi.

 

Hewlêr’de en fazla duyulan kelimeler “budçe û mûçe”dir (bütçe ve maaş). En fazla göze çarpan binalar otel, AVM, siteler, gökdelen ve restoranlardır. Diyarbekir’de gökdelenlerin dışında diğerleri de olmakla birlikle ciğerciler açık ara önde.

 

Kürdistan’da hayati bir savaş devam edip, başkanı o cepheden bu cepheye koştururken, Erbil sanki başka bir gezegende, savaşın etkileri pek hissedilmiyor. Diyarbekir Kürtçe kelime başına ceza kesilmesine, “Vatandaş Türkçe konuş” afişlerine inat, Kürtçeden vazgeçmedi ama ezici çoğunlukla seçtiği başkanı kendi dilinde konuşamıyor.

 

Her iki şehrin tarihinde de Kürtçe pek fazla egemen olamadı şimdiki kadar, Erbil’de Kürtçe birinci resmi dil, ama böyle devam ederse İngilizce tahtını sallayabilir. Diyarbekir’de yıllardır anadil hassasiyeti doruk noktada, birtakım çabalara rağmen ev dili olmaktan da çıkıyor.

 

Nêçîrvan Barzanî, uzun yıllardır başbakan ama iktidarın en büyük muhalifi gene kendisi. Dağıtıyor, inşa ediyor ama sistem yaratmakta sorun yaşıyor. Çalışmanın olmadığı yerde kültür gelişmez.

 

Abdullah Öcalan, yemek için hayvanın bilumum her tarafını değerlendiren, kahvaltıda ciger kebabı yiyen bir topluma ekolojik toplumdan bahsediyor. Mutfak yenilenmeli.

 

Biri “seçkin”liğini seçimle perçinliyor, diğeri üst üste yıllarca meydanlarda yüzbinleri toplayarak gücünü gösteriyor.

 

Barzanî Kürdistan tarihine Merwanî devletine altın çağını yaşatan Nasr’ud-Dewle’den 900 yıl sonra 2. büyük inşacı olarak geçecek. On yıl gibi kısa bir sürede Erbil gibi büyük bir köyden yaşanabilir, hoş bir şehir yarattı. Çölde bir vahadır artık Hewlêr.

 

Abdullah Öcalan, “süreç” başarıya ulaşırsa Malazgirt ve Çaldıran’dan sonra Kürt-Türk birliğinin en büyük mimarı olarak anılacaktır. Hem de bunu dört duvar arasında, kendini sürekli yeniden var etmeyi başararak yapmış olacak.

 

Birini şahsen tanıdım, diğeri hepimizin hayatı üzerinde iz bıraktı. Bir araya gelseler –Nêçîrvan Barzanî Öcalan’a Özgürlük Kampanyasına ilk imza verenlerden- sevenlerinden daha iyi anlaşacaklarına eminim.


(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli