İnsan özgür müdür?
İrade özgürlüğü var mıdır?
Tanrı her şeyi önceden belirlemişse bizim irade özgürlüğümüz nerede kalıyor?
İlk insandan itibaren insanları meşgul eden bu soruların cevabını ispatlamak imkansız; çünkü ispatı mümkün olmayan sorular. Burada asıl mesele; ispatı imkansız sorularda bir Tanrının varlığını kabul edip etmemektir. Tanrının varlığını neye göre kabul ediyoruz ya da buna hangi argümanlarla karşı çıkıyoruz.
Görünmez kader yağmurlarının altında bir anda her şeyi, bütün olacakları görürsün. Cenneti ve cehennemi içinde hissedersin. İçindeki mümin seni cennete çekmek istiyordur, tebessüm edersin; derinlerdeki kafir ellerinden tutup seni cehenneme sürüklemek istiyordur, ürperirsin. Atacağın her adımın seni nereye götüreceğini bilirsin. Gözlerini kapatırsın; cennet ilahilerini ve cehennem şarkılarını birlikte duyarsın. Kim ayırt edecek cennet ilahilerini ve cehennem şarkılarını? Senden başka kim var elinde? Elindeki tek “aracın” iraden olduğunu idrak edersin.
“İrade de bir araç nihayetinde, ben ne kadar özgür olabilirim ki” dersin ve mahluk olduğunu kabul edersin. Kendine göre mahluk olmak ile araç irade arasında ince görünmez bir yol bulursun, bu yol arasında gidip gelirsin.
“Mahlukat hiçbir zaman mutlak manada mutlak özgür olamaz” dersin. Karşında halik olarak Tanrıyı bulursun. Tanrı ile karşı karşıyasın; aranızda hiç kimseler yok, hiçbir şeyler yok.
Konuşan Tanrıdır: “Ben mutlak bir iradeyle seni özgür yarattım; benim senin her şeyinden haberdar olman, her şeyini bilmem yaratılışının gereğidir; fakat bu senin mutlak irade sahibi olmadığın, özgür olmadığın anlamına gelmez. Benim senin her şeyini bilmem, buna rağmen senin mutlak özgür olman benim tek yaratıcım ve sonsuz kudret sahibi olduğumu gösterir.”
“Ama ben bunu istemedim.”
“Ben senin bunu isteyebileceğini gördüm, bu yüzden seni yarattım. İstediğin her şeyi yapabilirsin.”
“Ne yapabilirim?”
“Senin içinde sakladığım sözünü ortaya çıkarıp söyleyebilirsin özgür iradenle.”
“Ya yanılırsam…”
“Yanılabilirsin. Önemli olan senin kendi iradenle kendi sözünün peşine düşmendir.”
“Cennet ve cehennem ne olacak?”
“Onlar birer fon sadece. Onlara takılma. Bir yaratıcı olarak ben hiçbir kulumdan umudumu kesmedim. Her kulumun sözü ve yankısı ayrıdır. İsterim ki her kulum özgür iradesiyle kendi sözünün peşine düşsün.”
“Nen gerçekten özgür müyüm? Kalbimde senden başkası yokken. Kalbime söyle, sadece sonsuzluk duysun.”
“Sen benim gibi özgürsün. Yarattığım insanlar içinde özgür olmayan yok. Nasıl ki ben mutlak irademle insan için kainat formunu yarattım, aynen bunun gibi irade sahibi her insan da benim gibi her yaptığında özgürdür.”
“Sen yarattıklarına karşı sorumluluğun nasıldır?”
“Benim sorumluluğum cenneti ve cehennemi bir araç olarak kullanmaktır. Benim sorumluluğum cennet ve cehennemi bir araç olarak gören kullarıma yol göstermekte, onları hoş görmekte ortaya çıkar.”
“Benim sorumluluğum ise çok zor.”
“Her insan ayrı bir şiirdir. Sizin sorumluluğunuz özgür iradenizle şiirinizi yazmanız ve okumanızdır. İnsanın şiiri her yerde. Şiirinizi yazıp okumanız için lazım olan her şeyi size tahsis ettim. Bunu kullanıp kullanmamak insana kalmıştır. Bir düşün, bir tarlayı kiralıyorsun tarla sahibinden özgür iradenle. İstersen tarlaya bir şeyler ekebilirsin, istemezsen ekmezsin; bu tamamen sana kalmış. Ekmezsen tarlanın şiirini söylemesine engel olmuş olursun. Ben insanın şiirini söylemesine engel olmadım. Ben kendimde insanın kendi şiirini okumak istediğini gördüm ve insanı yarattım. Bundan sonra şiirini okuyup okumamak, sözünü bulup bulmamak insana kalmış.”
“İşin sırrı nedir Tanrım?”
“İşin sırrı kendine ve bana karşı samimi ve dürüst olmak, kendi sözünü arama cesaret ve azmine sahip ve ne pahasına olursa olsun kendi var oluşunun şiirini söylemektir.”
“Bazen her şeyin saçma olduğunu düşünüyorum, sonra tesadüfün eli boğazımı sıkmaya başlıyor; can çekişiyorum. Aynı anda hem ölmek istiyorum hem de yaşamak. Açmazlarım çok Tanrım. Bu açmazların içinde iradem nerede yer alıyor, hiç bilemiyorum. Aklım tesadüf diye bir şeyin olmadığını söylüyor ama hayat ve insanlar her defasında umutlarımı ve beklentilerimi boşa çıkarıyorlar. Farkında olmadan kendimi dipsiz bir uçurumun başında buluyorum. Başımın üzerinde absürt enstantaneler, ayaklarımın altında boşluk kayaları; tam karşımda tesadüfün delice bakan gözleri.”
“İradesini doğru düzgün kullanmayan kullarımın ortaya attığı bir kelimedir tesadüf. Tesadüfün ortaya çıkması da tesadüf değildir. Ben evvelden görürüm: Aklını doğru kullanmayanlar, iradesini yanlış yerlere sürenler kendi sözlerini bulamazlar, kendi şiirlerini söylemezler. Onların bu durumlarını ifade etmek için tesadüf kelimesini kullanacaklarını biliyordum. Serbest bıraktım onları. Yani tesadüf kelimesinin ortaya çıkması planında mevcut. Ben her şeyi bir amaca göre yarattım: Özgür iradesiyle aklını kullananlar amaçlarına göre yaşarlar, saçma ve tesadüfün tuzağına düşmezler; özgür iradesiyle aklını kullanmayanlar ya da yanlış kullananlar amaçlarını ıskalarlar, başkalarının amaçlarının bir parçası olurlar, mananın ve tevafukun üzerindeki mesrur perdeyi kaldıramazlar.
“Ölüm beni korkutuyor Tanrım. Hiç var olmak istemezdim ama kendimi bir ölüm kalım oyunun ortasında buldum. Sayılı nefeslerimi alıp verdikçe nasıl özgür olabilirim ki. Ölümün varlığı, her an ölüyor olduğunu bilmek beni dehşete düşürüyor. Çoğu zaman kendimi kurulu bir düzenin mekanik bir parçası olarak görüyorum. Sanki sen beni kurulu bir mekanizma olarak yarattın ve dünyanın ortasına fırlattın. Zaman geçiyor ve ben her an ölüme yaklaşıyorum. Her an sürpriz bir ölümle de bitebilir bu ölüm kalım oyunu. Kalbim irademin dışında çalışıyor ve kalbim birden durabilir v ben ölebilirim. Özgürlük bunun neresinde Tanrım! Ne cennet ilahileri kalbimin atışlarına yetişebiliyor ne de cehennem şarkıları kalbimin dehşetini bastırabiliyor.”
“Yaşamak iradeyi özgür ve aklı doğru kullanmaktır. Ölmek iradeyi iptal, aklı izlal etmektir. Yaşam ve ölümün asıl mahiyeti, öz hikayesi, gerçek manası budur. Bedeniyle kendini dünyaya hapsedenler, iradelerini etkisizleştirip akıllarını devre dışı bıraktıkları için yaşamı bir ölüm kalım oyunu olarak görürler, korkularından azade olamazlar. Kendi zatım dışımda her şeyi zıddıyla yaratıp zıddıyla ikame ettim. Bedenin zıddı ruhtur. Ruha inananlar iradelerini özgür, akıllarını doğru kullanırlar ve sonsuzluk deryasında asli yerlerini alırlar. Bunlar aynı zamanda ruh perdesini aralayıp sözlerine ulaşabilirler, şiirlerini yazıp söyleyebilirler. Yaşamak ve ölmek insanın elinde; insanı tamamen serbest bıraktım. İsteyen yaşamayı tercih eder iradesini özgürce kullanarak, aklını rehber edinerek; isteyen ölümün esiri olur iradesini hiçe sayarak aklını boşa çıkararak. (**).
“Sonra sonsuzluk beni dehşete düşürüyor Tanrım. Cüzi irademle sonsuzluğu içime sindiremiyorum, aklıma yediremiyorum, kalbime indiremiyorum.”
“Sonsuzluk bana aittir. Sonsuzluk deryasının ezeli ve ebedi varlığıyla halk eden benim. Senin yapmam gereken kendi emeğine, kendi gayretine göre bir irade gemisi inşa etmek ve sözünün ve şiirinin peşine düşmek. Her insanın irade gemisinin ilk formu bende saklıdır. O ilk formu hayaller ve rüyalar üzerinden aklını ve iradesini kullananlar görüyor ve buna göre de irade gemisini inşa ederler, sözünü bulurlar ve şiirini söylerler. Aklını ve iradesini kullanmayanlar ya da yanlış yerde kullananlar ne irade gemisinin ilk formunu düşünürler ne de böyle bir gayret içinde olurlar.”
“Ya kaderimde kendi aklımı ve irademi kullanarak irade gemimi inşa etmek, sözümü ve şiirimi bulmak yoksa…”
“Bana inanmıyor musun? Ben mutlak irade sahibi bir Tanrı olarak her kulumun irade gemisinin ilk formunu yarattım; bu benim işim ve her kulumda kendi mutlak irade ve özgürlüğümü ve de aklını kullanma kapasitesini verdim. Kaderimde irade gemisini kullanmak, sözünü ve şiirini bulmak yoktur demek, beni işimi yapmamakla, işimin içine tesadüfler katmakla itham etmek demektir. Ben adilim. Adaletli ve merhametli olmak benim şanımda vardır. Her kuluma kendi iradesiyle irade gemisini yapma hakkını vermek adaletimin, her kulumun irade gemisinin inşasına yardımcı olmak, ona yol göstermek, yanlışlarını düzeltme fırsatı vermek merhametimin gereğidir.”
“Hep aynı yerdeyim Tanrım. Uzanmışım musalla taşımda gözlerim tamamen kapalı; yaşamı ve ölümü ölçüp biçiyorum, kaldırıp indiriyorum. Aynı cennet ilahilerini ve cehennem şarkılarını duyuyorum.”
“Duy ama takılma cennet ilahilerine ve cehennem şarkılarına. Kendi sözünün peşine düş, şiirini yaz ve oku. Unutma irade gemisi arayıp da bulacağın sözünden, yazıp okuyacağın şiirinden gayrı nedir ki.” (***).
Açıklamalar:
(*): 10 küsur yıl önce birden aklıma iradenin mahiyeti, kalbime kaderin hakikati düştü. Kendimi bildim bileli düşündüğüm bir mevzu olmuştur kader ve irade özgürlüğü. Şu sonuca varmıştım: Allah ilmiyle insanın ne yapacağını biliyor ama insana hiçbir şekilde müdahil olmuyor. Bunu da kudretiyle yapıyor. İnsanın mutlak özgürlüğünde Allah’ın alim ve kudret vasıfları ön plana çıkıyor. Ancak sonsuz ilim ve kudret sahibi bir yaratıcı aynı anda bir insanın ne yapacağını bilip onu özgür irade sahibi kılabilir. Kendi kafamda meseleyi böyle çözümlemiştim. Bunu ifade etmem için 10 küsur yıl sonra bir başka arkadaşımın gelip bu konuda görüşümü sorması gerekti.
(**): Makaleyi bitirdiğimi düşünüyordum. Sonra aynı gün birisi bana yazdığı bir yazıyı gösterdi. Baktım ölüm hakkında yazmış. Anlamıştım, bu bir işaretti. Yazıda yaşam ve ölümün olmaması düşünülemezdi. Demem o ki hayatta tesadüf diye bir şey yok.
(***) 10 küsur yıldır kağıda dökülmeyi bekleyen bu makale, kader ve irade özgürlüğüne kafa yoranlar için yazıldı. Schrödinger’in kedisi gibi ne içeriden çıkabilirsin ne de dışarıdan girebilirsin. Bizimki sadece felsefi ve inançlı bir teselli, bir konuşma.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın