Kürdistan'daki azınlık Kürtler
Devlet ve milletlerin ortaya çıkışından bu yana nüfus ve demografik değişim tehlikesi dünyanın en önemli meseleleri olarak görülmüştür. Hatta uzun süre iktidar geçmişine, güçlü kurumlara, korunan sınırlara ve egemenliğe sahip ülkeler bile bunu stratejik bir konu olarak görüyor. Politikaları belirlerken ve ülkeyi yönetirken kısa vadeli ve uzun vadeli planlarda ulusal kimliklerinin korunmasını ciddiyetle dikkate alıyorlar.
Bu konuda çok bilindik bir tez var: Vatan, üzerinde yaşayanlarındır. Tarih bunu yaşanmışlıklarıyla kanıtlamıştır. Birçok millet ve ulus yaşadıkları coğrafyaya ve ülkeye esasen sahip olmamalarına rağmen ev sahibi ulusun göç etmesiyle ya da daha sonra gelenlerin kolonyalizm veya göç etmek zorunda kalmaları nedeniyle en nihayetinde üzerinde yaşayanların ülkesi haline gelmiştir. Zamanla vatan başkalarının olmaya başlıyor.
Özellikle Kürdistan’ın çevresinde buna benzer çok sayıda somut örnek var. Araplar İslam dini bahanesiyle Hicaz ve Yemen'den gelerek bölgeye yayıldılar ve yüzlerce yıl önce orada yaşayan başka ulusların topraklarına sahip oldular. Türkler, bir Moğol aşireti olarak bölgeye gelerek Kürt, Ermeni ve Rumların vatanları üzerinde kendilerine milli bir devlet kurdular.
Tarih boyunca anayurtlarında ölüm kalım savaşı veren Kürtler de ister yabancıların kendi topraklarına yerleşmesine izin vermesi olsun, ister kendilerinin göç etmesi olsun göçün her iki tarafında da pek çok coğrafyanın hâkimiyetini kaybetmiştir. Çok uzak bir tarihe gitmeden onlarca yıl önce Güney Kürdistan'ın bazı bölgelerinde tek bir Arap yaşamazken şimdi aynı bölgelerde tek tük Kürde rastlıyorsunuz.
Hamrin Dağları'ndan Musul Ovası'na, Celewle'den Sadiye’ye, Karatepe’den Hanekin’e, Kerkük, Hawece ve Pırde’ye kadar yüz yıl öncesine kadar birçok göçebe Arap ailesi ve kabilesi, sığır gütmek veya koyun otlatmak için bu bölgelere gelmişlerdi. Ancak bugün sayıları Güney Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürtlerin sayısından daha fazla, her geçen gün de sayıları giderek artıyor ve denklem Araplar lehine değişiyor.
Ardı ardına gelen Irak rejimlerinin ülkenin kuruluşundan bu yana Araplaştırma politikasını sürdürmelerinin yanı sıra, Arap toplumunun aile oluşumu ve üremesindeki aşiretçilik anlayışı Güney Kürdistan’ın bu kısmında demografik değişimine sebep olan başlıca faktörlerden biri olmuştur.
Özellikle Kerkük vilayetine bağlı Havice gibi bir bölgede, Irak’ın güney ve orta kesiminden birkaç Arap aşiretini Havice’nin verimli ovalarına ithal ettiler. Yaklaşık yarım asırdan beridir de bu bölgedeler başka bölgeden Arap getirilmedi ancak şu anda Kerkük'te Kürtlerle hemen hemen aynı nüfustalar, bu tablo sadece Irak’taki Kürt meselesinin önündeki bir kör düğüm değil aynı zamanda Kürdistan’ın diğer yarısındaki bölgelerde demografik değişim tehlikesi ve tehdidinin ana kaynağı haline gelmiştir.
Eğer Arapların bölgeye geliş kronolojisine ve Araplaşma sürecinin aşamalarına dikkatlice bakacak olursanız açık ve net bir şekilde şunu göreceksiniz. Arap kabilelerinin veya ailelerinin yerleşmesine izin vermenin arkasında demografik değişim politikası veya niyeti dahi olmazsa, Arap ailelerinin anormal genişlemesi, çoğalması ve üremesi otomatikman nüfus denklemini onlarca yıl içinde değiştirmeye yeteceği kanısına varacaksınız. Ancak öte yandan eğer yerleşimin arkasında uzun vadeli bir hedef ve strateji varsa büyüme süreci kesinlikle çok daha hızlı hale geliyor.
Kürdistan Bölgesi'nde bugün yaşananları, Araplaştırma politikasının farklı bir kisve ve başlık altında planlı bir aşamasının başlangıcı olarak görüyorum. Geçmişte Güney Kürdistan'ın şu anda Kürdistan Bölgesi idaresi dışındaki bölgelerde Araplaştırma politikası kapsamında Kürtleri yerinden etmek onların yerine Arapları yerleştirmek gibi devletin uyguladığı bir politikası vardı. Irak devleti Kürtlerin mal ve mülklerini satın almaları için bankalar aracılığıyla Araplara para vermesi ve teşvik etmesinin diğer adı da keyfi Araplaştırma olduğunu söyleyebiliriz.
Kürtler açısından sonuçları, önceki Araplaştırma politikalarının sonuçlarından daha da vahimdir. Çünkü geçmişte bölgeye getirilen Araplar, Kürtlerin malvarlıklarına konulduklarını bilirlerdi. Ancak bugün mal ve mülk sahibi olacakları için kendilerini asıl sahipler olarak görüyorlar. Dolayısıyla Kürtlerin bir gün zulmün biteceği ve hakların sahiplerine iade edileceği umudu varsa, unutulmamalıdır ki burada Kürtler bizzat mülkiyet haklarını satmışlardır.
Bu konuda yayınlanan istatistik ve verilere göre, bir milyondan fazla Arap Kürdistan Bölgesi'nde mülk satın aldı ve bu oranın Kürdistan Bölgesi nüfusunun dörtte birinden fazlasına ulaştı. Kürdistan'ın geleceğine ve bu coğrafyanın ulusal kimliğine sahip çıkanlar için endişe vericidir. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi Araplardaki aile büyüme oranı, Kürtlerin aile büyümesiyle kıyaslanamıyor. Arap gençleri dini bir bağlılığın yanı sıra kabile kültürü ve geleneklerine bağlılığın bir gereği olarak çok genç yaşta evleniyorlar. Birçoğu, soy ve asilliğin getirdiği bir ayrıcalık olarak gördüğü çok eşliliği benimseyerek birden fazla kadınla evleniyor, bu sayı bazen dörde kadar çıkabiliyor. Küçülen Kürt ailelerinin aksine, Araplarda her ailenin üye sayısı çift haneye kadar yükseliyor.
Her ne kadar kötü de olsa bu gerçeğin gün yüzüne çıkarılması gerekiyor. Şu anda Kürdistan Bölgesi'ne başka bölgelerden Arapların gelmemiş olmasını varsayarsak sadece buradaki Arapların sayısını temel alırsak, birkaç yıl içinde bu sayı şimdikinden kat be kat artacaktır. Çok sürmeden bu neslin yetişmesiyle etkisini göreceğiz, Kürtler Kürdistan Bölgesi olarak adlandırılan Güney coğrafyasında azınlık haline geleceklerdir.
Filistin-İsrail sorununun kökenine inmeden ve üzerinde anlaşamadıkları topraklarda kimin daha fazla mülkiyet hakkına sahip olduğuna karar verme hakkını kendimde bulmamakla birlikte şu gerçeği dile getirmek istiyorum: Filistinli Arapların bugün, karşı karşıya kaldıkları sorunların başlıca nedenlerinde biri de bir zamanlar topraklarını ve mülklerini bir miktar para karşılığında Yahudilere satmış olmalarıdır. Böyle giderse bir gün tarih; ‘Kürtler kendi topraklarını Araplara sattı’ diye yazacaktır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)