Heşdi Şabi’yi bekleyen son

İnsanlık, birinci ve ikinci dünya savaşlarında çok ağır bedeller ödedi.

 

Bu savaşlar kaçınılmaz mıydı bilinmez ama bugün yaşadığımız dünya düzeni ve hâkim siyasi güçler de o günün kazananlarından miras.

 

Tarih doğruyla ve yanlışla, haklı ve haksızla pek ilgilenmiyor ne yazık ki…

 

Tarihin tek ilgi alanı neredeyse güçlüler ve güçsüzler denklemi. Güçlü olmanın yolu da doğru zamanda doğru hamleyi yapmaktan geçiyor.

 

Bütün dünyada en temel insan hakları arasında sayılan “seçimle irade beyanı” sıra Kürtlere gelince meşru olarak kabul edilmiyorsa bunun tek nedeni var; o da güç dengeleri arasındaki savaş.

 

Sandığa gittiler ve ulusal özlemlerini topluca dile getirdiler diye Kürtlere ağır bedeller ödetilen günlerden geçiyoruz. Ortadoğu’da yeterince gücünüz yoksa haklı olmanızın hiçbir önemi yok.

 

Bu yüzden olsa gerek, AKP’li bir Kürt siyasetçi mensubu olduğu iktidar partisinin Kürdistan referandumuna karşı başlattığı kampanyaya Twitter üzerinden itiraz ederken, “Haklı değilsiniz! Sadece güçlüsünüz…” demek zorunda kalıyordu.

 

Irak ve Suriye’den sonra sıranın kendilerine geleceği paranoyasından hareket eden komşu ülkeler Türkiye ve İran, formülü bu iki ülkenin daha uzun yıllar iç savaşla meşgul olmasında bulmuş gibi.

 

Ancak durum sanıldığından da daha büyük riskler taşıyor.

 

Kimilerine göre bugün Suriye ve Irak’ta olanlar aslında üçüncü dünya savaşı.

 

Savaşın adı da “Vekalet Savaşı”. Birbirlerine karşı savaşa giremeyen ABD ve Rusya gibi süper güçlerin bilek güreşi yani.

 

Dikkat ederseniz iki ülke de en ufak bir zemin kaybetmemek için hamle üstüne hamle yapıyor. Vekalet savaşında rol kapmaya çalışan bölge ülkeleri de durumdan vazife çıkarmaya çalışıyor. Tüm taraflar beklenmedik gelişmeler üzerine anında yeni politikalar ve ittifaklar geliştiriyor, gerektiğinde dostunu satıp daha düne kadar düşman kabul ettiği ile yan yana gelebiliyor.

 

Her şey canlı yayınlarda an ben an gözlerimizin önünde yaşanıyor. İngilizce’de güzel bir deyim var “Survivor” yani “hayatta kalan”. Tüm taraflar adeta Ortadoğu’da hayatta kalma mücadelesi vermek için taktik üzerine taktik geliştiriyor.

 

Ortadoğu’da gerilim düşmez ve bu hızda tırmanırsa birinci ve ikinci dünya savaşlarında yaşanan soykırımların ve daha üç sene önce Ezidi halkına yönelik gerçekleştirilmek istenen soykırıma benzer girişimlerin yeniden yaşanması tehlikesi ciddi bir şekilde var.

 

Bu yüzden, bu dönemde yalnızca doğru hedefler belirlemek ve ittifaklar geliştirmek yetmiyor, aynı zamanda günlük ve dönemsel taktikler de son derece hayati önem taşıyor.

 

Kerkük şimdilik Kürtlerin elinden gitmiş görünse de daha çok el değiştireceğe benziyor. Yalnızca Kerkük değil, bugün Kürtlere karşı kampanya başlatan komşu ülkeler de yakında işler bekledikleri gibi gitmeyince saf değiştirmek zorunda kalacaklardır.

 

Gerçek şu ki, Batı ile Kürtlerin Ortadoğu’da ittifakı devam edecek. Batılı liderler duyarsız kalsa bile Batı toplumu ve medyası Ortadoğu bataklığının tek panzehirinin Kürt toplumu olduğunun farkında. Saddam’a karşı savaşan peşmergelerden sonra Kobani direnişi ve Rakka’yı IŞİD’den kurtaran Kürt kadın savaşçılarının Batı’da yarattığı imaj Kürtlerin bundan sonra en büyük güç kaynağı olacaktır.

 

Yalnızca Amerika ve dünya medyasını takip ederek bunları söylüyor değilim, New York’ta sokaklarda, üniversitelerde ve hayatın her alanında ne zaman Irak ve Suriye konuları gündeme gelse hangi milletten olursa olsun herkes Kürtlerin önemine vurgu yapıyor. Kürtler bir anlamda Ortadoğu bataklığında sigorta olarak görülüyor. Referandum sürecinde “erken” diyenler bile bugün Irak ve komşu devletlerin saldırıları karşısında Kürtlerin aslında ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlamış durumda.

 

İşte bu nedenle Irak’ta bir süre sonra şartlar değiştiğinde Heşdi Şabi’nin sonu da IŞİD gibi olduğunda o zaman Kerkük de geri gelir referandum da buzluktan çıkartılır.

 

Yeter ki Kürtler hamle yaparken ortak hareket etsin, Batılı müttefikleri ile ters düşmesin ve koşullar tam oluşmadan adım atıp karşı tarafa koz vermesin.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)