KDP, Barzaniler ve Federe Yönetim

Baştan söyleyeyim bu yazı, bir eleştiri yazısı olacak. Ancak birilerinin yaptığı gibi eleştiri adı altında düşmanca ifadeler, spekülasyon ve safsata içermeyecek.

Kürtler herkesten çok birbirine karşı iyi niyetli olmaya, alttan almaya, özverili ve yapıcı davranmaya mecbur.

Kemiği olmayan dilin, kriteri olmayan klavyenin her şeyi yazması mümkün. Önemli olan aklın süzgecinden geçirip, etik çerçevesinde, hukukun hassas terazisiyle tartıp söyleyebilmek.

20 yıl öncesine kadar Barzanilerin Bakur Kürtleri arasında büyük bir prestiji vardı. Bu prestij, en az yüz yıllık emek ve mücadelenin ürünüydü.

1850’lerde Kürt mirlikleri tamamen ortadan kaldırılmış, Kürdistan Osmanlı tarafından işgal edilmişti. Bu dönemde, Kürt devlet geleneğini temsil eden Amediye Mirlerinin soyundan Taceddin’in Barzan’da kurduğu tekkeyle Barzaniler bölgede otorite olmaya evrildi. Mevlana Halid’in halifesinin oğlu olan Muhammed Barzani’nin başa geçmesiyle ailenin serüveni başladı.

Muhammed Barzani, 1800’lerin sonunda Osmanlı tarafından hapsedildi. 1903’te vefat etmesiyle Mela Mustafa Barzani’nin ağabeyi Abdusselam Barzani babasının yerini aldı.

Abdusselam, 1880’de bağımsız Kürdistan idealini dillendiren Ubeydullah Nehri’den bayrağı devralıp Divane adlı bir teşkilat kurarak Kürdistan davasını sürdürdü.

Bölgedeki Kürt aşiretlerini bir araya getirerek bir konfederasyon kurdu, dini ve sosyal reformlar yaptı.

Seyid Abdülkadir, Abdurrezzak Bedirhan, M. Emin Bedirhan, Simkoye Şikak, Babanzade Şerif Paşa ve Şeyh Mahmud Berzenci gibi dönemin Kürt liderleriyle görüşen Barzani, 1907 Badinan toplantısına öncülük ederek Kürdistan’ın taleplerini 5 maddelik bir deklarasyonla Osmanlı’ya iletti.

Osmanlı yönetimi bu talepleri isyan ve bölücülük olarak niteledi. İki kez Barzan’a büyük askeri birlikler gönderdi. Kısa süren bir direnişten sonra Abdusselam Barzani çekilmek zorunda kaldı. Ancak Kürt güçleriyle Osmanlı askerleri arasındaki çatışmalar 1910’daki anlaşmaya kadar sürdü. 1913’te çatışmalar tekrar başladı.

Barzani bu süreçte Nehri, Şikaki ve Bedirhani liderleriyle Urmiye’de Rus konsolosluğu ve Tiflis’te Rus çarıyla görüşüp, İngiltere yetkilileriyle de temas kurarak uluslararası camiada diplomatik girişimlerde bulundu.

1914’te haince tuzağa düşürülerek esir alındı ve Musul’da arkadaşlarıyla idam edildi. Ondan sonra bayrağı Ahmed Barzani, sonra da Mustafa Barzani devraldı.

1979’da Mustafa Barzani’nin ölümüyle oğulları Mesud Barzani ve İdris Barzani öne çıktı. 1987’den sonra ise Kürdistan bağımsızlık mücadelesi tamamen Mesud Barzani’nin liderliğinde günümüze ulaştı.

Bu mücadele sürecinde Barzan bölgesi ve Barzani ailesi büyük trajediler yaşadı. Mela Mustafa Barzani henüz bebekken Musul hapishanesinde kaldı, küçücük bir çocukken ağabeyi Abdusselam Barzani’nin darağacındaki bedenine bakarken “Ölmek var, teslim olmak yok” felsefesiyle mücadeleye atıldı. 180 bin insanın öldürüldüğü Enfal Katliamı ve Halepçe kimyasalına rağmen Kürdistan bağımsızlık mücadelesi sürdü.

1970’te özerk yönetim kuruldu. 1974’te Saddam tarafından kaldırılan yönetim 1991’de tek taraflı tekrar ilan edildi. 2005’te bugünkü anayasal yapısına kavuştu.

25 Eylül 2017 tarihinde başkan Mesud Barzani öncülüğünde Kürdistan bağımsızlık referandumu gerçekleşti ve Kürtlerin %92.73'ü Kürdistan’ın bağımsız devlet olması yönünde oy kullandı.

Kökleri sağlam, emek ve asalet ürünü, 120 yıllık geçmişe sahip bu başarı, Kürdistan’ın tüm parçalarındaki Kürtler arasında büyük bir prestij ve saygınlık oluşturdu.

Ancak bu prestij Kürdistan’ın kuzeyinde PKK’nin tutumu ve son yirmi yıldaki sosyal medya devrimiyle büyük irtifa kaybetti. Bunun haklı sebepleri olduğu yadsınamaz.

Barzaniler ve Kürdistan Federe Yönetimi dijital çağın gereklerine uygun bir enformasyon atılımı yapamadı. Demode partnerlerle çalışmaya devam ederek Bakur’da büyük oranda geriledi.

Federe Yönetim, 20 yıllık geçmişi ve tüm imkanlarına rağmen, Kürtler arasındaki sınırları esnetecek ve Kürt ulusunun ana gövdesini oluşturan Bakur Kürtleriyle iletişimini kolaylaştıracak bir dil ve alfabe atılımı yapmadı. Başkan ve yöneticilerin tüm demeçlerini Arap alfabesi ve İngilizce yapması, onlarla kuzey arasına duvar ördü, siyasi sınırlar dil sınırıyla tahkim edildi.

Hassas dengeler nedeniyle KDP’nin Bakur’da siyasi çalışma yapmamasının sebepleri anlaşılmakla beraber, Barzani ve KDP imajının bazı kişi ve odaklarca istismarının önüne geçecek adımlar atılmadı. Kürt davasının Bakur’da daha ileriye taşınması için kullanılması gereken imaj ve enerji, Türk devletiyle ilişkili, Kürtler içine nifak sokan kişi ve gruplarca maske ve kalkan olarak kullanıldı.

Yanısıra, Türk devleti ve Federe Yönetim’den çıkar sağlamak isteyen kurnaz tüccarların istismar ederek yıprattığı imaj, son 10 yılda radikal dini çevrelerin maskeleme aracına dönüştü. Öyle ki, seküler bir hareket olan Barzaniler, dini bir tarikat ve radikal dinci grupların destekçisi sanılır hale geldi. İsrail karşıtlığını Kürt toplumunda akredite etmek isteyeninden, cihadist anlayışları yaymak isteyenine, geniş bir yelpazede Barzani imajı kullanıldı.

Bununla kalmadı, Türk devletiyle kurulan diplomatik ilişkilerde Kürt ulusal hassasiyetleri büyük oranda göz ardı edildi. Kürdistan bölge başkanlarının Türkiye ziyaretlerinin çoğu Türkiye tarafından bilinçli bir şekilde safların gerildiği seçim dönemlerine denk getirildi. Özellikle son 10 yılda bir din gibi hortlatılan ve cumhuriyetin ilk dönemlerini aratır hale gelen Türk ırkçılığının muhafazakar milliyetçilik projesinin Kürtlerde oluşturduğu reaksiyonlar gözardı edildi.

Türkiye ve diğer devletlerin süren etnosit ve kolonyalizmine rağmen, bölgesel yönetim özelinde dostane ve diplomatik ilişkilerin sürdürülmesi anlaşılır olmakla beraber, tarihi Erbil kalesine dev bayrak yansıtmak, caddelerin poster ve bayraklarla donatılması, Kürt kamu vicdanını kanatan gelişmeler olarak toplum hafızasındaki yerini aldı.

Kürdistan’ı sömüren ülkelerle sürdürülen diplomatik ilişkilerin, Kürt dostu dünya devletleriyle sürdürülen ilişkilerle karşılaştırılarak açıklanması, sorunun doğru bir şekilde anlaşılmadığını gösterdi.

Türkiye ve İran’ın askeri saldırılarında sadece bahane edilen örgütler değil, sivil halk da büyük zarar görüyor. Bebekler, kadınlar, köylüler ölüyor. Bugüne kadar yüzlerce sivil öldü. Bu saldırılara ve sivil ölümlerine karşı görünür bir kınamada bulunulmadığı gibi, yerel ve uluslararası hukukun imkan verdiği adımlar atılmadı. Bu saldırıların son bulması için uluslararası camiada herhangi bir girişimde bulunulmadı. Varsa da, kamuoyu bundan haberdar edilmedi. Kürdistan Federe Yönetimi’nin bu saldırganlık karşısındaki pasif tavrı, Kürt kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık oluşturdu.

Kürdistan bölgesinde bir taraftan Türkiye diğer taraftan İran yaygın bir kültür kolonyalizmi yürütüyor. Kürtler sinema, müzik ve dini örgütlerle bu ülkelerin yayılmacı politikaları doğrultusunda şekillendiriliyor. Kürdistan Federe Yönetimi’nin buna karşın hiçbir politika geliştirmediği, etkin sektörler oluşturmadığı, Kürtçenin ticari yaşamdaki baskınlığını bile koruyamadığı görülüyor.

PKK’nin uzlaşmaya kapalı tavrına rağmen, Kürdistan Federe Yönetimi Şengal, Mahmur ve Semalka’daki krizleri bu bölgelerde yaşayan Kürt populasyonun gönlünü alacak şekilde çözüme kavuşturmadı.

Federe Yönetim bugüne kadar Kürt dili, tarih, coğrafya, arkeoloji ve antropoloji gibi alanlarda adres olacak kurumlar oluşturmadı.

Kürtler DAIŞ’e karşı verdikleri destansı mücadeleyi bile anlatan, dünya çapında kabul görecek kalitede belgesel, sinema ve müzik gibi sanat yapıtları ortaya koyamadı. Başkan Mesud Barzani’nin Bağımsızlık Referandumu sürecini anlatan “Bo Mêjû” (Tarihe) adlı kitabı çok değerli olmakla beraber, bu bilgi ve içeriklerin güçlü görsel eserlere dönüştürülmemiş olması büyük eksikliktir.

Kürdistan Federe Yönetimi’nin 20 yıldır yeşil ve sarı bölge çelişkisini giderememesi, Pêşmerge’yi tek çatı altında toplayamaması, hukuk mekanizması, parlamento ve seçimleri sağlıklı bir şekilde işler duruma getirememesi, Kürtlerin güvenini sarsmakta ve geleceğe kaygıyla bakmalarına yol açmaktadır.

Kürdistan’ın etrafındaki güçlü devletlerin bile kendi sınırlarına mahkum olma lüksü yokken, Kürdistan Federe Yönetimi’nin Kürdistan’ın bir parçasıyla kendisini sınırlandırması imkansızdır. Böyle bir yaklaşım Kürdistan’ın geleceğini tehlikeye atacaktır.

Kürdistan Federe Yönetimi tüm dünyadaki Kürt kamuoyu ve nitelikli Kürt beyinleriyle güçlü bir iletişim kurmak ve dayanışma içinde bulunmak zorundadır. Bu, her şeyden önce Kürdistan Federe Yönetimi’nin güvenliği ve geleceği için farzdır.

Dünya hızlı bir şekilde değişip dönüşüyor. İlkel yöntemler yerini ileri teknolojilere bırakıyor. Kürdistan Federe Yönetimi’nin güvenlik, ulaşım, hizmet gibi alanlarda ivedilikle ileri teknolojiyi kullanıp üretebilecek imkanlara kavuşması gerekiyor.

Son olarak; Kürdistan’ın kuzeyinde KDP’nin kolu olmamasına rağmen bağımsız Kürdistan idealini savunan ve Barzaniler’e düşmanlık yapmayan tüm Kürtler KDP’li ve maaşlı kimseler olarak yaftalanıyor. Bu durum KDP’nin üye kayıt sisteminde sorunlar olduğunu, bankacılık sisteminin de sağlıklı işlemediğini, Kürdistanilere gönderilmesi gereken maaş ödemelerinin yanlışlıkla saldırganların hesabına gittiğini düşündürüyor! Öyle ya bunca saldırgan yalan söylüyor olamaz! Bir bildikleri var ki sürekli para deyip duruyorlar!

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)