Kürt hareketinin tarihsel süreci, siyasal liderlik ve geleceğe dair sorgulamalar

27-02-2025
Etiketler Hüsamettin Turan Kürt hareketi Siyasal liderlik
A+ A-

Hüsamettin Turan 

Kürt hareketinin siyasi ve askeri süreci

Kürt halkı, tarih boyunca kimlik, özgürlük ve siyasi temsil mücadelesinde büyük bedeller ödemiştir. Türkiye’de 1990’larda yaşanan köy boşaltmaları, zorla göçler ve faili meçhul cinayetler, devlet ile PKK arasındaki çatışmaların doğrudan sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde, Suriye’de Rojava’nın özerk yönetim deneyimi, IŞİD’in Ezidilere yönelik saldırıları ve Afrin’de Kürt nüfusunun demografik olarak yerinden edilmesi, Kürt halkı için yeni trajedilere neden olmuştur.

Bu süreçte, Kürt siyasi hareketleri arasında farklı yaklaşımlar gelişmiştir. PKK’nin silahlı mücadelesi, bir yandan Kürt kimliğini dünya gündemine taşırken, diğer yandan Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de devletlerin güvenlik politikalarını sertleştirmesine neden olmuştur. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), uluslararası tanınırlık kazanarak nispeten kurumsal bir yapı oluştururken, Suriye’de PYD öncülüğündeki Rojava yönetimi uluslararası alanda tanınma mücadelesi vermektedir.

Salih Müslim’in Suriye’deki Özerk Yönetim’in tanınması yönündeki çağrıları, Kürtlerin uluslararası platformlarda daha fazla yer alma isteğini yansıtmaktadır. Ancak Türkiye, PYD’yi PKK ile ilişkilendirerek bir güvenlik tehdidi olarak görmekte ve uluslararası desteğin kesilmesi gerektiğini savunmaktadır. Türkiye’de devlet yetkilileri, PKK’nin silah bırakması ve yabancı savaşçıların bölgeden çekilmesi gerektiğini belirtirken, PYD ve bağlı gruplar farklı bir strateji izleyerek bölgedeki varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadır.

Bu noktada, Abdullah Öcalan’ın yapması beklenen çağrılar, Kürt hareketleri için kritik bir eşik oluşturmaktadır. Öcalan’ın söylemlerine yönelik yaklaşım iki farklı şekilde değerlendirilmektedir: Bir kesim, Öcalan’ın Kürt hareketinin en önemli figürü olduğunu ve onun öngörülerinin halkların geleceğini belirleyeceğini savunurken, diğer bir kesim, Öcalan’ın devletler açısından güvenilir bir muhatap olmadığını ve bu nedenle herhangi bir müzakere sürecinin gerçekçi olmayacağını ifade etmektedir. Özellikle, Öcalan’ın resmi belgelerde “itirafçı” olarak geçtiğine yönelik iddialar, bazı çevrelerde onun siyasi etkisini tartışmalı hale getirmektedir.

Lider kültü ve siyasal itaat olgusu

Siyasal psikoloji açısından bakıldığında, bir liderin açıklamalarına koşulsuz uyulmasının rasyonel karar alma mekanizmalarını zayıflatabileceği görülmektedir. Siyasal liderlerin halk üzerindeki etkisini inceleyen Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi adlı çalışmasında, bireylerin kitleler içinde farklı düşündüğünü ve lider figürlerinin etkisine açık hale geldiğini savunmaktadır. Buna göre, kolektif bilinç bireysel düşüncenin önüne geçebilir ve liderlerin söylemleri, bireylerin sorgulamadan hareket etmesine neden olabilir.

Siyaset sosyolojisinin önemli isimlerinden Max Weber, liderliği üç ana kategoriye ayırır:

1. Karizmatik Liderlik – Öcalan gibi sembolik figürlerin etrafında oluşan mitolojik bağlılık, takipçilerini duygusal bir sadakate sürükler.

2. Geleneksel Liderlik – Aşiret veya dini temellere dayalı otorite.

3. Rasyonel-Hukuki Liderlik – Demokratik süreçlerle belirlenen ve kurumsal mekanizmalara dayalı liderlik.

Öcalan’ın liderliği, büyük ölçüde karizmatik liderlik kategorisine girmektedir. PYD ve PKK gibi yapılar, stratejik kararlarını Öcalan’ın ideolojisi çerçevesinde şekillendirmekte ve onun söylemlerini esas almaktadır. Ancak, bir liderin ne söyleyeceği bilinmeden ona kayıtsız şartsız uyulacağını kabul etmek, demokratik karar alma süreçleri açısından sorunlu bir noktaya işaret etmektedir. Eğer Öcalan’ın çağrısı halkın çıkarlarına uygun olursa bu bir kazanım olabilir, ancak aksi takdirde sorgusuz bir bağlılık Kürt hareketinin geleceğini riske atabilir.

Tarihsel olarak, liderlere yönelik kayıtsız şartsız itaatin halklar üzerinde olumsuz etkiler yarattığı görülmektedir:

1930’larda Almanya: Hitler’in politikalarına sorgusuz bağlılık, büyük bir felakete yol açtı.

Sovyetler Birliği: Stalin’in mutlak otoritesi, milyonlarca insanın baskı rejiminde ezilmesine neden oldu.

Arap Baharı: Tunus ve Mısır’daki halk hareketleri, yanlış yönlendirilmiş liderlerin halkı büyük çıkmazlara sürükleyebileceğini gösterdi.

Bu perspektiften bakıldığında, Öcalan’ın açıklamalarına eleştirel yaklaşmak, Kürt halkının kendi kaderini tayin etme sürecinde daha sağlıklı bir yol izlemesini sağlayabilir.

Kürt Hareketinin Geleceği: Bedeller ve Kazanımlar

Kürt halkı, 20. ve 21. yüzyılda ulusal kimlik mücadelesinde büyük bedeller ödemiştir. Türkiye’de yaşanan köy boşaltmaları, 17 bin faili meçhul cinayet, zorla göç ettirilen 5 milyon Kürt, Irak ve Suriye’de yaşanan demografik değişimler, Rojava’daki savaşlar ve IŞİD’in Ezidilere yönelik saldırıları, Kürt mücadelesinin ne kadar ağır sonuçlar doğurduğunu göstermektedir.

Bu noktada bazı eleştirmenler, Kürt halkının sürekli bedel ödediğini ancak siyasi kazanımlarının sınırlı olduğunu savunmaktadır. Yıllardır süren mücadelenin Kürtler için somut bir özgürlük veya istikrar getirip getirmediği tartışmalıdır. Eğer Kürtler sürekli savaş ortamında yaşamaya devam eder ve siyasi stratejilerini gözden geçirmezse, mevcut kayıpların artması muhtemeldir.

Bazı yorumcular, Kürt gençlerine hayatlarını mücadele içinde kaybetmek yerine, bireysel özgürlüklerine ve yaşam kalitelerine odaklanmaları gerektiğini savunmaktadır. Bu bakış açısı, Kürt hareketi içinde derin bir tartışmayı gündeme getirmektedir: Kürt halkı, liderlerin yönlendirmeleri doğrultusunda mı hareket etmeli, yoksa kendi bireysel çıkarlarını mı gözetmeli?

Bu noktada, “Ya rezil olacaksınız ya da vezir” ifadesi, Kürt hareketinin kritik bir eşikte olduğunu vurgulamaktadır. Eğer yürütülen siyaset halkın çıkarlarına uygunsa, Kürtler uluslararası arenada daha güçlü bir konuma gelebilir. Ancak, eğer yanlış bir yönelim benimsenirse, bugüne kadar ödenen bedellerin anlamı sorgulanabilir hale gelebilir.

Kürt halkı için alternatif bir yol mümkün mü?

Bugüne kadar Kürt halkının ödediği bedeller ve karşılaştığı siyasi çıkmazlar, Kürt hareketinin geleceğini sorgulamayı zorunlu hale getirmektedir. Eğer mevcut liderlik anlayışı ve mücadele biçimi sorgulanmazsa, Kürt halkının tarih boyunca yaşadığı döngüsel kayıplar devam edecektir. Ancak, daha rasyonel ve uzun vadeli bir strateji benimsenirse, Kürt hareketi hem uluslararası tanınırlığını artırabilir hem de halkının refahını sağlayacak daha sağlam bir zemin oluşturabilir.

Bu süreçte kritik soru şudur: Kürt halkı, kendi kaderini gerçekten özgür iradesiyle mi belirliyor, yoksa tarih boyunca olduğu gibi başkalarının çıkarlarına hizmet eden bir pozisyonda mı tutuluyor? Bu sorunun yanıtı, Kürt mücadelesinin geleceğini belirleyecektir.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli