Alexander Schallenberg
Orta Doğu onlarca yıldır art arda gelen şiddet dalgasına maruz kaldı ancak geride kalan son birkaç ay, yıkımın yeni bir boyutunu da beraberinde getirdi. Hamas'ın vahşi terör saldırıları Gazze'yi ve tüm bölgeyi çok tehlikeli bir duruma soktu. Her çatışmada olduğu gibi, asıl zararlı çıkanlar ise sivillerdir. İsrailliler 7 Ekim katliamı nedeniyle psikolojik travma yaşadı ve aileler, Gazze'de hâlâ rehin tutulan çocuklarının, anne ve babalarının, nine ve dedelerinin güvenliğinden korkuyorlar. Aynı zamanda Gazze'deki pek çok Filistinli de sevdiklerini kaybetti, barınma, yiyecek ve tıbbi yardımdan mahrum kaldı.
Gazze'den geri getirdiğimiz Avusturya vatandaşı Filistinli ailelerle ve çocukları hâlâ Hamas'ın elinde rehine olan İsrailli annelerle görüştüm. Bunlar beni derinden etkiledi. Hiç kimsenin mağduriyeti diğerininkinden üstün değildir. Bütün sivillerin acıları sarsıcıdır. Onları korumak ve acılarına son vermek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Bu nedenle Tel Aviv, Ramallah, Kahire ve Amman'ı ziyaret edeceğim, ortaklarımı dinleyip onlarla konuşacağım. Bu çatışmanın kökleri derinlerdedir. Duygular oldukça yüksektir. Tutumlar zamanla, dışarıdakiler de dahil olmak üzere, daha da kökleşmiş durumda. Onlarca yıldır Filistin halkının güvenilir ortağı olan ve İsrail Devleti'ne karşı tarihi sorumluluğuna sıkı sıkıya bağlı olan bir ülkenin dışişleri bakanı olarak, diplomasiye alan açmak için elimden geleni yapmayı görevim olarak görüyorum.
Uluslararası hukuk dış politikamıza yol gösteren ilkelerdir. Dünyanın neresinde ve ne zaman olursa oldun uluslararası hukukun ihlal edilmesi kırmızı çizgidir. Bu nedenle Hamas'ın sürekli füze saldırılarını, terörle dolu tünelleri, rehin almalarını ve sivilleri vicdansızca canlı kalkan olarak kullanmasını her şekilde kınıyoruz. Dolayısıyla İsrail'in terörle mücadelede meşru müdafaa hakkını güçlü bir şekilde destekliyoruz. Aynı zamanda, uluslararası insani hukuka dayanarak İsrail'i, sivilleri koruması ve Gazze'ye yardımların daha fazla ulaşmasına izin vermesi için daha fazlasını yapmak üzere her adımı atması konusunda teşvik ediyoruz. Bu nedenle Filistinlilerin sınır dışı edilmesi yönündeki tüm çağrıları reddediyoruz; Gazze'nin Filistin toprağı olarak kalması ve Yahudi toplumu içerisindeki aşırılıkçılara cezai yaptırım uygulanması çağrısında bulunuyoruz.
Ancak tek başına iyi ilkelerden bahsetmek yeterli değildir. Çünkü rehineleri sevdikleriyle yeniden bir araya getirecek olan ve Gazze'deki sivil halka su, yiyecek ve ilaç gibi daha fazla hayat kurtaran yardımları ulaştıracak olan sürekli ve yorulmak bilmez bir diplomasidir. Bu Avusturya'nın önceliğidir. ABD, Katar ve Mısır'ın desteklediği son müzakerelerden memnunum. Anlaşmaya varılması halinde uzun vadeli bir ateşkesin ve nihayetinde barış fırsatının yolu açılabilir.
Zaman boşa harcanmamalıdır. İsrailli rehinelerin aileleri ile Gazze'deki çocuk, kadın ve erkeklerin acıları her geçen gün artıyor. Gazze halkına ve bölgenin istikrarına acil yardım olarak 13 milyon Euro ayırdık. Daha fazla destek de gelecek. Avusturya'nın son 10 yılda bölgeye yaptığı yardım 320 milyon Euro'yu aştı. UNRWA personelinin 7 Ekim saldırılarına karıştığı yönündeki şok edici söylentiler nedeniyle bizde dahil diğer bazı ülkeler kapsamlı bir soruşturma yürütülene kadar kuruma sağlanan finansmanı geçici olarak askıya aldık, ancak Avusturya'nın yardımını hiçbir zaman durdurmadık. Birleşmiş Milletler'in harekete geçmesini takdir ediyoruz ve iddialar araştırılıp sonuçlar netleştikten sonra fonların yeniden tahsisine başlamamıza olanak sağlayacak kriterleri belirlemek için uluslararası ortaklarımızla da yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz. BM'nin şikayetlerin üstünde olması önemlidir. Hem İsrailliler hem de Filistinliler barış, güvenlik ve onur içinde yaşamayı hak ediyor. Orta Doğu'nun iyimserler için zor bir yer olduğu şeklinde bir söz vardır. Elbette tüm bu korku ve acıların ortasında kalıcı barışa giden yolu açmak zor görünüyor ancak benim için iki devletli çözümün dışında uygulanabilir ve sürdürülebilir bir alternatif yok. Tek yol iki devletli çözümdür.
Terörist grupların İsrail'in güvenliğini tehdit etmediği bir gelecek istiyorum; Gazze'deki sivil yönetimin tüneller inşa etmek ve saldırılar planlamak yerine Filistin halkının umutlarına, hayallerine ve özlemlerine yatırım yapacağı bir gelecek; Arap ülkelerinin İsrail'le ilişkilerini normalleştirdiği ve birbirine bağlı bir Orta Doğu'nun ekonomik ve siyasi faydalarından yararlandığı bir gelecek; Filistinlilerin umutlarına ulaşacağı ve reformcu bir Filistin hükümetinin yönetimi altında gerçek bir demokratik devlete sahip olacağı bir gelecek.
İster İsrailli olsun ister Filistinli, aileler evlerinde huzur içinde hissetmeyi hak ediyor; Çocuklar korkmadan oynamayı ve okula gitmeyi hak ediyor; Erkekler ve kadınlar kariyerlerini sürdürmeyi, kendileri ve sevdikleri için onurlu bir yaşam kurmayı hak ediyorlar.
İlerleme kolay olmayacak ve şüphesiz yolumuzda engeller olacaktır ama 7 Ekim'den ve sonrasında yaşananlardan öğrendiğimiz bir şey varsa o da geçmişteki durumun devam edemeyeceğidir. Yahudi ve Müslüman Avusturya vatandaşlarıyla yaptığım görüşmelerde, ayrıca İsrailli ve Filistinli ortaklarımla, Kuzey Afrika'dan Körfez'e kadar meslektaşlarımızla diyaloglarımızda şu sonuca vardım; birçok anlaşmazlığa rağmen, ister gerçek olsun ister tasvir edilmiş, hepimiz onurlu ve insani bir ortaklık temeli üzerinde birleşebiliriz. Siyasi cesaretimiz ve irademiz bu göreve hazır düzeyde olmalıdır. Avusturya bu vizyonu gerçekleştirmeye, İsrail ve Filistinlilerin gelecek nesillerini savaşın kaosundan korumaya kararlıdır.
*Avusturya Avrupa ve Uluslararası İşler Bakanı Alexander Schallenberg, bölgeye yapacağı gezi hakkında yazdı. Makale özel olarak Rûdaw’a gönderildi.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın