İşgal altındaki kente vali atamak

16 Eylül olayları olmasaydı da bugün Kerkük için yeni bir “Vali” sorunumuz olacaktı. Ama elbette başka şekilde olacaktı. Kerkük valisinin görev süresi dolmadan önce Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) içerisinde bir grubun Necmedin Kerim’le yaşadığı sorunlar, Kerkük’te Kürdistan Bayrağı’nın dalgalandırılması ve kentin Kürdistan bağımsızlık referandumuna katılması nedeniyle Irak Parlamentosu Vali Kerim’i görevden uzaklaştırma kararı almıştı. 

 

Kürdistan Bölgesi hükümeti ve Kerkük İl Meclisi bu karara karşı çıksa bile Irak İdari ve Federal mahkemeleri ile Irak Başbakanı ve Cumhurbaşkanı’nın tavrı, parlamentonun bu kararına destek mahiyetinde olmuştu. Dolayısıyla Kürtler bu karara uymazsa kaos daha da derinleşir giderdi.

 

Burada asıl soru şu; Kürtler o durumda kendi aralarında yeni bir vali belirlemek için anlaşırlar mıydı? O günkü koşullarda Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ilişkileri bugünkünden daha farklıydı. Yine de bu konunun kolayca bir çözüme kavuşması ihtimali uzak görülüyordu. Dolayısıyla bu durumda Kerkük’ü yine Vali’nin Arap yardımcısı yönetiyor olacaktı. Ama bu yardımcı gönlünce “Araplaştırma” politikası güdemeyecekti. 

 

16 Ekim olaylarının arından Kerkük idaresi açısından değişen şey “Araplaştırma” atmosferinin oluşmuş olmasıdır. Her ne kadar merkezi bir siyaset de olsa kentte Arap bir valinin bulunması bu siyasetin uygulanmasını da kolaylaştırmıştır. Kerkük’teki durum şimdiki gibi olsa ama vali Kürt veya Türkmen biri olsa, “Araplaştırma” bugünkü gibi olmayacaktı. Mevcut vali elindeki tüm yetki ve imkanları, hatta idari ve güvenlik kurumlarını da bu politikanın hizmetine koymuş durumda. Kerkük’te Araplaştırmanın sona ermesi için Kürt bir vali atanmalıdır.

 

Bir çoğumuzun anlayışı şu şekilde; Kerkük’ün mevcut durumu “işgal” dışında başka da hiç bir kelime ile izah edilemezken, “işgal altındaki bir kente Kürt bir vali atanır mı?” diye sormak mantıklı olur. Bu sorunun cevabı için herşeyden önce yasal yollara bakmak gerekecek. Aynı şekilde, Kürtler neden vali belirleyeilir ama Bağdat ve Araplar belirleyemez? sorusu için doğru nedenleri bulmalıyız.

 

Irak Anaysası ve yürürlülükte olan kanunlara göre, bir kente vali atamanın yegane yolu o kentteki il melclisi seçimlerinden geçiyor. Bu nedenledir ki 16 Ekim olaylarının ardından, Kerkük üzerindeki tüm dayatmalara ve askeri yönetime rağmen Bağdat istediği gibi kent için bir vali atayamıyor.

 

Bu yüzden kentte azınlık durumunda olan Araplar, Türkmen ve Kürtlerle ittifak kurup Kerkük’ün bugünkü durumunu ve Arap valiyi meşrulaştıramıyor. Dolayısıyla yasal açıdan Bağdat ve Arapların eli kolu bağlı durumda. Fakat bu politikayı vekaleten atadıkları bir vali yoluyla uyguluyorlar.

 

Kürtlere haksızlık yapılmasına rağmen, böyle bir durumda Kerkük için vali belirleme konusunu hayati kılan şey nedir? Günlük hayatta sıkça şu deyimi duyarız; kimse hayrın nereden geleceğini bilemez. Kerkük için de durum bundan ibaret. Kürtlerin kentte yine söz ve rol sahibi olmasını sağlayacak tek yol, süresi dolmuş il meclis seçimlerinin yenilenmesidir. Arap ve Türkmenlerin 13 yıldır yenilenmesine izin vermedikleri bu il meclisi bugün Kürtler için adeta bir “hayır” olarak ortaya çıkmıştır.

 

Arap ve Türkmenler geçmişte Kürtlerin çoğunlukta olması karşısında seçimleri boykot ediyorlardı. İl Meclisi’nde Kürtlerin oluşturduğu Kardeşlik İttifakı’nın 26, Türkmenlerin 9 ve Arapların da 7 üyesi bulunuyordu. Vali seçimleri de bu yapılanmanın filtresinden geçmek durumundaydı. Bu durum Bağdat’ın elini kolunu bağladığı gibi Kürtlere tekrardan rol alma imkanı sunmaktadır.

 

13 aydır Kerkük’e vekaleten valilik yapan şahıs, 13 yılda olduğu kadar kente Arap yerleştirmiştir. Günden güne Kerkük’ün altyapısı tahrip ediliyor, nüfus ve erzak kartları Araplaştırılıyor. Saddam döneminde kente yerleştirilen ancak rejim değişikliğinden sonra 140’ıncı Madde kapsamında geri gönderilen Araplar tekrar kente yerleştiriliyor, Kürt ve Türkmenlere ait araziler onlara peşkeş çekiliyor.

 

Bu durumda KDP ile KYB yarım saatlik bir toplantı ile Kardeşlik İttifakı adına kente bir vali belirleyebilir. Ama bunu yapmıyorlarsa sadece şunu söylemek kalıyor; “Kürt’ün Kürt’ten başka düşmanı yoktur!”

 

Bundan daha ilginç olan şu ki, şu an vekaleten vali olan şahıs parlamento seçimlerinde vekil olarak seçilmesine rağman hala görevi bırakmış değil. Parlamentoda yemin etmek için tanınan süre 3 Aralık’ta doluyor.

 

Bazı bilgilere göre Araplar yeni vali olarak Hawice Kaymakamı’nı görevlendirmek istiyor. Ama buna karşı Kürtlerin hiçbir planı yok. Bu noktada uygulanabilecek birkaç seçenek de var. Birincisi, Bağdat’ın onayı ile Kerkük’e Kürt bir vali tain edilebilir. Bunun için de Cumhurbaşkanı’nın çabalarına ihtiyaç var. İkincisi; vali ve yardımcısının olmadığı durumlarda il kaymakamı bu görevi devralır. Kerkük il Kaymakamı Kamil Saleyi adlı bir Kürt ve 16 Ekim olayları nedeniyle bir yıl izin almıştı. Saleyi şu an izin süresi dolduğu için görevinin başına dönerse üç hafta sonra vali olur fakat KDP onun da dönmesine izin vermiyor.

 

Saleyi iki hafta önce izin süresini uzatmak için Kerkük’e gitmiş, KDP Erbil’e dönmesi yönünde kendisine baskı kurmuş ve hatta Saleyi’nin KYB ile birlikte hareket ettiğine yönelik şüphe duyduklarını ima etmişlerdi. Bazı KYB’liler de enselerine bit kaçmış misali bunun bir KDP taktiği olduğunu ve Rakan Cuburi’den sonra onun vali olması adına bir adım olduğunu sanmıştı. Sanki Rakan’ın bu görevde kalması, Araplaştırma politikalarını idame ettirmesi, KDP’li bir kaymakamın bu görevi almasından daha iyi birşeymiş gibi davrandılar.

 

Keza PDK’li bazı yetkililerin de açıklamalarında KYB'li birinin vali olmasına karşı şövenist bir Arabın bu görevde kalması sanki daha iyiymiş gibi bir hava vardı. Bu iki parti böyle siyaset yaparsa kim bilir geleceğin Irak’ında Kürt ulusal birlik projesi ne hale gelecek?



(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)