KDP ile Türkmenler değil Kürtler ile Türkmenler anlaşmalı
Kerkük meselesini değerlendirirken Kürtlerin gücünün diğer gruplara karşı dengeli ve eşit olmadığını göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
Kürtler mücadeleyi sürdürmek için enerjilerinin kaynağını meselenin meşruiyetinden alıyordu. Kenti geri almak için çabalarına devam edebilmelerinin tek kaynağı da halen budur. Güç ve iktidar kaynağı açısından Kürtler, Kerkük meselesinde taraf olan diğer kesimlere oranla çok daha zayıftır.
Her ne kadar meselenin diğer tarafındakiler konuyu sürekli Kerkük toplumları arasındaki bir iç sorun gibi göstermeye çalışsa da son yirmi yıldır Kerkük'teki bazı siyasi figürler ile bazı bilinçsiz Kürtler, Kürt karşıtlarının değirmenine su taşımış, başkentlerdeki sorun ve çatışmaları Kerkük'teki bileşenlere taşıyarak Kürt düşmanlarına büyük bir hizmette bulunmuşlardır. Ancak Kerkük meselesi temelde Irak ve Türkiye devletleriyle olan bir Kürt sorunudur, nitekim son zamanlarda İran da buna dahil oldu.
Devlet olmadan, birden fazla devletle çekişme ve temas halinde olmanız, esasen bir sorundur. Özellikle birlik halinde olmayan Kürtler için bu daha büyük sorundur. Kerkük'teki bileşenler arasında da tek başımıza olmamız ayrı bir sorun; bu bizi daha da zayıflatıyor. Bu meselenin başlangıcından bu yana Kürtler Kerkük'ün kimliğini savunmak için amansız bir çaba içerisinde olmuştur, ancak karşıtlarını ve kendilerini tanımama ya da çelişkili durumun mahiyetini anlayamama büyük zarara yol açmıştır.
Her ne kadar bazı aşamalarda (süreçlerde) Kerkük için bir orta yol bulunda da Kürtler “ya hep ya hiç” politikası nedeniyle çözüm fırsatlarını ıskalamıştır.
Saddam Hüseyin'in devrildiği ve Kerkük için yeni bir fırsat sürecinin başladığı bir dönemde ben ve benimle hemfikir olan çok sayıda insan, Kürtlerin gerçek bir ortağa ihtiyacı olduğunu düşünüyorduk. Bu inancın Kürt halkının ve siyasi liderliğinin zihninde yer etmesi için, Kürtlerin Türkmenlerle ortaklık etmesi için çok uğraştık. Ancak Kürdistan'ın siyasi güçleri, bakan ve liderleri Kürt-Türkmen ortaklığını reddetmekte ısrar ettiler. Onun yerine Şii Araplarla anlaştılar. 20 yıl sonra ortaya çıkan sonuca baktığımızda, söz konusu anlaşmanın çözüme yardımcı olmadığı gibi, İran’ın Kerkük sorununa müdahil olmasına yol açtığını görüyoruz.
Şu anda Kerkük’ün yerel idari sorunlarında Türkmen Cephesi eski lideri Erşad Salihi’nin söylediği gibi, güya Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Irak Türkmen Cephesi arasında anlaşma yapıldı. Bu demecin yayınlanmasının ardından Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) sözcüsü Sadi Ahmet Pire bu anlaşmayı “Felaket” ve “Kerkük’ün satılığa çıkarılması” olarak niteledi. KDP ve KYB bu konuda hatalı. KDP, yalnızca Türkmen Cephesi ile anlaşmanın kendisine fayda sağlayacağı konusunda yanılıyor. KYB'nin de Türkmenlerle uzlaşmayı “Kerkük'ün satılığa çıkarılması” olarak yorumlaması yanlış. KYB Türkmenlerle uzlaşmaya karşı çıkarken, Araplarla anlaşıp valiliğin Araplara verilmesini meşru görüyor.
Kürtlerin meşhur bir deyimi var: Evden geç çıkarsan yolda koşmak zorunda kalırsın. Bu deyim şu anlama geliyor: Zamanında yapmadığınız her şeyin bedelini ödemek zorunda kalacaksınız. İyi bir iş yapmak için hiçbir zaman geç değildir. Artık geç olsa da Kürtleri ve Türkmenleri birbirine yaklaştıracak her yola başvurmak iyi bir iştir.
KDP’nin atmış olduğu adım, Kürtler ile Türkmenler arasında bir anlaşma kapısı aralamaya dönük ise bu iyi bir adımdır. Ancak bu sadece KDP ile Türkmenler arasında yapılacak bir anlaşma ise kötüdür. Kürtlerin, Araplar ve Türkmenler olarak iki ayrı cepheye bölünmesi, Kürtlere ve Kerkük'ün geleceğine, KYB ve KDP'nin yerel yönetimde elde edebileceği kazanımlardan çok daha fazla zarar verecektir. KYB'nin Kerkük'te yerel yönetim kurulması konusunda Araplarla anlaşması da oldukça tehlikelidir.
Kürtler asla Kerkük’ün yerel yönetiminin Araplaştırılması çabasını meşrulaştırmamalıdır. Ordu ve milis güçlerini dayatarak şehri daha uzun yıllar yönetseler bile, Kürtlerin bir anlaşma dahilinde yönetimi onlara bir veya iki yıllığına vermesi daha iyidir.
Kerkük'ün geleceği ve her iki tarafın çıkarları için doğru olan Kürtler ile Türkmenlerin bir arada olmasıdır. Sadece Kerkük yerel yönetiminin idaresi konusunda değil, Kerkük'ün geri alınmasından sonra gerçek bir ortaklık için de bu gereklidir. Bir yerden sonra yanlışların üstüne bir nokta konulmalı ve yanlış politikalara son verilmelidir.
Geçmişte Kürt halkı partilerinin yanlış kararlarının bedelini ağır ödedi. Birbirini izleyen Irak rejimlerinin Kürtlere karşı işlediği katliamlar ve suçlar, her ne kadar Iraklı Arap otoritelerinin faşist ve şovenist zihniyetinin ürünü olsa da Kürt siyasi partilerinin hataları da görmezden gelinemez. Kürtler bu çemberin etrafında dönmeye devam edemezler.
Özellikle Kerkük halkı geleceği hakkında daha bilinçli hareket etmeli. Kerkük halkı hayatlarının siyasi ve ulusal pazarlıkların konusu edilmesine müsaade etmemeli. Kerkük'teki bütün Kürtler, kentten Kürtleri temizleme politikasının Saddam Hüseyin'in devrilmesiyle bitmediğini görmeli. Irak'taki otoriter anlayış, planlı ve daha fazla bir güçle Araplaştırma ile Şiileştirme sürecini yönetiyor.
“Hep Kürttük ve hep Kürt kalacağız” söylemi, Kerkük'e barış ve huzur getirmeyecek. Kürtlerin Araplaştırma politikasına karşı kendileriyle birlikte mücadele edebilecek bir ortak bulmaları gerekmektedir. Araplaştırmadan medet ummak intihar eylemi niteliğindedir. Eğer bu konuda mecbursan senin gibi Araplaştırma ile karşı karşıya olanları bulmalısın, Kerkük’teki Türkmenlerden bahsediyorum.
Hali hazırda Kürtlerin Türkmenlerle anlaşması, partiler düzeyinde değil milletler düzeyinde olmalı. Bu adımla Araplaştırma ve Şiileştirmenin önüne geçilebilir. Ancak böyle bir anlaşmanın ertelenmesi tıpkı yağmurdan sonra açılan şemsiye misali faydalı olmayacaktır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)