Seçimin bir diğer kaybedeni Öcalan oldu!
31 Mart yerel seçimlerine damgasını vuran Kürt seçmenin rolü ve tavrı oldu. Metropol illerde Millet İttifakına destek veren HDP, AKP’nin İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ve Mersin’de belediye başkanlıklarını kaybetmesine vesile oldu.
23 Haziran’da yenilenmesine karar verilen İstanbul seçimlerinde HDP, 31 Mart seçimlerindeki tavrını sürdürdü. Bu arada beklenmedik bir gelişme yaşanarak, sekiz yıl aradan sonra 2 Mayıs’ta PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesine izin verildi.
Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesine izin verildiği dönemde, HDP Milletvekili Leyla Güven’in yedi ay önce başlattığı ve ardından üç bine yakın tutuklunun iştirak ettiği, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasına yönelik açılık grevleri devam etmekteydi. Açlık grevinde ölümlerin yaşanmaya başlanması ve bir kısım tutuklunun açlık grevini ölüm orucuna dönüştürmesi, eylemin insani vahametini kamuoyunun gündemine taşıdı.
2 Mayıs’ta Öcalan ile gerçekleşen avukat görüşmesi ardından, Öcalan ve cezaevinde birlikte kaldığı arkadaşlarının hazırladığı açıklama bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşıldı. Açıklamada, devam eden açlık grevleri, Suriye'deki gelişmeler ve 2015’de kesintiye uğrayan “çözüm” sürecine ilişkin görüşler ifade edildi.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, 16 Mayıs’ta yaptığı açıklama ile Öcalan üzerindeki görüşme yasağının kaldırıldığını açıkladı. Ardından Öcalan’ın çağrısıyla 26 Mayıs’ta açlık grevleri ve ölüm oruçları sonlandırıldı.
Bu gelişme sorunun insani boyutu açısından önemli idi ve toplumun tüm kesimleri tarafından desteklendi. Başta açlık grevlerinin sonlandırılması, PYD yetkililerinin Öcalan’ın açıklamasına verdikleri cevaplar, Kürt kamuoyunun Öcalan üzerindeki tecridin kalkmasına yönelik olumlu tepkisi, AKP iktidarının sekiz yıl aradan sonra Öcalan’ının örgüt üzerindeki etkinliğini test etme imkânı yakaladı.
Kürt sorununa Kayserili tüccar mantığı ile yanaşmaktan vazgeçmeyen AKP kurmayları, Öcalan’ı İstanbul seçimlerinde de sahneye sürmek için bir senaryo hazırladılar. Gündemi 23 Haziran seçiminde Kürtlerin “tarafsız” kalmalarını esas alan üçüncü bir avukat görüşmesi 18 Haziran'da Öcalan ile organize edildi.
Avukatların, Öcalan’ın açıklamasını konunun muhatabı HDP’ye iletmeleri ve aradan geçen iki güne rağmen HDP’nin bu konuda bir görüş beyan etmemesi ve açıklamanın kamuoyu ile paylaşılmaması, Erdoğan ve AKP’yi tedirgin etti ve mevcut planda değişikliğe gidildi.
Öcalan’ın avukatlarının çalıştığı Asrın Hukuk Bürosu 20 Haziran’da siyasi polis tarafından basıldı. Avukatlar, siyasi şubeye götürüldüler. Sebep, Öcalan’ın “tarafsızlık” açıklamasının kamuoyu ile paylaşılmaması idi. Aynı gün Anadolu Ajansı (AA) Öcalan’ın açıklamasını basına servis etti.
Seçimlere saatler kala panik atak olan AKP, HDP ve avukatların açıklamayı kamuoyu ile paylaşmayacaklarını hesap ederek, adı sanı pek duyulmamış Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ali Kemal Özcan isminde bir "akademisyeni" İmralı'ya Öcalan ile görüşmeye götürüldüğü yine devlet haber ajansı AA tarafından açıklandı. Sonuçta, Öcalan’ın "tarafsızlık" açıklaması bu şahıs vasıtasıyla yaptırıldı.
Televizyon kameralarının karşısına çıkarılan bu zat, neden bu iş için seçildiğine dair bir dizi açıklamada bulundu. Defalarca hem devlet yetkililerine hem de Öcalan'ın avukatları vasıtasıyla Öcalan ile görüşme talebinde bulunduğunu anlattı. Devlet yetkililerine eğer imkân tanınırsa Kürt meselesinin çözümü hakkında Erdoğan'ı on dakikada ikna edeceğini, Öcalan'ı en iyi kendisi, Öcalan’ın da kendisini en iyi anladığını anlattı. Ezcümle bu zat, Kürt sorununun çözüm dermanına sahip biri olduğunu ifade etti.
AKP'li kurmaylar tarafından tereyağından kıl çeker gibi pürüzsüz bir senaryo gözüken bu plan, tam bir çadır tiyatrosuna dönüştü. HDP’nin İmralı heyetinde yer alan İdris Baluken’in ve Sırrı Süreyya Önder’in, Munzurlu “akademisyen” Özcan gibi, Öcalan’ın açıklamalarına sözcülük yaptıkları gerekçesiyle ceza aldıkları ve hapiste oldukları bir anda unutuldu.
AKP, Öcalan kartını kötü kullandı
Ortaya çıkan seçim sonucuna bakıldığında AKP, Öcalan kartını kötü kullandı. Öcalan da kendisini kötü kullandırdı.
Erdoğan'ın hedefinde Selahattin Demirtaş, HDP ve PKK vardı. Erdoğan gazeteci Ahmet Hakan'a verdiği mülakatta: “İktidar savaşında HDP ve PKK kanadında yaşanan bu savaş, Öcalan ve Demirtaş noktasında da ciddi bir iktidar mücadelesine doğru kayma gösteriyor. Bu süreç içerisinde tabii Öcalan kendi iktidarını bunların hiçbirine kaçırmak istemiyor.” Açıklamasında bulundu.
Demirtaş, Öcalan’ın söz konusu mektubuna ilişkin, demokratikleşme ve barış için alacağı her türlü inisiyatifin yanında olacağını açıkladı. iktidarın Öcalan’ın mektubunu öne çıkarmasını ise, "Büyük ve ciddi işler yapmak isteyenlerin, küçük ve ucuz algı operasyonlarına tenezzül etmemesi gerekir" diyerek Erdoğan'a cevap verdi.
Selahattin Demirtaş ve HDP'den gelen açıklamalar, MHP lideri Devlet Bahçeli'yi de kızdırmış olacak ki, "HDP ve PKK, terörist başının sözünü bile dinlemiyor" açıklamasına neden oldu.
AKP, sadece Öcalan kartını kullanmadı. TRT Şeş’e kardeşi Osman Öcalan’ı çıkardı. Yeni seçilen Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani'yi de Ankara'ya davet ederek, Kürtlerin İstanbul seçimlerine ilişkin tavrını en azından nötre çevirmeye çalıştı.
Neçirvan Barzani'nin seçimlere iki gün kala davete icabet etmesi birçok çevrede eleştiri konusu oldu. Barzani, en azından seçimler sonrasında gelmeyi veyahut geldiği zaman hem HDP hem de CHP ile görüşerek taraflara mesafede bir denge siyaseti kurabilirdi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Neçirvan Barzani'nin Başkan seçilmesi ardından kendisini telefonla arayarak tebrik etmiş, Barzani de Türkiye'ye gelmesi durumunda görüşebileceklerini belirtmişti. Ama bunu yapmadı veya yapması engellendi.
Öcalan'ın seçimde "tarafsızlık" açıklamasına karşın, HDP ve PKK cenahında esasa ilişkin herhangi bir tavır değişikliği olmadı. Her zamanki gibi Öcalan'ın açıklamasının neyi ifade ettiği, ikinci hatta üçüncü bir izaha gerek duyularak, açıklama "anlaşılır" hale getirildi.
Kürtlerin oyları ve tavrı iktidarı belirleyecek
Yeni cumhurbaşkanlığı sistemi yasal planda değil, ama fiiliyatta yüzde on barajını ortadan kaldırdı. Kürtlerin yüzde on barajını geçmeleri durumunda iki bloktan birine destek vermeleri, iktidara kimin geleceğini belirleme avantajını elde etmelerine yol açtı. Bundan dolayı, Kürt oyları stratejik önem kazandı. Önümüzdeki dönemde Kürt sorununun olası çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında bu avantajı Kürt siyasal güçlerinin nasıl kullanacağı ehemmiyet taşımaktadır.
Öcalan’ın PKK lideri olmasına karşın, devletin elinde bir rehine olduğu ise her zaman yazılıp söylendi. Baskıcı rejimler esirlere ve rehinelere kendi devletleri, ulusları ve örgütleri hakkında açıklama yaptırmaya çalışırlar. Bu klasik bir kontrol, denetim ve algı oluşturma yöntemidir. Sisteme karşı siyasi duruş ve tavır ise liderin çapını belirler. Kitleler nezdinde saygınlığı ve güvenirliği sisteme direnciyle ölçülür. İşte Öcalan ile Demirtaş arasındaki fark bu duruştur.
Bu yüzden İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin mağlubu yalnızca Erdoğan, Yıldırım ve Bahçeli değil, aynı zamanda Öcalan olmuştur.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)