Cengiz Çandar'ı dinlerken
İlk gençliğimizde duyunca içimizde bir kıpırtı uyandıran, söyleyenini hatırlamadığım şarkının “Ax, millet-i Kurdi” diyen bir nakaratı vardı.
Dersim, Siverek, Mardin, Diyarbekir, Elbistan, Malatya, Batman ve ötelerinden ayrılıp İskenderun’a yerleşmiş hepsi göçmen Kürd ailelerin çocukları kopup geldiğimiz toprakları bilir-bilmezdik ama üzerinde yaşadığımız topraklarda bizi biraraya getirenin o şarkı dizesinde geçen milli aidiyetimiz olduğunu bilirdik.
Newrozlarda birbirini ya hiç tanımayan ya da yeni yeni tanıyan binlerce Kürd, en usta koreografı kıskandıracak düzende, Türk polisinin ve anti-PKK timlerinin bizi avlamak için fırsat kolladığının bilinciyle militan bir ahenkle halaya dururduk.
Millet-i Kurd idik. Birbirini anlamayan Dersim ve Siverek Zazacası, birbirini anlayan Mardin, Botan, Serhat Kurmancisi ve bunların hiçbirini anlamayan ‘kapı kapamişka’ diyen bizim Berfırat Kurmancisi ile Mardin, Botan ve Serhatlılar hariç her birimiz bir başka Türk sol örgütünün gömlekleriyle birbirimizle ilişkileniyorduk. Merkez Kürdistan diye adlandırdığım bölgenin insanları Türk solu kendilerine nominal olarak bulaşamadan Kürd milli hareketlerine dahil edilebilmişlerdi. Biz diğerleri de millet-i Kurd idik ama o zamanlar etrafımızda Kurd milli hareketini temsil eden PKK’nin ulaşamadığı veya ulaşırken coğrafi veya siyasi sebeplerden ulaşmakta geciktiği yerlerdendik. Yani hepimiz Kurd idik, herbirimiz bir diğerini Kürdlüğümüzden dolayı sahipleniyorduk ama hiçbirimizin aklına üstümüze deli gömleği gibi geçirilmiş Türk sol örgütlerinden kurtulmak gelmiyordu. Deli gömleği diyorum çünkü Türk solu dediğimiz şeyin en az yüzde 95’i yine biz Kürd gençleriydik.
O döneme ilişkin cevabını halen aradığım anım her gün değilse haftada en az bir defa ziyaret ettiğim HADEP binasında gerçekleşmişti. Sene 1994 olmalı. Parti binasına girdiğimde nedense kimse yoktu. Birazdan damlayacak arkadaşları beklerken içmek için çay almaya mutfağa girdiğimde açık kapıdan parti ilçe başkanının partili gençlere şunu söylediğine ister istemez kulak misafiri olmuştum: “Kürd gençlerine siz gidin, daha aktif olun, neden bizim gençlerimizi Dev-Sol örgütlesin?”
Beni görünce önce kapıyı kapattı, daha sonra da gelip beni bulup duyduğumun aslında duyduğum şey olmadığını izah etmeyi denedi. Beni şahsen tanımayan parti başkanı düzgün Türkçemle, ama daha çok da Türk solu gömleğiyle gezmemden dolayı belli ki beni Türk sanıyordu. Dev-Sol’dan kastettiğiyse elbette tüm Türk soluydu. Kazayla açık kalmış kapının arkasında söylediğini yüzümde inkar ettirense bir ittifakın bozulma korkusuydu. Türk soluyla ittifak.
Malum gündem Türk Devlet seçimleri. 1994’ten 2023’e neredeyse otuz yıl geçmiş ve seçimler vesilesiyle bir defa daha Türk soluyla ittifak mevzusunu tartışıyoruz. Tartışmanın bu seferki farkı Kürdler olarak daha açık konuşuyor olmamız ve bir de tartışmaya Türk liberallerini eklemiş olmamız.
Herkesin malumunu yazmaya gerek yok ya, yazının bütünlüğü hatırına kısaca değineyim.
Türkiye’de siyasetin dışına itilmiş, marjinalleştirilmiş solun parlamentoya taşınıp Türk siyasetine dahil edilmesinin Kürd, ve giderek Kürdistan sorununun çözümüne boylarıyla orantısız büyük fayda sağlayacağını düşünen Kuzey’in merkez/egemen Kürd siyasetidir. Bunu yıllardır temel bir taktik siyasi manevra olarak sahiplenmiş ve bunun gerçekleşmesi için de samimi çaba harcamıştır. Bu çabalar sonuç vermiştir ve son seçimlerde Türk solunun çeşitli yapılarının temsilcileri Kürd oylarıyla Türk parlamentosunda kendilerine yer bulabilmişlerdir.
Bu partilerden TİP ve EMEP’in liderlerini üniversite yıllarından tanıyorum. Erkan o zaman nispeten gençti ama o zamanki partisi SİP’te keskin çizgili değişiklikler isteyen muhalif bir grubun heyecanlı, çalışkan ve çok hırslı bir üyesiydi. Bir Kürd olan Ercüment ise illegalden açık alana geçmiş bir siyasi yapının hesaplı, ağır duruşlu, fedakar, karizmasız, hiç heyecan uyandırmayan ama çok hırslı bir üyesiydi. İnsanların zaman içerisinde değişmek yerine kemikleştiklerine iki güzel örnek. O dönemin İstanbul ve Türkiye genelindeki yaygın öğrenci eylemlerinin en bilinen, en popüler figürlerinden biri olduğumu da burada not edeyim ki o döneme dair kendi yapılarından insanlar hariç kimsenin hatırlamayacağı bu figürler yerli yerine otursun. Partilere ve ideolojilere takılmayın, tüm mesele hırstır demeye getiriyorum.
Kuzey’in Kürd siyaseti yukarıda şahsen bildiğim iki isimle örneklemeye çalıştığım Türk solunu Türk parlamentosuna, dolayısıyla Türk siyaset arenasına taşımayı Türklerle sorunumuzu çözmenin önemli bir taktik siyasi hamlesi olarak değerlendirdi ve bunu fedakarca başardı.
Bu seçimle tartışmaya Türk liberallerini de eklemiş oluyoruz ve asıl değinmek istediğim de bu.
Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in adaylıklarıyla Kuzey’in Kürd siyaseti bu sefer Türk soluna ek Türk liberallerini Türk parlamentosuna taşıyor ve bence bu Türk solunu o parlamentoya taşımaktan çok daha akılcı bir hamle.
Şöyle ki.
Sol, Sovyetlerin çözülmesi sonrası tüm dünyada tanımını yitirmiş bir siyasi hareket olmasının yanısıra, Türkiye özelinde ırkçı Kemalizmle bir türlü hesaplaşamamış olmanın günahıyla gezinmektedir. Dahası, tüm olan bitene ve koskoca bir yüzyıla rağmen, içinde debelendikleri bu arkeo-ideolojik çukurdan çıkabileceklerine dair hiçbir emare göstermiyorlar.
Liberaller ise öyle değiller. Bizde de, ne yazık ki, Kemalist Türk generallerinin toplumlarında etkili olamasınlar diye maaşlı gazetecilerine aşağılattıkları şekliyle liberaller, liberalizm, liberallik; yani bireysel özgürlükler alanının geniş tutulması ve devletin yetkilerinin özgürlükler bağlamında olabildiğince sınırlanmasını savunan görüş sanki bir hakaretmiş gibi kullanılabiliyor. R.T. Erdoğan iktidarında yıkılana kadar Türk Devleti’ni yöneten OYAK-TÜSİAD kleptokratik oligarşisinin kamusal alanda halen devam eden etki gücü diyelim...
Türk liberaller Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın Türk siyasetine etkileri Türk solu gibi olmayacaktır demeye getiriyorum. Ağzımıza Kürd sorunu diye çirkin ve yanlış bir şekilde yerleştirilmiş olsa bile hayatımızı cehenneme çeviren sorun doğrusuyla Türk ve Fars, yanlış çizilen sınırlarıyla da Türkiye, Suriye, Irak ve İran sorunudur.
Türk solu ırkçı Kemalizmle hesaplaşamamış olmasıyla günahkar, sınırlarını asla huzur bulamasınlar mantığıyla Gertrude Bell’in çizdiği bu dört ülkeyi bu sınırlarıyla savundukları için de aptaldırlar. Ve tam da bu iki sebepten dolayı Türk solunun Kürdler ve Kürdistan meselesinde yapıcı bir faydası olabileceklerine inancım hiç yok.
Liberaller ise öyle değiller.
Öncelikle sahiden Türk olmalarından ötürü toplumlarına hitap edip erişebiliyorlar. Türk solunun hiçbir zaman öyle bir erişimi olmadı. Bu haliyle Çandar ve Cemal’in Türk toplumunda sahici karşılıkları var. Misalen, ayaklarında Kemalist pranga olmadığından ırkçılığı orijiniyle doğru tanımlayabiliyor ve bunu derken de fincancı katırlarını ürkütmekten korkmuyorlar.
Zaten bu yönde düşünüyordum ama 23 Nisan’da Hüseyin Güneş’in moderatörlüğünü yaptığı Twitter odasında Cengiz Çandar’ı dinlerken önümüzdeki dönem Türk parlamentosunun bundan önceki Türk parlamentolarına benzemeyeceğine tam ikna oldum.
Türk soluyla gidebileceğimiz hiçbir yer yoktu. Bireysel hırslı liderlerin yönetiminde sürükleniyor olmaları bir tarafa, Türkler yerine Kürdleri örgütlemeye yönelik çabaları ile süreç hem kendileri hem de bizim açımızdan bir oroboros hali idi.
Seçimlerin ne getireceğini bilmiyoruz ama hatırlamak gerekir ki R.T. Erdoğan’ın AKP’si OYAK-TÜSİAD oligarşisini andığımız Türk liberallerinin rehberliğinde, fikir önderliğinde yıkmıştı. Seçim sonuçları ne olursa olsun Türk liberallerin bu sefer sadece fikir önderleri değil, ilerlemiş yaşlarına rağmen siyasete bizzat dahil olmalarını ben olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
Eğer doğruysam içine girdiğimiz dönemin uzlaşmaz militan söylemler değil karşı tarafı müzakereye heveslendiren akılcı adımlar dönemidir. Öyle olursa Kuzey, Güney ve Rojava David L. Phillips’in Ekim 2007’de yazdığı raporu tekrar gözden geçirebilir, halen geçerli olan önermeleri var mı diye bakabiliriz.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)