İran’da 11’inci Dönem Meclis Seçimleri yapıldı. İran İslam Cumhuriyeti dini lideri Ali Hamaney seçimlere katılımı “ulusal bir görev” olarak tanımlamıştı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise “İranlı yetkililerin özgür bir seçimden korktuğunu ve sözkonusu seçimlerin sadece gösteriş olduğunu” belirtmişti.
Doğrusu İran’da gerçekleştrilen seçimler dünyanın diğer ülkelerindeki seçimlere benzemiyor. Fakat bu seçim, demokratik sistemlerde olduğu gibi siyasi eliti değiştirmesi bakımından değil, ama ülkenin iç ve dış politikalarına olan etkisinden ötürü önem taşıyor.
Seçimler ve halkın katılım oranı
Seçimlerden sadece bir gün önce, Şii dünyasının önemli dini merkezlerinden biri olan Kum kentinde koronavirüsü salgınına rastlandığı haberleri medyaya yansıdı. Bu durum da, “İranlı yetkililer daha sonra seçimlere katılım oranındaki düşüşü ve halkın boykot kararını koronavirüsüne bağlamak isteyecekleridr” şeklinde şüphelere yol açtı ki gerçekte salgının basına yansımadan çok daha önce İran’a ulaştığı şeklinde iddialar var.
İran Devrim Muhafızlarına yakınlığı ile bilinen Cewan gazetesi yayın yönetmeni Abdullah Genci, seçimlere katılım oranının neden düşük olduğuna diar bir soruya verdiği yanıtı Twitter hesabı üzerinden paylaşarak halkın koronavirüsten korkmasını seçeneklerden biri olarak gösterdi. Yine dini lider Ali Hamaney, korona salgınına rağmen halkın sandık başına gidip oy kullandığını söyledi.
Virüsün ülkede yayılması haberlerinin zamanlaması ister siyasi amaçlı olsun veya olmasın, katılım oranının düşük olması bu seçimlere damgasını vurmuştur. İran seçimlere katılım oranını yüzde 42 olarak açıkladı. Fakat bazı farklı kaynaklar ise bu oranın çok daha düşün olduğunu ve yüzde 25 bandında ve olduğunu ileri sürdü.
Açıklansn rakamlar doğru olsa bile, bu İran İslam Cumhuriyeti tarihi boyunca en düşük düzeyde katılım sağlanan seçim olarak kayıtlara geçti. Onuncu dönem meclis seçimlerinden bile yüzde 20 daha az bir katılım. Hükümetin açıkladığı verilere göre geçmişte yapılan 10 seçime katılım oranı yüzde 50 ile yüzde 71 arasında gidip geliyor. Halkın yüzde 30’u seçimlere hiç katılmamış, yüzde 20’si de sürece ve durumlara göre oy kullanmış. En yüksek katılım yüzde 71’le reformistlerin galip geldiği seçimlerde olmuş. Bu da gösteriyor ki ne zaman değişim umudu olsa kararsızlar seçimlere daha çok katılmıştır.
Ruhani hükümetinin vaatlerini yerine getirememesi, ülkedeki gösterilerin zorla bastırılması, özellikle de Ukrayna uçağının düşürülmesi nedeniyle halkta yaratılan güvensizlik, ekonomideki kötü gidişat, adayların bir çoğunun reddedilmesi ve seçimlerin sınırlandırılması, muhalefetin seçimi boykot etme konusunda hemfikir olması ve daha başka faktörler nedeniyle halkın seçimlere katılımının düşük düzeyde olacağı beklenen bir durumdu.
Seçimlere katılım oranındaki azlık daha önce var olan sistemden rahatsızlıklara yeni birisini ekliyor ve bunun uygun bir zamanda farklı bir tepkiyle ortaya çıkacağını öngörmek çok da zor değil. Geçtiğimiz yıllarda Irak, Lübnan ve Mısır gibi ülkelerde seçime düşük orandaki katılımlar kitlesel tepkileri doğurmuştu. Bunlar seçime katılım düşüklüğü ne tür büyük siyasi-toplumsal olaylara yol açabileceğini görmemiz için en yakın örnekler.
Eski cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedi Necad ile ülkenin ruhani lideri arasında İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi’nin istifası nedeniyle yaşanan çelişkilerin ardından muhafazakarların bir bölümü ülkedeki siyasi sistemin tekelleştirilmesi gerektiğine vurgu yapmıştı ki bu da cumhurbaşkanlığının kaldırılması veya yetkilerinin kısıtlanması manasına geliyordu. Bu gündem Hasan Ruhani’nin cuhurbaşkanlığının ikinci döneminde de sıcak heraretini sürdürdü.
Doğrusu hızlı bir şekilde İran’da son bir yılda yaşanan önemli siyasi gelişmelere baktığımızda, siyasi iktidarın tek elde birleşitilmesi konusundaki çabalara ilişkin ipuçlarını da açıkça bulabiliriz.
2019 yılında Ali Hamaney, İran Devrim Muhafızları ordusunda üst düzey en az 8 komutanı görevlerini değiştirdi. Aynı yıl Yargı Başkanı Sadık Laricani’yi görevinden uzaklaştırdı ve yerine kendisine yakın bir ismi atadı. Laricani ailesinin yolsuzluklarına ilişkin haberler yaygınca medyaya yansıtıldı ve Ali Laricani kendisini aday olarak göstermedi.
Son olarak reformistlerin çoğuna aday olmaları için yol verilmedi ve seçimler daha çok muhafazakarların kendi iç seçimleriymiş gibi bir hal aldı. Bunun sonucunda meclis önümüzdeki dönemde muhafazakarların meclisi oldu.
Yasalara göre meclis üyelerinin üçte iki çoğunluğunun onayı ile Ruhani hakkında soruşturma başlatılabilir. Meclis şu ana kadar yedi bakanın değiştirilmesine karar verdi. Eğer yeni meclis İki veya üç bakani daha değiştirrse, yasalar gereği kabinenin yeni baştan belirlenmesi gerekecek. Bu da şu anlama geliyor ki; Ruhani ister gitsin ister kalsın, yeni meclisin sözünden çıkamayacak.
Dış politika anlamında da bu seçimler İran’ın dini lideri için önem taşıyordu. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, nükleer anlaşmanın tamamen lağvedilebilmesi ve bölgedeki siyasi durumu, İran’daki karar mercilerini iktidarın telelleştirilmesi gerektiği düşüncesine itmiş durumda. Onlar, Ruhani’nin başarısızlığa sebep olan yönteminin artık izlenmemesi gerektiği kanaatinde. Bunun dışında, ister savaş ve ister barış hali için, güçlü bir iktidara ihtiyaç duyuyorlar.
(Bu makale 23 Şubat Pazar günü haftalık Rûdaw gazetesi için kaleme alınmış, bugün 25 Şubat'ta Türkçe'ye çevirilmiştir)
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın