Filistinliler Arap olduğu için Arap dünyası onları Arap sorununun bir parçası olarak görüyor. Müslüman oldukları için İslam dünyası da onlara aynı gözle bakıyor. Davalarının meşrutiyeti nedeniyle Arap ve İslam dünyası dışında onlarla hemfikir olan başka insanlar da var.
Ancak yıllar geçtikçe coğrafyaları küçülüyor ve denklemdeki konumları zayıflıyor. Sebep sadece Yahudi rakiplerinin güçlü olması mı yoksa zayıflıklarının kaynağı kendileri mi?
Yahudi devletinin kuruluşundan bu yana geçen zamana baktığımızda, tüm savaşlar dönemlerinde ve ardından Filistin meselesine çözüm bulmak için yapılan müzakerelerde Arapların daha da geri çekildiği ve taleplerinin seviyesinin de düştüğü görülüyor. 40'lı yıllarda elde edemedikleri ve razı olmadıklarına 50'li yıllarda elde etmek istediler ancak bu defa da İsrail vermedi.
1960'larda İsrail'den alabileceklerini sonraki on yıl boyunca amlak için mücadele ettiler. Kudüs talebinden Aksa Camii’ne düştüler ve artık Aksa’yı da koruyamaz hale geldiler.
Şimdiye kadar Arapların elinde kalan bölgelerin kendi kendini yönetmesine İsrail karışmıyor. Ancak eğer İsrail onları da işgal etmek isterse, kolaylıkla kontrol altına alabilir. Fakat şimdi bunu yapmıyor çünkü o zamanlar Araplar İsrail nüfusunun çoğunluğunu oluşturacak ve İsrail şu anda böyle bir baş ağrısını kendisi için yaratmak istemiyor. Bu soruna bir çözüm bulursa tüm Filistin'i işgal edecek, ne Arap dünyası ne de İslam dünyası buna engel olamaz.
Geçmişte Arapların sorunlarına uluslararası toplumun gözetiminde barışçıl bir çözüm bulma fırsatı vardı. Ne var ki bu tezle (ya hepsi ya da hiç) güç eşitsizliğinin yanı sıra sürekli geçmişte yaşayıp gerçeği reddetmeyi yeğledikleri için ellerinde hiçbir şey kalmadı.
Şu anda Gazze Şeridi'nde yaşananlar, Hamas hareketinin İsrail'in farklı bölgelerine roket atabilme ve İsrail'e büyük zarar verebilme kabiliyetine sahip olduğunun ilk kez görülmüş olmasına rağmen, sonunda tüm yaptıkları Filistin'i zayıflatan değirmene su taşıyor. Sadece askeri yetenekler ve savaş teknolojisi açısından karşılaştırılamadıkları için değil, aynı zamanda uluslararası toplumun bu tür olaylar karşısında sessizliği de sözkonusu.
İsrail'in kadınları ve çocukları öldürme, sivilleri dikkate almadan şehir ve kasabaları bombalaması gibi işlediği suçlar dünyanın gözü önünde yaşanıyor ve suçlar ne kadar çirkin olursa olsun uluslararası toplumun tavrı kınama açıklamaları yayınlamaktan öteye gitmiyor. Filistinliler ve onların açık ve gizli destekçileri de İsrail ile uzun süreli bir savaşa girebilecek güçte değiller.
Roket saldırılarının İsrail'i daha sofistike silahlar kullanmaya sevk etmesi mümkündür. Filistinliler de, tüm Arap ve İslami desteğe ve davalarıyla küresel dayanışmaya rağmen, daha fazla yenilgi yaşıyor ve daha çok vatandaşları evsiz kalıyor, İsrail'in de hedeflediği gibi diğer ülkelere göç ediyorlar.
Kürtler de aynı sorunu yaşadıkları için İsrail-Arap çatışması olaylarına daha fazla önem veriyorlar. Ancak bu bir acizliktir meselesidir ki bu soru ve her iki tarafın deneyimlerinden ders çıkarmıyorlar. Uluslararası toplumun sessizliği ve hareketsizliğinin Kürdistan'ın geleceği için de bir tehdit olduğunu söylemek isterim.
Dünyadaki çoğu ülkelerin İsrail'in dostu ve müttefiki olduğuna ve dolayısıyla İsrail'e göz yumduğuna inanıyorsak, sebebin bundan kaynaklandığını düşünüyorsak yanılıyoruz. Gerçek şu ki, insanlık ve toplumlar özü itibarı ile, insanları dinlemeden ve gerçekte ne tür acı ve ıstırap çektiklerini umursamadan yaklaşmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin İsrail'in bir müttefiki olduğu doğrudur, ancak tüm Batı ve dünya güçleri ABD gibi değildir. Hristiyanların Yahudilerle sorunları olduğu kadar, Müslümanların yoktur.
Ancak rekabet coğrafyası, konuyu Müslüman ve Yahudi sorunu haline getirdi. Dünyanın İsrail'e destek vermediğini söylemek isterim ama artık dünyanın da nerede olursa olsun, uluslararası toplum suçlara ve katliamlara karşı tavırsızdır.
Kürtler açısından gerçeği açığa çıkarmaları çok önemlidir. Çünkü biz de çatışma ve şiddetin kaynağı olan aynı sıcak bölgede bulunuyoruz. Egemen Türk, Arap ve Fars uluslararası ile sorunumuz var.
Irak, İran, Türkiye ve Suriye devletleri, Kürtleri güvenlik ve istikrarları için bir tehdit kaynağı olarak görüyor ve bunu ortadan kaldırmak için çalışıyorlar. Bu aynı zamanda gelecekte daha fazla zorlukla karşılaşmamızı mümkün kılıyor. Tüm Arap ve İslami desteğiyle Filistin'deki duruma olduğu gibi bakmalıyız ki buna rağmen işte bu haldeler.
Peki Kürtlerin kendilerine bir güç kaynağı haline getirecekleri neleri var? Veya Kürtleri soykırımdan koruma sorumluluğunu üstlenmek için dış dünya ve uluslararası güçlerin desteğini kazanmak için ellerinde neyi var?
Biz Kürtler, neredeyse Kürt toplumunu da ikiye bölen Yahudi ve Filistinlilerin kin ve nefreti yerine, bu meselenin deneyimlerinden yararlanmalıyız. Bölgede Kürt sorununa adil ve barışçıl bir çözüm aramak ve bulmak için zihin ve ruhlarımız için bir soru haline getirmeliyiz.
Bunu yapmazsak, kaderimiz kesinlikle Filistinli Arapların kaderinden daha iyi olmayacaktır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın