Karanlık bir gelecek sizi bekliyor
Edebiyat Profesörü Edward Said, 1997’de bir televizyona verdiği röportajda, “Arap dünyasının şimdiki ruh hali laiktir” demişti. O, Ortadoğu’daki İslami hareketlerin, laikliğin ışığını söndüreceğini düşünmüyordu.
20 yıl sonra Prof. Said’in bu konuda yanıldığı ortaya çıktı. El-Kaide, Taliban, İslam Devleti (IŞİD), Boko Haram, Cephe el-Nusra, el-Şebap örgütlerinin yanısıra, ılımlı İslami hareketler olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Müslüman Kardeşler şimdi her zamankinden daha fazla bölgedeki siyasi kaderi etkilemektedir.
Prof. Said’in Columbus Üniversitesi’ndeki ofisinden, altın saraylardan, Filistin Kurtuluş Hareketi’nden ve olup bitenden habersiz olduğu anlaşılıyor.
Geçmişte, eşitlik sağlayan komünist sistem, bölgedeki Arap rejimleri için bir alternatif olabilirdi. Çünkü komünist partiler, Arap dünyasıyla beraber İran ve Türkiye’deki en büyük muhalefet cephesini oluşturuyordu. Bu yüzden 1960’larda Kahire ve Tahran’daki kadınlar etek giyerek işyerine giderdi.
O dönemde ilan panoları renkliydi, barlar ve gece kulüpleri sabaha kadar açıktı. Bu gerçeğe inanmayan gençlerin, Google’a girip “1960’ların Kahire’si” veya “Kabil’in 1970’leri” ifadelerini yazmaları yeterli olacaktır. Ancak baskı ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla sözkonusu alternatif tarihe karıştı.
“Güvenlik” ve “ekonomik gelişme”adı altında özgürlük ve demokrasi yasaklandı. Bu yüzden insanlar, İslamcılar’ın getirdiği ümit vadeden isyan ideolojisine yöneldi. Irak ve Suriye’de olduğu gibi halkın durumu kötüye gittikçe, radikal gruplara katılanların sayısı arttı.
Kürtler’in büyük bir bölümü, İslamcı dalgaya sırtını döndü. Bunun yerine laik veya PKK gibi kalmayı tercih etti.
Bugün dünya genelinde milliyetçi ve siyasi muhafazakar kitle genişlemektedir. Ulusçu Hindular Hindistan’daki seçimleri kazandı. Budistler, Japonya’daki siyasette daha aktif rol alıyor. Avrupa’daki muhafazakar Hıristiyanlar ise, Batı’ya gelen göçü engellemeye çalışıyor.
Belli ki ulus devlet sistemi bu ülkelerde hep ayakta kalmayı başarmıştır. 1970’lerden sonra Amerikalılar’ın yüzde 70’inin geliri azalsa da ülke genelinde hizmet kalitesi artmıştır.
Muhafazakar partilerin ciddi anlamda kök saldığı Hollanda ve İsviçre gibi ülkelerde bile devlet sistemi çökmüşse, o zaman hangi sistem başarılı sayılır?
Halkların kim oldukları ve nerede yaşadıklarının önemi yok, onlara gerçek anlamda hayat veren siyasi bir sisteme ihtiyaç var. Kürtler gibi tehdit ve baskı altında olan milletler, “mücadele” kavramından yola çıkarak, haklarını ve temel ihtiyaçlarını elde etme politikasını yürütüyor.
Araplar, Türkler, Farslar, Yahudiler ise, millet olarak varlıklarını, sömürge ülkeler tarafından tehdit edildikleri zaman anladı.
Fransa, Almanya karşısında verdiği “mücadele”ye bu anlamı vermişti.
Hindistan’daki Müslümanlar ve Hindular ise İngiliz sömürgeciliği karşısında ele ele vererek birleşmeye “mücadele” adını vermişti.
Demek ki temel sorun, “mücadele”ye yüklediğimiz anlamdan kaynaklanıyor. Kapitalist dünya, madde oluşturabildiği halde, bireyin bağımsızlığını ve halkın taleplerini karşılayamıyor.
Bu yüzden, globalleşme ve kültür savaşı atmosferinde yaşayan Müslümanlar başta olmak üzere birçok ülke, süper güçlerin ve laik kapitalistlerin tehdidi altında.
Anlattıklarımız bugün dünyayı saran sorunun bir parçası. Çözüm ise, yitirenlere, hayatın anlamını bulmaları konusunda yardım etmekten geçiyor.