Ararat Efsanesi
Kürtlerin ve Ermenilerin “ana” topraklar üzerindeki anlaşmazlıkları son zamanlarda tarih ve kültür alanlarına taşındı. Burada iki taraf arasında belki de “ortak düşmanı çok da sevindirmeme” halinin sonucu denilebilecek kansız bir savaş yaşanmaktadır.
Ermenilerin devlet olma avantajıyla bu kansız savaşta daha ileride olduğunu şimdiden itiraf etmek gerekir.
Farsların Kuh-e Nuh, Ermenilerin Masis veya Ararat diye adlandırdığı, eteklerinde Kürtlerin İhsan Nuri Paşa liderliğinde çok uzak olmayan bir geçmişte “Ağrı Cumhuriyetini” ilan ettikleri GiliDax veya Çiyaye Agiri üzerinde ciddi bir tartışma yaşanmaktadır.
Ermeniler, tepesinden doğanın asla karı esirgemediği, birçok mite konu olmuş bu güzide dağa dini ve efsanevi anlamlar yükler. Bu yazıda hem bu mitlerin neler olduğunu hem de ne kadar isabetli olduklarını elimizden geldiğince anlatmaya çalışacağız.
Bu efsaneler iki temel üzerine inşa edilmiştir: Gılgamış Destanı ve Nuh Tufanı. Şimdi hep birlikte bu efsanelerin nasıl oluştuğuna bakalım.
Öncelikle Gılgameş destanında geçen “Maşu Dağı”nın Ermenilerin “Masis” dediği dağın arkeoloji literatüründe “Kafkasya” coğrafyasında olamayacağı, arkeoloji alanında biraz kalem oynatabilecek her insanın hemfikir olması gereken bir konudur.
İkinci ise; kendilerine referans olarak gördükleri “Kutsal Kitap”ın Nuh tufanı versiyonuyla tufanda kurtulan şahsiyetler üzerinedir.
Bu bağlamda kendilerini Yasef’in torunu Hayk’ın soyundan geldiklerini söylemektedirler.
Bunun herhangi bir bilimsel yanının olmadığını ve tufan “mit”inin sadece Semavi dinlerin anlatımları ile sınırlanamayacağını özellikle belirtmek isterim, çünkü; bu dinlerin de esinlendiği başka anlatımların olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Gerek gemiye binen insanların sayısına gerekse gemide bulunan isimlere bakıldığında semavi dinlerin bu miti ödünç aldıkları ancak içeriğine sadık kalmadıkları görülecektir.
Semavi bir din olan Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta geçen “Ararat” ismi ile ilgili eksik bilgiye dayalı hatalı okumadan dolayı yanlış bir anlaşılma olmuştur.
“Ararat” ismi kutsal kitapta Başlangıç 8:4, Yeramya 51:27, Krallar 19:37 ve İşaya 37:38’de toplamda dört defa atıfta bulunulduğunu bilmekteyiz.
Bunlar arasında Tufan olayından bahseden Başlangıç 8:4’de “7 ayın 17 günü gemi Ararat Tepelerine oturdu” diye geçmektedir.
Diğer üç yerde ise; “Ararat Diyarı”na atıfta bulunulur. Başlangıç 8:4’teki gibi hiçbir şekilde bir “dağ” tabiri kullanılmamaktadır.
Geminin indiği yerin ismini veren Ruhban metninin olduğunu ve Yahvist metinlerde geçmediğini de belirtmekte fayda var. Kutsal Kitap’ın diğer tercümelerine baktığımızda işin aslı ortaya çıkacaktır.
Bu tercümelerden;
Targum Onkelos; Beşreşit 8:4’te “Turey Kardu” (“Kardu Dağları”)
(Tur Aramice’de dağ anlamına gelmektedir).
Targum Neotit; Genesis 8:4’te “Kardun Dağları”,
Targum Yeruşalim; “Gemi Kardun dağlarına oturdu”,
Samiri Targumu; Tekvin 8:4’te “Tivrey Hararat”
Tevrat’ı Arapçaya ilk defa çeviren Yahudi din adamı Saadya Gaon ilgili kısmı; “Cibal-i Kardu”
Tevrat’ın Süryanice çevirisinde ise; “Turey Kardu” olarak geçmiştir.
Görüldüğü gibi Tevrat’ın çeşitli tercümeleri Ermenilerden ziyade Kürdlerin ülkesinin ismine atıfta bulunmuştur.
Tabi burada Tevrat’ta kilit noktaya sahip olan “Ararat” ismine bir açıklık getirmekte fayda var, aslında tarihte hiçbir zaman Ararat adında “bölge”” veya “krallık’’ olmamıştır, kitap İbranice yazıldığından ve İbranilerin alfabesinin sessiz harflerden oluşmasından kaynaklanan basit bir durum söz konusu.
Çünkü orijinal metinde Ararat “r r t” olarak geçmektedir. Çeviriyi yapanlar sesli harflerden sadece “a” harfini kullanmalarından dolayı bu isim günümüze kadar yanlış bir şekilde gelmiştir.
Ararat, Ararata ve Hararta vb tercümeler yapılmıştır. Ön Asya’nın kronolojisine bakıldığında bu tür adlandırmaların eski çağ uygarlıklarından biri olan Urartulardan geldiğini kabul etmek gerekir.
Fakat Ermeniler bu açığı da kapatmak için Urartuların kendi ataları oldukları iddialarına sarılmalarına neden olmuştur.
Urartuları tüm tarihçilerin hemfikir olduğu nokta hem dil hem de din bakımından Hurrilerin akrabaları ve ardılı olduklarıdır.
Burada şöyle bir soru sorabiliriz; Ermeniler Hurriler üzerinde bir hak talep ediyor mu? Yanıt tabi ki “hayır”.
Bir Demir Çağ uygarlığı olan Urartuların sınırlarına da bakarsak, krallığın sınırlarına “Orta Anadolu” ve Kafkasya Coğrafyalarının dahildir. Merkez ise Van Gölü havzasıdır.
MÖ 13. yüzyılda Bianili ve Nairi ismiyle ortaya çıkan MÖ 9 ve 6. yüzyılda dönemin süper güçlerinden olan bir krallıktır.
Kendilerine Urartu ismini de verenler ise semitik bir halk olan Asurlular’dır.
Yazımızı bitirmeden bu iddialarının ana sebebini de açıklamış olursak; Hristiyanların mezhepleri arasında Katolik ve Ortodoks ayrımında Ermenilerin de bir zamanlar geminin gerçekte Cizre’de olduğunu kabul etmiştir ama “Doğu” coğrafyasında semitik Süryanilerden ve Hristiyan Kürtlerden kendilerini ayrı gördüklerinden kendilerine hac merkezi yaratmışlardır.
Şöyle ki; geminin Cizre’de Cudi dağında (Arapça aktarımında yanlış anlaşılmıştır, orijinali Guti olacaktır), olduğu ve Kürdistanlı Yahudilerin, Süryani kilisesine bağlı Hristiyanların, Hristiyan Kürtlerin, Müslümanların (Sünni Kürtler) ve Melekler Dinine (Ezidi) inanan Kürtlerin burayı hac merkezi olarak görüp birlikte bayramı kutladıklarını tarihi kayıtlardan bilmekteyiz.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ermenilerin buraya uzak kalması, Süryanilerle ve Kürdlerle çekişmelerinden hac merkezini kendilerine yakın bölgeye aktarmışlardır.
Bu kısa yazımızdan anlaşılacağı üzere, Ararat veya Urartu’nun tarihin hiçbir zamanında Ermenilere ait olduğunu gösteren güçlü bir kanıt olmamıştır.
Ermenilerin burada kurgusal tarih yazımına başvurduğuna şahit oluyoruz, bu da gereksiz bir düşmanlığa sebebiyet vermektedir.
Tabi bunun ana sebebinin şu anki devletlerinin sınırlarında misafir olduklarından devlet aklı kendisini bu yönde kurgusal propagandaya sevk etmesi anlaşılır bir durumdur.
Fakat herkes şunu bilmeli ki; tarihte hakikat bir gün güneş gibi herkesin karanlık yanlarını aydınlatacaktır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)