Kan tüccarları

Son katliam olmasa Yeni Zelanda’yı bilmiyor kalacaktık. Biz Ortadoğulular için o ülke zaten siyasi ve ekonomik iltica ufkumuzun ötesinde uzaklıktaydı. Irkçı bir cani, cahilliğimize son verdi. Yoksulluk tanımıyor, turizm cenneti, eğitimi en ilerilerden ve renk, ırk, dil, din açısından belki de dünyanın en hoşgörülü ülkesi. Vahşetten en çok halkı şok olmuş, kesin olarak söylüyorlar: “Yeni Zelanda bu değil”.

 

“İkiyüzlü Batı”

 

 “Müslümanlara yönelik saldırılara tepkileri göstermelik”. Doğru, ancak bu yeni birşey değil ki, iki yüzyıldır bir yasa; “Beyaz Adam üstün”. Emperyalist işgal, gaz ve fosfordan atom bombasına kadar en imha edici silahlar ve de faşizm, onların ürünü. Ürün, ekonomik, siyasi, askeri, kültürel sistem oldu, dünyayı esir aldı. Churchill’in Güney Kürdistan’da zehirli gaz kullanılmasını emrettiğini bilmeyen yok, ama İngiliz için bu ne ki?

 

İsveçli yazar Sven Lindqvist’in “Bombalamanın Tarihi”nde verdiği bu örnek bana çok çarpıcı gelmiştir. 1366 doğumlu, 8 bin nüfusuyla küçük Bask şehri Guernica’yı biliyorsunuz. 1937’de Franko adına Nazi bombalarıyla imha edildi. 1471 doğumlu, 8 bin nüfuslu Fas şehri Chechaouen’ı bilmiyorsunuz değil mi? O da Franko için 1925’te Fransızlar lejyonerler tarafından yerle bir edildi. İspanya’nın Pablo Picasso’su vardı. Paris’te Expo 1937’de İspanya için yağlı boya resim yapacaktı. Guernica’ya yapılanı okudu ve vahşeti dünyada bilinir hale getiren ünlü “Guernica” tablosu öyle doğdu. Hani Picasso’nun Nazi subayına “ben değil, siz yaptınız” dediği rivayet edilen tablo. Chechaouen beyaz değil kara idi, Avrupa’da değil Afrika’daydı, yaşadıkları bilinmez kaldı. Halen İspanya’da Franko’nun kutsallığı üzerinde tartışma var, hayret!

 

3 Temmuz 1988’de Bandar Abbas Havalimanından Dubai'ye gitmekte olan İran’a ait bir yolcu uçağı, Körfez’de ABD donanmasından atılan füzelerin hedefi oldu. 16’sı mürettebat diğerleri sivil 290 kişi hayatını kaybetti. Sivillere hedef alan her saldırı mahkum edilmelidir ama nedense sadece Beyaz Adamın sivil kurbanları anılıyor.

 

Irksal üstünlük

 

Emperyalist yayılmada ırksal üstünlük temel bir motiftir. Afrikalısı, Asyalısı, Amerikanın yerlisi, beyaza hizmete mahkum olmuş, birçok renk, ırk, dil ve kültür tarihten silinmiştir. İkinci Dünya Savaşında atom bombasının Almanya’ya değil, Japonya’ya atılmasında da aynı zihniyet etkili olmuştur; Alman beyaz, Japon sarıydı. Bugün Suriye Bağoz’da DAIŞ’e ölüm darbesi vuran Kürt savaşçılar (hem de beyaz ırktan), ama dinsel, bölgesel, toplumsal önyargılardan dolayı, olayın önemini arogant Batı siyaseti ve medyasında bulmak zor.

 

Şunu söylemenin yeridir. Araplar İslamı kendi malları gibi gördüler, diğerlerinin aleyhine ayrıcalık yapıp kurumlaştırdılar. Mitoloji, tarihin izahı olamaz. İspanyollar Amerika’ya siyah köle taşırken, İslam Araplar siyahları hayvan gibi avlayıp Avrupalı Hristiyan ortaklarına satıyorlardı. Dinleri ayrı, ayıpları birdir.

 

Yeni Zelanda tetikçisinde, Beyaz Adamın tarihi ırksal ayrıcalık ve üstünlüğü, aktif bir perde arkasıdır. Dinsel perde arkası var. Mevcut İslami radikalizmin şoku, tepkisi var. Ama sanki Hristiyanlık gölgede kalmış. Halbuki Ortaçağ Avrupası kiliseye karşı halk ayaklanmalarıyla dolu. Vatikan bile halkın öfkesinden kurtulamamış. Lyon’da papazların boynuna eşek yuları, eşeklerin boynuna haç takılmış, binlerce papaz kurşuna dizilmiştir. Din adamları, kadın, yoksulluk, cenneti satıyorlardı. Avrupa modernizmini yaratan reform hareketi, dini bağnazlık ve sapkınlığa karşı isyanla mümkün olmuştur. Ne yazık ki Müslüman toplumlar bu dinamizmi gösterememiş ve halen mitolojik yalanlara, hurafelere mahkumlar.

 

Haçlı Seferlerinde şovalyeler Urfa’dan Antakya’ya kadar açlıktan çocukları kızartıyorlardı, sadece Müslümanların değil, yerli Hristiyanların çocuklarını da. Vatikan şovalyeleri, Doğu Avrupa’da Hristiyanlığı katliam yaparak yaymışlardır. Bu tüm dinlerde vaka. İslam dünyasında ise bizler bağnazlıkta yarışıyor, birbirimizi yiyoruz. “Haçlı Artıkları” deniyor. İyi. Peki Haçlı orduları Anatolya’dan geçerken, o çok övünülen Selçuklu yöneticilerinin tutumu neydi?

Beyaz Adam üstünlüğünün bir öğesi olan Hristiyanlıktaki bağnazlık ile DAIŞ, El Nusra, El Kaide gibilerinde temsil edilen İslami bağnazlık bir görülmelidir. Sadece onlar değil, dini bayraklı, milliyetçi soslu otokratik yönetimler de. Bilimselliği içermeyen her inanç, sapkınlıklara gebedir.

 

Son yılların belası

 

Ortadoğu’da dini sapkınlık canlı bir tehlike. Ama ABD’den Avrupa ülkelerine kadar Beyaz Adam ırkçılığının çok tehlikeli bir hal aldığı da gözönünde. Rusya’da Putin’inki dinsel temalarla süslü bir milliyetçilik. Trump’ın ABD’de iddiası o. Brexit, İngiliz emperyalist arogantlık ve özlemin ürünü. İngiliz, Müslümanlar kadar, Doğu Avrupa ülkelerinden gelen Hristiyanlara da tepkili.

Avrupa’da sağ popülizm adı altında bal gibi ırkçılık yükseliyor. Almanya ve Fransa’daki tehlike daha büyük, çünkü iki ülke Avrupa’nın yönünü belirliyorlar. Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu seçimleri var. Irkçıların güçleneceği bekleniyor. Önümüzdeki yakın yıllarda belirsizliğin artacağını tahmin etmek zor değil.

 

Sadece siyasal partiler değil, binlerce sapık gruplaşma var; internet grupları, dernek, lokal, spor kulüpleri... Yazıp çiziyor, etkinlik düzenliyor, ilişki kuruyor, birbirine destek sunuyor, örnek oluyorlar. Göçmen ve radikalizmle bir gösterilen Müslümanlar, kolay suistimal konusu ve saldırı hedefi.

 

Londra King’s College’den Alman anti-terör uzmanı Peter Neumann’ın yorumunu önemsiyorum. 22.07.2011’de Norveç’te İşçi Partisinin gençlik kampını basarak 69 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik ile Yeni Zelanda’da iki camide 50 kişinin katili Brenton Tarrant’ı kıyaslıyor. İkisi de ırkçı motifli diyor. Irkçı grupların gelişim ve ilişkilerine, birbirini etkileme otomatiğine dikkat çekiyor. Bu yapıdan çıkanların motif seçme, gerekçe yaratmada zorluk çekmediğini anlatıyor, hükümetleri ciddi önlemlere itiyor. İslami radikalizme endekslenmiş Batı için uyarı.

 

ABD iktidarı önemli faktör. Çünkü ABD, Avrupa düzeninin garantörüydü. Ama bu garantörlük sarsılıyor, sonuçları ağır olur. Avrupa güç getirmeyebilir. Demokrasiyi tehdit eden bir faktör, Putin. Bunlar iyinin alametleri değil. Avrupa’da çok sayıda Breivik ve Tarrant, tasmalarından salınmayı bekliyorlar.

 

 

Her namaz kılan Müslüman değildir

 

“Nerede Charlie Hebdo’ya gösterilen duyarlılık?” benzeri suçlamaların arkası gelmiyor. Devlet adamları başı çekiyor. İnsanı tepki başüstüne ama ortada net bir sahtekarlık var, olay suistimal ediliyor.

 

Neden İslam alemi ki? Gidin Tahran mollalarına sorun, Suudi ve diğer Körfez Sunni kral ve şeyhleri Müslümanlar mı? Ya da tersini. “Hayır” cevabını alacaksınız. Nedeni basit; İslami yorum çok farklı, İslam en çirkin milliyetçiliğin kılıfı olmuş.

 

Kültürel ortaklıktan bahsetmek daha doğru. Müslüman kabul edilen toplumların içinde sofu dindarlar, din tüccarları, part-time Müslümanlar, ateistler, ne ararsan var. Neden hepsinin adına konuşuyorsun? Müslümanların tepkisinden çok, insanı tepkiyi dillendirmek daha doğru değil midir?

 

“İslam aleminin lideri” iddiasına gelelim. Çok saçma. Böyle bir şey olamaz. Kendi içinde sınıf, inanç, kültürel ve ulusal çıkarlarla bölünmüş, düşman olmuş, çok rengi solmuş milyarlık bir topluluk. Kimse kimsenin lideri değildir. Zaten hangi delikte olduğu sır, resmi bir tanesi var: El Bağdadi. Bir ikincisine ne gerek var.

 

Planlı programlı bir suistimal var. Fırsat bu fırsat, kendini dayatıyor. Olayı çok iyi biliyorum, “ülke lideri”, “bölge lideri”, “alemin lideri”. Hadi oradan! İle de kendini sokuşturacak. Git intikam al. Kimden alacaksız? Gücün ancak masuma yeter.

Kürtlerin yanılgısı çok daha acı. Köylüleri, komşuları öldürülmüş, çıt yok, ama burada dolduruşa geliyor, pehlivanlığa soyunuyorlar, osuruk pehlivanı!

Charlie Hebdo yürüyüşlerini isteyenler! 10 Ekim 2015, Ankara’da barış mitingine saldıran DAIŞ katilleri, 107 masumu katlettiler. Yürüyüşü bırakın, devlet yas bile ilan etmedi. 1 Ocak 2017, İstanbul’da yeniyılı kutlayan çoğu İslam ülkelerinden 39 insan katledildi. Türk hükümeti es geçti. Halbuki o da bir ibadet. İsteyen kiliseyi, isteyen camiyi, isteyen diskoteyi tercih eder.

 

İki olayın acıları hep bizimle

 

Halepçe Soykırımının yıldönümü daha yeni. Olay olurken hiçbir Arap ülkesi protesto etmedi. Çünkü katil Araptı ve onların İslami, Kürdü öldürmeyi hak görüyor. Kürtlerin Müslüman olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Irak’la savaştaki İran olayı dünya komuoyuna yansıttı. O günleri iyi hatırlıyorum. Türk gazetecileri olayı dünyaya duyurdular, ama Türk hükümeti?

İkincisi, Roboski katliamıdır. 28 Aralık 2011’de Türk savaş uçakları, Kuzey-Güney Kürdistan sınırında 34 Kürt gencini hayvanlarıyla birlikte öldürdü. ABD Predatorları Güney’den, İsrail Heronları Kuzey’den resim aktardılar. Türk Genelkurmayı bilerek bombaladı. Heronlar Batman Havaalanından kalkıyordu. Batman’da JİTEM’e ait bir yerleşke, Heron uzmanlarının hizmetine verilmişti.

 

Katliam emrini şu üç kişi vermişti: Genelkurmay İstihbarat Başkanı Yaşar Güler (şimdiki Genelkurmay Başkanı), Genelkurmay 2’nci Başkanı Hulusi Akar (şimdiki Milli Savunma Bakanı) ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel (şimdi emekli). Ve de olayı yargılamayan siyasi otoritenin sorumluluğu. Kurban aileleri acı içinde kıvranır, adalet dilerken, katiller itibarlı insanlar gibi ortalıkta hava atıyorlar. Daha acısı; biz Kürtler korkudan katillere katil bile diyemiyoruz.

Kürtler artık Türkiye-Irak, Türkiye-İran, İran-Irak, Türkiye-Suriye sınırı demeyin. Kürt toprağıdır. İki tarafta akrabalar oturmakta. Ticaret kendi toprakları üzerinde ekonomik, kültürel, sosyal insani bir olay. Onlara saldıranlar, işgalci, katil ve canidirler. Yeni Zelanda katiline lanet! Peki Kürtleri katledenler? Kafatasçının katilin, bağnazın, sapığın, rengi, ırkı, dini olamaz.

 

İlginçtir biz bağnazlıktan en çok çekenler, ülkelerimizde fanatizminin siyaset olduğunu, kurumlaştığını ve pek çok ülkede fiili iktidar olduğunu unutuyoruz. Sözün kısası; DAIŞ’te parmağı olan, Brenton Tarrant’a karşı olamaz. Dilleri, renkleri farklı; özleri, eylemleri birdir.

 

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)