İran saldırısı ve müttefiklerin sessizliği gölgesinde Erbil
Erbil'e yönelik saldırının yankıları devam ediyor ama,aralarında ABD, İŞİD karşıtı uluslararası koalisyonun ve Türkiye'nin tavrı diğerlerine göre daha ilginç ki bunda, bölge ve Irak'taki genel durumun etkili olduğu açık. Bu konu ile ilgili cevaplanması gereken en önemli sorular ise şunlar olabilir:
1 - İran'ın balistik füze saldırısı sırasında ABD ve koalisyona ait füze savunma sistemleri neden sadece kendilerini için aktif edildi ve kendilerinden sadece birkaç kilometre uzaktaki sivilleri hedef alan füzeleri düşürmedi?
2 – Türkiye, İran’ın saldırısına karşı neden sessiz kalmayı tercih etti?
3 – Irak ne yapacak ve Erbil saldırısının mevcut hükümet üzerindeki etkisi ne olacak?
Birincisi: Biden yönetimi ve Koalisyonun tepkisi
En tartışmalı tavrılardan biri de elbette mevcut ABD yönetimin tavrıdır. Saldırının hemen ardından açıklama yapan ABD’li yetkililer, Amerikalırın ve hala inşaat halinde olan ABD konsolosluğunda herhangi bir can kaybı yaşamadığını belirtti. Sonraki tepkiler de aynı minvalde devam etti, ABD’nin bunu "pervasız bir saldırı" olarak nitelendirdiği ve halkın taleplerinin hayata geçirilmesi konusunda hem Irak hem de Kürdistan hükümetlerine destek vermeye devam edeceği belirtildi. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in Davos'ta Kürdistan Bölgesi Başbakanı ile yaptığı görüşmede farklı olarak söylediği, İran'ı bölgede yarattığı istikrarsızlıktan sorumlu tutmak için Irak ve diğerleriyle birlikte çalışacaklarını aktarması oldu. Gerçekte ABD'nin tutumu, saldırıyı "düşmanca bir davranış" olarak nitelendiren Irak hükümetinin tutumundan daha gerisindeydi .
İngiltere ve Fransa saldırıyı şiddetle konadı ancak asıl soru, ABD ve koalisyona ait hava savunma sistemlerinin neden sadece kendilerini korumak için kullanıldığı ve yalnızca altı kilometre ötedeki sivilleri korumak için kullanılmadığıyla ilgili. Oysa Patriot füze savunma sistemi 100 kilometreden fazla bir menzil içerisindeki saldırılara cevap verebilme kapasitesine sahip. ABD, 2020'de İran'ın Ayn el-Esad askeri üssüne yönelik balistik füze saldırısının ardından üç Patriot, C-RAM ve Avenger füze savunma sistemini Ayn el-Esad ve Erbil havalimanlarına yerleştirdi. Ancak İran saldırısı sırasında sivilleri korumak için kullanılmaması, ABD'nin sistemi Erbil’e yerleştirirken bir tarafa ya da ülkeye sadece kendi üssllerini korumak için kullanacağına dair söz verip vermediği sorusunu gündeme getiriyor. Unutmayalım ki ABD Silahlı Kuvvetler Komitesi geçen yılın ortalarında Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Don Bacon'un 2024 savunma bütçesinde değişiklik yapılarak Kürdistan Bölgesi’ne hava savunma sistemi sağlanması yönündeki önerisine destek verince İran, Irak'tan izahat istemişti.
Bir diğer nokta ise Mart 2022'de İran'ın Erbil’de Şeyh Baz'ın evine düzenlediği balistik füze saldırısının ardından ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan, şehirlerini koruyacak füze savunma sistemleri sağlamak için Irak ve Kürdistan Bölgesi hükümetleriyle istişarede bulunduklarını açıklamasıydı. Üzerinden iki yıl geçmesine rağmen bir şey yapılmadı, İran bir kez daha saldırı düzenledi ve sistemin teslim alınmasına ilişkin henüz herhangi bir takvim yok. Füze savunma sisteminin teslimatındaki aksaklığın Biden'ın İran'a yönelik politikalarından mı, yoksa Irak'ın bunu istemediğinden mi kaynaklandığı belli değil.
Biden yönetiminin politikasına rağmen ABD Kongresi hala sistemin Kürdistan Bölgesi’ne yerleştirilmesini destekliyor. Ama Peşmerge ve Irak ordusunun bu sistemin kurulup kullanılması konusunda eğitilmesi sürecini de göz önünde bulundurursak, bu konu en azından önümüzdeki altı ay boyunca da kağıt üzerinde kalacağını söyleyebiliriz. Bu da bölgedeki durum ve İran'ın politikaları göz önüne alındığında uzun bir süreci işaret ediyor.
Elbette Kürdistan Bölgesi'nde Amerikalı olmayanlara yönelik saldırılara yanıt vermeme politikası, ABD'nin 1990'lı yıllarda Kürtler için büyük önem taşıyan insani müdahalesi ve IŞİD'e karşı savaş sırasındaki politikası ile ters düşüyor. Ancak mevcut Washington yönetiminin tutumu bu politikanın değişip değişmediği sorusunu akıllara getiriyor. Elbette drone saldırılarının artması nedeniyle ABD'nin her saldırıya karşılık vermesi beklenemez. Ancak daha yüksek seviyede askeri tehdit içeren stratejik balistik füze saldırısına yanıt verilmesi daha farklı bir durumdur.
İkincisi: Türkiye’nin tavrı
Erbil’e yönelik saldırdan iki gün sonra en ilginç tepkilerden biri de Türkiye'den geldi. Açıklama, İran ve Pakistan’ın karşılıklı birbirlerinin topraklarına yönelik saldırısının ardından yapıldı. Irak, Pakistan ve İran'a itidal çağrısı yapılan açıklamada, sorunların diyalog yoluyla çözülmesi istendi. İran’da muhafazakarlara yakın medya simaları, Erbil’e yönelik saldırının gerçekleştiği gece aynı anda İdlib’de Heyet Tahrir el-Şam ve Doğu Türkistan örgütünün karargahlarına yönelik saldırıların Türkiye’ye de bir mesaj olduğu yorumunu yaptı. Belki abartı olabilir ama bugün Ankara'nın Irak'ta büyük ekonomik ve siyasi söz hakkına sahip olduğu tek yer olan Erbil'e yapılan saldırı karşısında Türkiye'nin isteksizliği ilginç. Ağustos 2023'te Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Erbil'i ziyaret ettiğinde görüşmelerin trafiği ile, Erbil'le derin dostluğunu sergilemişti.
Büyük ihtimalle Türkiye, Gazze savaşı nedeniyle İran'a karşı bir politika izlemek istemiyor. Hatta Türkiye, Kızıldeniz'deki ABD ve İngiliz saldırılarına karşı Husi politikasını bile destekledi. İran'ın Erbil'e saldırmasının bahanesi Mossad karargâhının varlığıydı ki bugün Türkiye de artık onlarla sorun yaşıyor. Bu yüzden bazıları sessizliğin sebebi olayın ayrıntılarını anlamak için olduğunu söyleyebilir. Ancak içinde kadın ve çocukların bulunduğu bir evin hedef alındığı ortaya çıktıktan ve Türkiye’nin Erbil Başkonsolosunun Peşrew Dizayi’yi tanıdığını, çok üzüldüğünü söylemesinden sonra da bir değişiklik olmadı.
Daha büyük sebep, Türkiye'nin bir yandan Yunanistan'ın silahlanmasıyla yaşadığı sorunla karşı karşıya olması, öte yandan ABD'nin henüz F-16'ları vermemiş olması ya da Almanya'yı Eurofighter vermeye ikna edememiş olması gibi görünüyor. Bunu Yunanistan ile güç dengesinin bozulmasının bir nedeni olarak görüyor. Yani İsrail'le sorunlar yaşarken be Yunanistan ile askeri denge sıkıntısı içindeyken, Türkiye İran'la ilişkilerine zarar vermek istemeyebilir. Bir diğer nokta ise Türkiye'nin PKK ya yönelik askeri operasyonlarıyla ilgili olabilir.
2020 yılında İran'ın o zamanki Irak Büyükelçisi İrec Mescidi, Türkiye'nin Duhok’ta Gare Dağı'na yönelik operasyonuna tepki gösterdi. 2021 yılında birçok Iraklı Şii grup Kürdistan Bölgesi'ndeki Türk askeri üssüne ve operasyonlarına karşıydı ancak Sudani hükümetinin kurulmasından sonra protestolar ve silahlı grupların Zelkan'daki Türk askeri üssüne yönelik saldırılarının sayısı da azaldı. Türkiye, 2022'den bu yana Süleymaniye bölgesinde PKKnın orta kademe düzeyindeki kadrolarına yönelik saldırılarını yoğunlaştırırken, İran da bu tarihten bu yana Erbil’e yönelik üçüncü kez balistik füze saldırısı düzenledi. Türkiye’nin İran'ın Erbil'e saldırısına tepki göstermesinin altında İran'ın da bir biçimde Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi ve Süleymaniye bölgesine yönelik saldırılarına beklenmedik bir tepki vermesini hesapladığı öngörülebilir. Kaldı ki önümüzdeki dönemde bu operasyonların Duhok sınırları içerisindeki Matin Dağı ile Erbil sınırları içerisindeki Şirin Dağı arasında Zap ve Balinda gibi iki önemli vadiyi kapsayan 50 kilometreyi alan bir hat boyunca yoğunlaşması öngörülüyor.
Üçüncüsü: Irak’ın tavrı
Her ne kadar Irak'ın İran saldırısına karşı resmi söylemi artık yumuşasa da, başlangıçta "düşmanca saldırı", "misilleme" gibi terimler kullanıldı ve İran'ın hedef alınan evin Mossad karargâhı olduğu yönündeki resmi söylemi reddedildi. Bu İran'ı büyük bir sıkıntıya sürükledi ve halk arasında protestolara neden oldu. Erbil'e yönelik saldırı ve son olarak Ayn el-Esad'a düzenlenen füze saldırısının ardından Fuad Hüseyin, Kasım el-Araci ve Yahya Resul gibi siyasi ve askeri yetkililer Irak’ta İran destekli grupların suçlama ve eleştirilerine maruz kaldıkları. Bunun üzerine hükümet kamuoyunu açık şekilde etkilediği için askeri yetkili ve danışmanların açıklama yapmasını yasakladı. Irak'ın tepkilerinin İran'a hukuki, siyasi veya ekonomik sonuçlarının büyük olması beklenmiyor ancak bu, 2019 Ekim protestolarından bu yana İran'ın Irak'taki imajına vurulan ikinci yıkıcı darbe oldu.
Erbil saldırısı, söylenenin aksine, Sudani’nin görevden alınma ihtimalini azalttı. Çünkü tam da bu dönemde başbakanın görevden alınması, hükümeti oluşturan partiler arasında ve Koordinasyon Çerçevesi içerisinde yeni bir gerginliğe yol açabilir. Özellikle de Erbil ile Bağdat arasındaki sorunların ve yine Irak parlamento başkanlığı görevi üzerinde Halbusi ile Maliki arasındaki çelişkinin devam ettiği bir süreçte. Ayrıca Maliki ve Abadi'den sonra ABD ve dış dünyanın anlaşabileceği Koordinasyon Çerçevesi içerisindeki ender yetkililerden biri Sudani olabilir. Bu, hükümetin ABD'nin çekilmesini talep ettiği bir dönemde Koordinasyon Çerçevesi açısından önemlidir. Elbette Dışişleri Bakanı ya da Yahya Resul gibi diğer kişiler üzerindeki baskı dahada artabilir. Elbette bütçe kartı ve iç politika gerginliği kızıştırarak, Kürdistan Bölgesi'ndeki tepkilerini de azaltmaya çalışacaklar.
Sonuç
Kürdistan Bölgesi, Mossad merkezi diye görülen şüpheli herhangi bir yeri istedikleri anda, ansızın gelip araştırmak için Bağdat'a yardım etmeye hazır olduğunu ifade ederek, yapılan tüm propagandaları çürüttü. Aslında eğer Tahran, saldırıyı Mossad’a gerçekleştirdiği konusunda ısrar ediyorsa ve buna inanıyorsa bu, son dönemde ordu komutanlarının öldürülmesi, İran içindeki bombalı saldırılar ve Erbil hakkında yanlış bilgi verilmesi de dahil olmak üzere ülke açısından yaşanan bir dizi istihbarat başarısızlığının göstergesidir.
İran'ın bunu füze kabiliyetini ve gücünü göstermek için yaptığı söylemleri propaganda makinesinin bir parçasıdır. Aksi halde İran'ın İsrail'i vurabilecek uzun menzilli füzelere sahip olduğunu tüm dünya biliyorken Erbil gibi bir yerde bu gücü sergilemesine ne itihacı var ki? Konunun güç gösterisi olduğu söylense bile, uluslararası ilişkilerde ve Doğu toplumunun geleneksel ilişkilerinde, ayrıca kutsal dini hukuklarına göre bile, kendisi ile aynı güçte olmayan, ve savaş tarafı olmayan birisine böyle şiddet göstermenin haklı ve gurur verici bir yanı olamaz.
Aslında İran'ın sadece Kürdistan'a değil Pakistan'a yönelik saldırıları da Tahranlı yetkililerin beklediği etkiyi yaratmadı. Pakistan hızlı bir şekilde ve olduğu gibi karşılık verdi. Hatta İran'ın açıklamasının kopyasıymış gibi bir de açıklama yaptı ve Tahran'ın saldırı için öne sürdüğü mazeretlerin aynısını sıraladı. Elbette Irak ve Kürdistan Bölgesi, nükleer güce ve büyük bir orduya sahip olan Pakistan ile kıyaslanamaz. Ama Erbil saldırısı Irak kamuoyunu ve kurumsal tepkiyi de ikiye böldü ancak İran açısından bu tepkiler beklenmedikti. Kürdistan Bölgesi için ilginç olan ise müttefiklerinin farklı olması beklenen tepkisiydi ki, bu da çok yönlü bir yorumu gerektiriyor.