Teknokrat hükümet mi köle bir kabine mi?

21-10-2018
Arif Qurbanî
Etiketler Bağdat Irak Kürdistan Şii
A+ A-

Irak devletinin kurulduğu 1921 yılından Saddam’ın devrildiği 2003 yılına kadar bu ülkede mezhebi farklılıkları nedeniyle arka plana itilen ve sunnilerin buyunduruğu altında kalan şiiler, Yeni Irak’ta iktidar olma olanağı elde ettikten sonra çok kısa zamanda devletin tüm hücrelerini kontrol etmeyi başardı.

 

Ancak şiiler iktidarı tamamen kontrol etmek için ellerinde bulunan programın hepsini uygulamış değiller. Bunun sebebi, ülkedeki iktidar renginin tamamen şii görünümlü olmasını kamufle etmek değil, bu yolda belirledikleri stratejik amacın aşamalarını hayata geçirme gayesinden kaynaklanıyor.

 

Şimdi iktidarın temel stünları ellerinde olmasına ve diğer bileşenlerin yönetime katılmalarında dengesizlik olmasına rağmen ülkenin egemenliğini tamamen ele geçirme eğilimindediler.

 

Geçtiğimiz yıllarda defalarca üst düzey şii siyasetçiler böyle bir hayalleri olduğunu ve bunun için çalıştıklarını Kürt ve sunni siyasetçilerin kulağına fısıldamıştır. Ancak henüz İran gibi devletin kimliğini tamamen şiileştirecek aşamaya gelmiş değiller. Ayrıca Irak’taki Kürt ve sunnilerin ülkenin yönetimindeki rölü ve konumu İran’daki kıvamda değil.  

 

Irak’taki IŞİD işgali ve sonuçları, yine Erbil ile Bağdat arasındaki çelişkilerin derinleşmesinin ardından Kürdistan’ın referanduma gitmesi, 16 Ekim Kerkük olaylarının arından yaşanması, özellikle de ABD’nin İran’la olan nükleer anlaşmasından çekilmesi ile birlikte Irak’ta oluşan yeni konjoktür, şiilerin çoğunluk hükümeti kurmalarını engellese de bu durum amaçlarından tamamen vazgeçtikleri anlamını taşımıyor.

 

Şiiler bu aşamada tam da bu deyimin gereklerini yerine getiriyor; “bu süreçte amaçların gerçekleşmiyorsa vazgeçme, amaca ulaşan yöntemlerini değişitir.”

 

Mevcut durumda Irak’ta gözlenen durum, şiilerin elde etmek istedikleri çoğunluk yönetimine ulaşabilmek için yöntem değişikliğidir fakat görünürde farklı bir tablo yansıtılmaya çalışılıyor. Şiilerin perde arkasından parlamento başkanı ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile yeni kabinenin kurulması aşamasında işlediği mekanizma tam da bu amaçlarına hizmet ediyor. 

 

Bu aşamada çoğunlukçu bir hükümet kurmaları önünde bazı engeller var ve böyle bir adım şii hükümete karşı düşmanlıkları arttırır. Ne var ki işledikleri mekanizma sunni ve Kürtlere karşı kendilerine siyasi bir boçluk da sağlıyor. Böylelikle Kürt ve sunni güçler içersinde şiilere bağımlı isimlerin ön plana çıkması ve asıl karakterlerin gözardı edilmesi işi de kolaylaşıyor. 

 

Şimdi bakın, tüm şii siyasiler, dini merciler ve hatta yasal merkezler yeni hükümetin inşası için işlenen bu mekanizmaya karşı sessiz durumda. Yasalara göre seçimin galibi veya en büyük koalisyonu oluşturan tarafın yeni hükümeti kurmakla görevlednirilmesi gerekiyor.

 

Fakat mevcut durumda izlenen yol tamamıyla anayasaya aykırı işliyor.  Ne seçimin galibi yeni hükümeti kurması için birini görevlendirmiş, ne de parlamentoda çoğunluğu sağlayabilecek bir koalisyon kurulmuş. Hükümeti kurmakla görevlendirilen kişi ise parlamentoda ne bir grup ne de bir sandalye sahibi.

 

Bu sürecin asıl amacı seçim sonuçları üzerinden bir hükümet kurmak değil. Aynı zamanda Kürt ve sunnilerin de kendi etnik kimliklerinin temsilcileri olarak hükümete katılmalarını engellemektir.

 

O zaman soru şu; niçin seçim yapıldı? Dünyanın neresinde böyle bir model var, nerede seçimin galipleri hükümet kurma veya hükümete katılma hakkından muaf oluyor? Bu nasıl bir modeldir ki “teknokrat” bahanesiyle ortaklık ilkelerinden uzak, diğer bileşenler içersinden kendi mizacına uygun adaylardan seçilen kişilerle makamlar doldurulsun? Bu durum, bu aşamada çoğunlukçu iktidar erki için köle bir kabine kurma isteminden başka bir anlam taşımıyor.  

 

Adil Abdülmehdi diğer tüm şii siyasetçilerden daha dengeli, aydın görüşlü ve diyaloga açık bir kişiktir. Bir çoğundan daha fazla başbakanlık için uygun biridir. Geriden kalan 15 yıl içersinde sergilediği tavır ve izlediği siyaset bir tarafa bağımlı olmadığını göstermiştir. Dolayısıyla kendisini Irak’taki diğer bileşenleri ezme amacı taşıyan bu şüpheli oyuna alet etmemeliydi.

 

Şiilerin arka bahçesinde oynanan oyun, Kürt ve sunnilerin aşına su katmak ve siyasilerini köleleştirmekten başka birşey değil. Yarın öbür gün bu iki bileşenden kabineye girecek isimler açık ki hiç bir siyasi kütle veya partiden seçilmemiş, halkına bağlı olmayan kişilerden oluşacak ve onları tombaladan seçenler için birer robot olacaklar.  

 

Amaçları, önümüzdeki dört yıllık dönemde bu rehineleşmiş karakterler üzerinden sunnileri daha fazla arka plana itmek, ellerinden gelirse Kürdistan Bölgesi’nin anayasal statüsünü ortadan kaldırmaktır.

 

Bir düşünün; hiç bir Kürt siyasi partiye üye olmayan, seçimle belirlenmeyen, sadece e-mail üzerinden gönderdiği süslü püslü bir özgeçmiş göndererek seçilen biri bakan olan birinden Kürdistan halkının hak ve talepleri konusunda ne yapması beklenebilir ki? Kürtlerin isteği ve seçimiyle oraya gitmeyen biri kendisini neden Kürtlere borçlu hissetsin ki? O ancak kendisini o makama getirenlere karşı sorumlu ve borçlu olur. Bu durum sunniler için de geçerli. Bence bu kişiler şiilerin çıkarları düşünülmeden belirlenen kişiler olmayacak.

 

Bu yüzden Irak’taki siyasi sürece katılan Kürdistanlı tarafların en azından Kürdistan Bölgesi’nin Bağdat’taki payını göz önünde bulundurarak bu mekanizmayı Kabul etmemelidir. Kürtlerin Irak’taki yeri ve konumu gözetilerek tüm makamlardaki payı belirlenmeli ve Kürtler tüm makamlar için kendi temsilcilerini belirleyebilmelidir. Başkalarının kendi gönlüne göre, kendi çıkarlarına hizmet eden kişileri Kürtler adına temsilci veya yönetici seçmesine izin verilmemelidir.

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli