Körfez savaşında CNN, Afganistan'da Al Jazzeera IŞİD savaşında ise Rûdaw
Geçtiğimiz son 30 yılda bölgede (Ortadoğu) üç ayrı savaş yaşandı. 1990'ların başında ‘Körfez savaşı’ 2000 yılların başında Afganistan savaşı ve geçtiğimiz son birkaç yılda ise IŞİD savaşı yaşandı. Körfez savaşında ilk kez CNN savaş görüntülerini ekranlara taşıdı ve herkes evinde izledi. Afganistan savaşında aynı şekilde Al Jazzira televizyonu kendini dünyaya tanıtmayı başardı. IŞİD savaşında ise Rûdaw Medya Gurubu hem kendi markasını hem de Kürtlerin sesini bütün dünyaya taşımayı başardı. Bu hikâyeler nasıl yaşandı?
Körfez savaşının (1990-1991) başlamasıyla birlikte ABD merkezli CNN televizyonu uluslararası bir kanalı olarak ön plana çıkarak dünya medyasına şu ana kadar bu şekilde anılmaktadır. CNN’nin gelişmeleri Bağdat’ta bir otel odasından canlı yayından aktarması o dönemdeki insanların aklından silinmeyen anılardan biri olarak hatıralara kazındı. O dönemde CNN 24 saat yayın yapıyordu. CNN savaş haberleri yayınlayarak ABD açısından televizyonun etkisini ve nüfuzunu bütün dünyaya özellikle de Ortadoğu ülkelerine göstermiş oldu.
CNN yayınlarının halkın üstündeki etkisini gören Suudi yetkililer CNN yayın çizgisinde Arapça yayın yapan bir medya kuruluşu açmaya karar verdiler. O dönem MBC yayın hayatın başlamış oldu. Suudi Arabistan Yönetimi bir çok Amerikalı ve Avrupalı gazeteciyi işe alarak CNN’nin Arapça versiyonunu istiyoruz dediler. Ancak Suudi yönetiminin hegemonyası hiçbir zaman MBC’nin CNN kadar bölgede etkili olmasına müsaade etmedi. 1994 yılında BBC radyo yayınlarında 14 bin dileyicisi vardı, kanal yönetimi Suudi Arabistan’ın fonuyla BBC’nin Arapça yayınına başlamasına karar verdiler. Fakat bu fikirde başarılı olmadı ve proje başlamadan sonlandı. Çok basit bir nedenden dolayı proje başarılı olmadı, Suudi Arabistan yetkilileri BBC’deki gazetecilerin, kendi gazetecilik ilkeleri kapsamında çalışmalarına müsaade etmediler. Katar yönetimi bu fırsatı değerlendirerek BBC’deki timi ülkesine götürülerek Al Jazeera 1996 yılında doğdu. Böylece ikinci dönem başladı.
O dönemde çok önemli ve büyük olaylar yaşandı kısa bir sürede Al Jazeera rahatlıkla Arap ülkelerin sınırlarını aşarak dünya medya kuruluşlarının dikkatini ve ilgisini çekmeyi başardı. 1 Milyondan az nüfusu olan Katar gibi bir ülkenin uyudu kanalı bütün Arap ülkelerinin evine konuk olarak milyonlara ulaştı. Bütün Arap ülkeleri Al Jazeera gibi bir medya kuruluşlarının olmasını arzuladı ve halen arzuluyor. Ancak şu ana kadar kimse onların yaptığını başaramadı. Bunun altında yatan neden maddi imkân değildi, gazetecilerin yayın politikalarının önüne geçerek buna engel oldular. Al Jazeera’yı başarılı kılan şey maddi imkân değildi, Arapça yayın yapmaya başlayan profesyonel ve prensiplerine bağlı BBC gazeteciler idi.
Al Jazeera televizyonu 2001 Afganistan savaşında bölgenin bir numaralı haber kaynağıydı, körfez savaşı CNN’i Amerikan medyasında çığır açarak dünyaya tanıttığı gibi Al Jazeera’da Afganistan savaşında birçok konuda kaynak haline geldi. Özellikle Usame Bin Ladin’in ses kayıtlarıyla El Kaide’ye ait bazı videoları yayınlayarak gündem olmuştu.
Üçüncü süreç ise ne mutlu ki (Medya açısından) bu başarı Kürtlerin payına düştü. 2014-2017 yılları arasında süren IŞİD savaşında Rûdaw Medya Gurubu sadece Kürtlerin değil bütün dünyadaki medya kuruluşlarının haber kaynağı olmayı başardı. Körfez savaşında CNN yaptığı canlı yayınlarıyla, Afganistan savaşında Al Jazeera’nın yayınladığı Binladin’in ses kayıtlarıyla Rûdaw ise IŞİD savaşında Peşmergenin ön cephelerden mücadelesini yaptığı canlı yayınlarıyla izleyicisine ulaştırdı, bunula birlikte göçzedelerin yaşadıkları zorlu hayatı yaptığı canlı yayınlar ve sosyal medya paylaşımlarıyla sosyal medya ve dijitalleşme dünyasında kendi adını duyurmaya başladı.
Körfez savaşında CNN’in ABD’nin görüşünü, Afganistan savaşında Al Jazeera’nın Katar ve Sünnilerin görüşünü yansıttığı gibi, IŞİD’ savaşında Rûdaw Kürtlerin medya kuruluşu olarak Kürtlerin perspektifinde savaşı dünyaya servis etmeyi başardı. Bu gelişme insani olarak çok önemliydi çünkü bu sayede ülkeler mülteci ve göçzedeler yardım eli uzattı. Öte yandan Kürtlerin dünyanın en büyük “Terörist” örgütle savaştığını dünyaya gösterdi. Savaş cephelerinde canlı yayın için gereken ihtiyaçlar, profesyonel çalışan kadrosunun eğitimli bir şekilde hazırlanması, olayları dünyaya servis etme konusundaki bilgisi Rûdaw’ı bölgedeki ve dünyadaki medya kuruluşlarından ayıran özellikleriydi. Önemli hususlar bunula da sınırlı değildi, Rûdaw’ın dünya genelindeki muhabirleri dünya liderlerinin toplantısına katılıyor başkanlardan demeç alıyordu bu adımlarda Rûdaw’ın prestijini daha da artırdı. Rûdaw Medya grubu, Güney ve Rojava’daki Kürtlerin istek ve taleplerini çok iyi bir şekilde Washington, New York ve Moskova gibi dünyanın karar merkezlerine ulaştrmayı başardı.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)