Referandum ve Kerkük travması
Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani, 2015 Mayıs’ında siyasi parti ve azınlık temsilcileriyle yaptığı toplantıda, “Eğer desteklerseniz, yanımda olursanız ve aranızdaki çelişkileri çözerseniz, hemen bugün bağımsızlık ilanına hazırım” demişti. Mesud Barzani, 25 Eylül bağımsızlık referandumuna bu birlikteliğin önemli ölçüde sağlanmış olduğu kanaatiyle adım attı.
Bu arada uluslararası toplumun bağımsızlık referandumuna karşıt tavrı, Kürtlerde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bunun nedeni IŞİD ile mücadelede Kürdistan’a verilen desteğin bağımsızlığa verilen destek şeklinde okunmasıydı.
Kürdistanlıların yüzde 93 ile bağımsızlığa ‘Evet’ demeleri, bu hayal kırıklığını önemli ölçüde ortadan kaldırdı. Çünkü Kürdistanlı siyasal güçler, ne pahasına olursa olsun parti, grup ve şahsi çıkarlarını bağımsızlığın üstünde tutmama yönünde irade beyan etmişlerdi. Tersi bir durum Kürdistan’ın bağımsızlığı yolunda ortaya çıkan tarihi fırsatın kaçırılması anlamına geliyordu. Ancak ortak irade ve birlik ile bu zorlu ve riskli süreç aşılabilir, Kürdistanlılar kendi geleceklerini belirleyebilirlerdi.
Bağımsızlık sürecinde tehlikenin en büyüğü, Kürtlerin kendilerinin süreci sabote etmeleriydi. Bu uyarı ve tehlike farklı çevreler tarafından sıklıkla dile getirildi. Ve sonuçta korkulanlar oldu.
Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) içinde, başını Talabani ailesinin fertlerinin çektiği bir grubun Bağdat ve Tahran ile anlaşması sonucu, başta Kerkük olmak üzere birçok stratejik bölge, İran destekli Heşdi Şabi milisleri ile Irak askeri güçlerine bırakılmasına yol açtı. Oysa bu bölgeler, Kürdistan’ın coğrafi sınırları içinde kalan ama 2005’te Kürdistan idaresine verilmeyen, 2014’te ise IŞİD işgalinden peşmerge tarafından kurtarılan ve Kürdistan Bölgesi Hükümeti’ne bağlanan bölgelerdi.
Uluslararası toplumun özellikle ABD’nin “Referandumu tanımıyoruz” tavrı, başta Irak, İran ve Türkiye olmak üzere Kürdistan’a karşı yaptırım ve hamlelerin serbestçe yapılmasının yolunu açtı. ABD, bir anlamda Irak’ta kendi yol haritası dışına çıkan Kürdistan yönetimine, ortaya çıkabilecek sonuçlara katlanmak zorundasınız diyerek tavır koydu.
Tahran ve Ankara, Bağdat’ı referans göstererek Erbil’e yaptırımlara başladı. Referandum öncesi ve sonrası özellikle tarihsel olarak İran ile jeopolitik bağı olan KYB, Tahran ve Bağdat tarafından yakın markaja alındı.
Referandum tarihinin açıklanmasının ardından KYB lideri Celal Talabani ve bir grup partili, geçtiğimiz Temmuz ayı içinde Tahran’a davet edildiler. Celal Talabani, hasta haliyle ve sağlık durumu müsaade etmediği halde Tahran’a götürüldü ve üst düzey İranlı yetkililerle görüşüldü. Görüşmenin ardından basına yansıyanlar, KYB’nin bağımsızlık referandumunu desteklediği ve geri adım atmayacakları yönünde idi.
ABD Başkanı Donald Trump'ın IŞİD'le Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk, referandumdan bir hafta önce Süleymaniye’de, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Douglas Silliman ve Erbil Başkonsolosu Ken Gross ile birlikte KYB Politbüro Üyesi ve Celal Talabani’nin eşi Hero İbrahim Ahmed, oğlu Bafıl Talabani ve Lahur Şeyh Cengi ile görüştü. Görüşmeye ilişkin basına bir açıklama yapılmadı. McGurk’ün, Kürdistan bağımsızlık referandumuna ABD’nin kesinlikle karşı olduğu ve bu konuda destek istediği tahmini zor olmayan bir yorum olsa gerek. ABD adına yapılan bu görüşme, KYB içindeki referandum karşıtı grubu cesaretlendirdi.
Celal Talabani’nin cenaze merasimine üst düzeyde katılan devletlerin başında İran geldi. İran, cenaze töreninde Dışişleri Bakanı Cevad Zarif tarafından temsil edildi. Bu arada İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat, Süleymaniye arasında mekik dokuduğu biliniyor. Kasım Süleymani’nin bir kısım KYB yetkililerinin eşliğinde Talabani'nin mezarını ziyaret ederek, dua edip anı defterini imzaladığı sosyal medyada da yer aldı.
Referanduma üç gün kala Celal Talabani’nin oğlu Bafıl Talabani’nin, bağımsızlık referandumunun erteleneceğine dair açıklaması KYB basınında yer aldı. Ancak açıklama kısa bir süre sonra yayından kaldırıldı. Bafıl Talabani, söz konusu açıklamanın kendisine ait olmadığını ve bu iddianın asılsız olduğunu duyurdu.
Ayrıca Kerkük Valisi Necmeddin Kerim, “Kerkük saldırısından bir gün önce Bafıl Talabani, Lahur ve Aras Şeyh Cengi’nin Kasım Süleymani'nin Özel Temsilcisi ile yanına gelip kendisine saldırdıklarını, tutumundan vazgeçmesini, aksi halde olacaklardan sorumlu olmadıklarını söylediklerini” basına yaptığı açıklamayla aktardı.
Dokan toplantısı anlaşmadan vazgeçirmek içindi
Bu olayların ardından Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve KYB politbüroları Süleymaniye’nin Dokan ilçesinde Irak'ın Kürt Cumhurbaşkanı Fuat Masum ve Mesud Barzani başkanlığında bir araya geldi. Toplantıya, Başbakan Neçirvan Barzani, Celal Talabani'nin eşi Hero İbrahim Ahmed ve KYB Genel Sekreter Yardımcısı Kosret Resul gibi önemli isimler katıldı. Beş saat süren Dokan toplantısında beş maddelik bir protokol imzalandı.
Toplantının ardından Mesud Barzani'nin Başdanışmanı Hemin Hewrami, sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden şu mesajı paylaştı:
"Dokan’da KDP ve KYB arasında gerçekleşen toplantı sona erdi. Tüm baskılara rağmen ulusal birliğimizi pekiştirmek adına iyi haber: Bölgede mevcut açmaza barışçıl bir çözüm getirmeye hazırız. Askeri seçeneği reddediyoruz ama kendimizi savunmaya hazırız. Ne KYB ne de KDP tarafından Bağdat ile tek taraflı hiçbir müzakere yapılmayacak. Eğer Bağdat ile herhangi bir müzakere olacaksa tüm Kürdistan’ı temsil eden ortak bir delegasyon tarafından yapılacak. KDP ve KYB referandum sonucunun geçersiz sayılması için yapılan tüm talep ve ön koşulları reddeder."
Bu açıklamanın satır arasında yer alan “Ne KYB ne de KDP tarafından Bağdat ile tek taraflı hiçbir müzakere yapılmayacak” ifadesi, KYB’ye bağlı bir kısım peşmerge birliklerinin mevzilerini neden terk ettikleri ve neden Kerkük’ün düştüğü hakkında ip uçlarını vermektedir. Dokan toplantısına katılan heyetler, KYB içinde bir grubun Bağdat veya onun hamisi Tahran ile tek taraflı görüşme yaptığı, bundan geri adım atılmaları için bu gruba baskı yapıldığı ve toplantının bunun için düzenlendiği anlaşılıyor.
Kısaca saldırıdan bir gün önce Mesud Barzani de dahil olmak üzere KDP ve YNK üst düzey yöneticileri, söz konusu grubun Bağdat ile anlaştığını, görüşmenin bu anlaşmadan vazgeçmeleri için yapıldığını işaret etmektedir.
Öte yandan KYB 70. Peşmerge Birliği Komutanı ve Politbüro Üyesi Şêx Cafer Şêx Mustafa’nın basın mensuplarına, peşmergelere çekilme emrini kendisinin verdiğini, Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’nin peşmergelerin Kerkük’ten çekilme olayından haberinin olmadığını söylemesi şu yoruma neden olabilir:
“KYB içindeki ‘işbirlikçi’ grup Bağdat ile anlaştı ama anlaşmanın içeriğinin detaylar ile sahada doğuracağı sonuç tahmin edilemedi.”
Kuşatmanın sürdüğü, siyasal diyaloğun olmadığı bir ortamda, karşıdan gelecek hamlenin, askeri hamle olacağını anlamak için uzman bir askeri analist olmaya gerek yok. Ayrıca Şêx Cafer Şêx Mustafa, çekilme emrinin kendisi tarafından verildiğini söylüyor. Ama neden tek başına bu kararı aldığını veya kimden emir aldığını detaylandırmıyor. Öte yandan KDP peşmergelerinin bulunduğu Şengal ve Mahmur’a neden direniş göstermeden Haşdi Şabi milislerinin girdiği sorusu da cevapsız, ortada durmaktadır. “Kerkük’te çekilen ve direniş gösteren peşmerge birlikleri arasında meydana gelecek çatışma, kardeş kanının dökülmesine neden olabilirdi” gerekçesi Şengal ve Mahmur için de geçerli midir?
Kerkük’ün Heşdi Şabi tarafından ele geçirilmesinden sonra, Barzani yazılı yaptığı açıklamada, “Kerkük'te yaşananlar, Kürdistan'daki bir siyasi partinin içerisindeki birkaç kişinin tek taraflı olarak aldıkları kararlar sonucu olmuştur” belirlemesinde bulundu.
Barzani, yapılanları “ihanet” kavramını kullanmadan ifade etmiştir. KYB Genel Sekreter Birinci Yardımcısı Kosret Resul ise, yaptığı yazılı açıklamada, KYB içinde olup bitenleri “ihanet” olarak nitelemiştir.
Elbette süreç içinde tüm gerçekler ortaya çıkacaktır. Yenilgide sorumlulukları ve eksiklikleri olanların tarih önünde hesap vermeleri gerekir. Tüm bu ihanet ve sırttan hançerlemenin temelinde yatan, siyasi ve ekonomik grup çıkarlar ile ihtiraslardır. Bugün bunun ideolojik kılıfı Irakçılık, yarın ise başka bir ideolojik kılıfta ortaya çıkabilir.
Bir ülkede A’dan Z’ye tüm toplumun aynı fikir ve davranış hali içinde olması elbette düşünülemez. Referandumun alınış kararına ve zamanlamasına itiraz, şüphesiz demokratik bir hak ve tavırdır. Ama ortaya çıkan bir iradeyi, gizli anlaşmalar ve angajmanlarla sabote etmek ihanet değil de nedir?
Tarihten gelen ama aşılamayan Celalicilik ve Barzanicilik çekişmesi bunun en bariz göstergesidir. Bundan dolayı Kürdistan’da idari kurumlar kurumsallaşacağına aileler “kurumsallaşmıştır.” Peşmergenin partilerin bünyesinden çıkarılarak tek bir merkezi otoritede ordulaşması gerekirken, birkaç partiye bağlı ama aynı parti içinde bile farklı kliklerin denetiminde olan peşmerge birliklerinin olduğu, Kerkük olayı ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu durum tespiti, sadece KYB için değil, KDP için de geçerlidir. Mesud Barzani sonrası KDP’nin de böyle olumsuz bir deneyim yaşamamasının garantisi nedir?
Kürdistan yönetimine yapılan dostça eleştirilerde hep şunun altı çizilmiştir. “Kurtuluşunuz demokratik, çoğulcu ve şeffaf bir yapıya dönüşürse gerçekleşir. Irak’ı, Sudan’ı ve Liberya’yı çöküşe götüren, demokrasiyi inşa edememeleridir. Eğer bunu gerçekleştiremezseniz Irak’tan, Liberya’dan veya Sudan’dan bir farkınız olmaz.”
1975 yenilgisi ile bugün yaşananlar arasında çok önemli bir fark var. 75 yenilgisi tamamıyla dış faktörler, yani Irak, İran, ABD ve Sovyetler Birliği’nin konsensüsü sonucu Kürt hareketi hezimete uğratılmıştı. Hiçbir Kürdistanlı bu yenilgiyi bir onursuzluk ve suçluluk duygusuyla üzerinde taşımadı. Mele Mustafa Barzani ve peşmergeleri dişle tırnakla çarpışarak yenildiler. Tarih, bugün onları geride bıraktıkları onurlu ve mücadeleci miraslarıyla anıyor.
Bugün ise, dış faktörlerden ziyade iç faktörler daha açık bir ifade ile iç ihanet sonucu Kürdistan ulusal demokratik hareketinin bağımsızlık mücadelesi sekteye uğratıldı. Kürdistanlılar bu yenliğinin siyasi ekonomik ve sosyolojik travmalarını çok uzun süre yaşayabilirler. Söz konusu travmadan çıkış yolu, Kürdistan halkının bağımsızlık iradesine sahip çıkarak, bunu inat ve azimle hayata geçirmesidir.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)