Şengal, Silvan, Paris

Kürdistan’ın 4 parçasından Şengal'I kurtarma harekatında yer alan kadın, erkek, genç, yaşlı, profesyonel, gönüllü tüm savaşçılar her türlü övgüyü hakkediyor.

 

Sünni ve Şii Arapların işgalindeki son karış Kürt toprağı kurtarılana kadar bu başarıların tekrarlanması beklentimizdir.

 

DAIŞ'in bozguna uğratılması ancak karada mümkündür. Karada onlara ölüm darbeleri vuran, onları gerileten ve bozguna uğratacak gücün Kürtler olduğunu biliyoruz. DAIŞ'in bitmesini isteyenlerin, Şengal mesajını almış olduklarını umut ediyoruz.

 

Başlarına gelen felakete rağmen ben Şengal sorununu Ezidilik'le özdeşleştirmek istemiyorum. Sorun, Kürt ve Kürdistan sorunudur. Ancak Müslüman Kürt toplumu ve siyasetinde Ezidi Kürtlere karşı mevcut önyargılar şiddetle mahkum edilmelidir. Mahkum etmek bir dilek olarak kalmamalı, kurumsal ve kanuni düzenlemelerde ifadesini bulmalıdır, hem de çok acil olarak.

 

Ezidi Kürtlerin tepkileri iyi okunmalıdır. Haklı tepkileri ve örgütsel adımları, Kürt davasına bir katkı olarak görülmeli ve öyle değerlendirilmelidir.

 

Biz Kürtlerin serveti, ortak ulusal ve demokratik gücümüzdür. Temel amaç Kürtlerin birliği ve Kürdistan'ın özgürlüğü olmalıdır. "Özerklik" gibi kavramlar, kulağa hoş geliyor olabilir. Ancak Kürt gerçeğine ve mevcut koşullara hiç uymuyor. O gibi kavramlar, başta Ezidiler olmak üzere Kürt davasına şimdiden ciddi zarar veren bir popülizmden öteye bir anlam taşımıyorlar.

 

Şengal'in kurtarılması ciddi bir başarıdır. Ama "zafer" deyimini kullanamıyorum. Çünkü o vahşi Arap ırkçıları, hak ettikleri cevabı halen almamışlardır. Onlara öyle bir ders verilmeli ki insanlık tarihine geçsin. Bu, hem hakkımız hem görevimizdir. Yoksa Şengal'in acısı hiç geçmez.

 

Silvan mesajı

 

PKK'nin şehir taktiğini bir yana bırakıyorum. Zira Türk devletinin yaptığı, PKK'ye cevap vermekten bambaşka birşey. Yaşanmış bir örnekle açmak istiyorum.

PKK, 1986’daki 3. Kongre kararıyla Botan ve Hakkari bölgelerinde "kurtarılmış alanlar" yaratmak peşindeydi. Türk Ordusu helikopterden üç gerillayı, muhtemelen halen canlı iken, “kurtarılıyor” denilen alanlara atarak katletti.

 

Cizre, Silopi, Yüksekova, Silvan, Nusaybin ve daha birçok yerde Türk devleti aynı şeyi yapıyor. Planlı yıkıyor, öldürüyor, horluyor, ırkçı çılgınlıkla şu mesajı veriyor: "Sakın büyük rüyalar görmeyin. Kardeşlik ismi altında size sunduğum köleliği kabul edin. Yoksa siz bilirsiniz!"

 

Size ilginç gelmiyor mu? "Demokratik cumhuriyet", "demokratik özerklik", "Türkiyelileşme" ve diğerleri özünde köleliğin çeşitlemeleri olduğu halde, onlardan az çok "Kürtlük kokusu" da geldiği için, Silvan'ların başına o yıkımı getiriyorlar.

 

Gerçek acıdır, yine de itiraf etmek zorundayız: Zengin ya da yoksul, güçlü ya da güçsüz, asimile olmuş ya da olmamış, biz Kürtler Türklerin köleleriyiz. Köleliğin adını "kardeşlik" koymuşuz. Tüm yaptığımız bu.

 

Paris katliamı

 

Fransa Devlet Başkanı François Hollande, DAIŞ katliamını "savaş eylemi" olarak niteledi. Açık sözcüklerle O, DAIŞ'e karşı savaş kararı aldı. Acaba?

 

Fransa zaten DAIŞ'e karşı müttefik güçlerin içinde değil midir? Charles de Gaulle uçak gemisi zaten Körfez'de değil midir? Fransa, Irak ve Suriye'de hava saldırılarına zaten katılmıyor mu?

 

Kara savaşı dışında yol kalıyor mu Fransa'nın önünde? Ancak Irak'ta söz sahibi ABD ve Suriye'de Rusya ile ABD'dir. Kara savaşı ise sadece Kürtler, Irak ve Suriye ordularıyla birlikte mümkündür. Ama Ortadoğu'da mevcut siyasi ilişkiler haritası, Fransa'nın Şam ve Bağdat'la doğrudan işbirliğini pek mümkün kılmıyor. Geriye kalıyor Kürtler. Kürtler, ulusal kazanımları olmadan neden emireri olsunlar ki?

 

Suriye olayında Fransa hep Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'lı Sunni blokla birlikte hareket etti. Adı geçen üç bölge devletinin Selefistleri azdırdığını biliyoruz artık. Bu üç devletin rolü anlaşılmadan, ne DAIŞ ne de diğer Cihadiler anlaşılabilir. Bu üç devlet bölge toplumsal çelişkilerinin yönünü mezhep kavgasına çevirdiler, tabi diğer tarafta İran'ın gönüllü katılımıyla. Bu devletlerin sahte gözyaşlarına bakmayın, onlar DAIŞ olayında halen kan tüccarlığı yapıyorlar.

 

Fransa ve diğerlerinin meydan okuması hiç de yetmiyor. Bölgesel "dostları" ya da işbirlikçileri, ikiyüzlüdür. Onlar da ekonomik ve jeopolitik çıkarlarından dolayı göz yummuyorlar. Ortaklaşa kirli bir oyun oynanıyor. Faturayı da Paris katliamında olduğu gibi masum siviller ödüyor.

 

Fransa ve diğer başat devletler, emperyalist çıkarlarından "fedakarlık yapmadıkça", olayda bölge müttefiklerinin suçluluğunu kabul etmedikçe ve onlara karşı da önlem almayı göze almadıkça, DAIŞ'in belini kıramaz, yeni katliamları önleyemezler.

 

Fransa, Türkiye'nin sınırının hemen güneyindeki Rakka'ya uzanan bölgeyi DAIŞ'in elinde tutmasını sağladığı, orayı (Cerablus'u) Kürtlerden koruduğunu bilmiyor mu? Fransa, Suudi Arabistan'ın DAIŞ'i Suriye ve Irak'ta Alevi ve Şiilere karşı bir Cihadi güç olarak kullandığını bilmiyor mu?

 

Fransa ve diğerleri şunu anlamalılar: Tehlike sadece DAIŞ değil, tüm Cihadi örgütlerdir. Bölgedeki mezhep savaşıdır. Bu savaş, bölgesel etnik ve toplumsal haksızlıkların üzerinde yükseliyor. Bu savaş, Sunni ya da Şii, adı geçen bölge devletleri tarafından sahneye konuluyor. O sorunlara, o yaraya birlikte neşter vurulmadıkça, kalıcı çözüm olanaklı değildir.