Avrupa Birliği ve Kürt sorunu

Avrupa Birliği işleri uzmanı Dr. Zana Kurde

Bu yazı, Kürdistan’ın dört parçasında Avrupa Birliği’nin Kürt sorunu bağlamında izlediği politikalar ve çıkarları hakkında yazı dizisinin ikinci bölümüdür.

2. Bölüm: Avrupa Birliği ve Güney Kürdistan’da Kürt sorunu

Avrupa Birliği’nin ilk tutumu

Avrupa Birliği, Güney Kürdistan’da Kürt sorunu ile ilk tutumunu Saddam tarafından Halepçe’ye düzenlenen kimyasal saldırının ardından gösterdi. 1 Nisan 1988’de Kürt dostu bazı Avrupalı milletvekilleri tarafından düzenlenen bir basın toplantısında Halepçe’ye yönelik kimyasal saldırı kınandı.  14 Nisan 1988’de de Avrupa Parlamentosu İran-Irak savaşında kimyasal silahlar hakkında bir karar çıkardı (T1559) ve Halepçe’ye yönelik kimyasal saldırıyı kınadı.

Bunun haricinde Birlik son yıllarda “Irak halklarının hakları”na vurgu yapmaktan öte Güney Kürdistan Kürtleri hakkında herhangi özel bir tutum veya karar sahibi olmamıştır. AB’nin 2003’te kendisini “Saddam rejiminin yıkılması faaliyetlerine uzak tutma” politikası kısmen değişime uğramıştır. 

Avrupa Komisyonu, Irak’ın Baas rejiminden kurtarılmasının ardından Haziran 2004’te “Irak devleti ile yeni ilişkiler” adıyla stratejik bir plan açıkladı. AB Irak’ın stratejik statüsünü göz önünde bulundurarak farklı alanlarda ilişki kurma arzusunu gösterdi ve tez elden insani yardımlar aracılığı ile aktif bir şekilde “yeni Irak” sahasına indi.

İlginçtir ki bu stratejide Kürtlerden ve Kürdistan Bölgesi’nden bahsedilmemişti. AB’nin Kürdistan Bölgesi ile hareket etmesi, 2005’te Irak Anayasası’nın kabul edilmesinin ardından resmi olarak yürürlüğe girdi. Irak Anayasında Kürdistan Bölgesi statüsünün tanınması, AB’ye ve birliğe üye ülkelere doğrudan ve resmi ilişkiler kurma kapısı da açılmış oldu.

Ancak buna rağmen Birliğin Kürdistan Bölgesi ile muamele konusunda özel bir strateji veya politikası yoktur, bunun yerine Irak devleti ile ikili ilişkiler çerçevesinde hareket etmeyi yeğliyor.

Her ne kadar AB prensip olarak azınlık hakları” temelinde Kürt davasına destek oluyor ve insani bir aktör olarak Kürtlere yardımda bulunuyor olsa da, gerçekte Güney Kürdistan ve AB’yi bir birine yakınlaştıran bazı siyasi ve ekonomik çıkarlar da mevcuttur.

AB’nin Kürdistan Bölgesi’ndeki çıkarları

Öncelikle biraz AB’nin Irak’taki çıkarlarına değinmek istiyorum. AB’nin gözünde Irak Otadoğu’da stratejik statüye sahip bir ülke ve gelecekte doğruda Birliğin komşusu olabilecek bir konumdadır. Irak, petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynaklar bakımından zengin bir ülke olduğu için AB ve birliğe üye diğer ülkeler de Irak ile uzun süreli siyasi ve ekonomik ilişkilere önemle yaklaşıyor. Bu nedenle de istikrarlı, temel insan haklarına saygılı ve serbest piyasa ilkelerine karşı olmayan bir Irak arzuluyorlar.  

Bu bakından da Kürdistan Bölgesi’nin AB açısından önemi ortaya çıkıyor. Kürdistan Bölgesi, yeni Irak’taki tek federal statüye sahip olması nedeniyle Avrupalıların stratejik amaçları bakımından yapıcı bir faktör olarak öne çıkıyor. Bu nedenle Avrupa Kürdistan Bölgesi’nin kalkınmasına önemle yaklaşıyor. Gerek birlikte barış içerisinde yaşam ve demokratik bir statü örneği olması ve gerekse de yeni Irak’ın üretim ile ticari ilişkilerinde ekonomi ve doğal kaynakları ile bakımından öne çıkan bir aktör olması da bunda rol oynuyor.  

AB açısından Kürdistan Bölgesi’nin bir diğer önemi ise Kürtlerin Ortadoğu’da ve Avrupa sınırlarında IŞİD ve mülteci krizi gibi engelleri ortadan kaldıran bir müttefik olması durumudur. Her iki krizde de Güney Kürdistan’daki Kürtler hem yapıcı ve hem de Avrupa ile ortaklık rolü üstlendi. Bu krizler  Avrupa ülkelerini eşit şekilde etkiliyor ve birliğe üye ülkeler iki duruma karşı da sık sık ortak siyaset ve tutum almak için Brüksel’de bir araya geliyor.  

Her ne kadar AB'nin iktidarı "ekonomik çıkarlar" etrafında toplanıyor olsa da, gittikçe daha fazla dış siyaset ve güvenlik meselelerinde ve “jeopolitik” konularda “üst siyasetin belirlendiği” bir platforma dönüşüyor. Buna en belirgin örneklerden biri AB’nin Ağustos 2014’te Kürdistan Peşmerge Güçleri’ne destek vermesi ve üye ülkelerin Peşmergeye askeri ve lojistik yardımda bulunması için görevlendirilmesiydi.

Askeri yardımların dışında Kürdistan Bölgesi geçtiğimiz 20 yıl içerisinde huzurlu bir bölge olarak Iraklı göçmenlere, daha sonrasında Suriye krizi ile birlikte Suriyeli göçmenlere kapılarını açmıştır. Kürdistan Bölgesi mülteci konusunu AB’ye karşı siyasi bir karta dönüştürmemiş olmasına rağmen krizin büyüklüğü ve Türkiye’nin aynı konudaki tavrından ötürü Avrupalılar Kürdistan Bölgesi’nin statüsü ve rolünün önemini daha iyi anlamış bulunuyorlar. Yani bölgedeki gelişme ve krizler de AB ile Kürdistan Bölgesi’nin yakınlaşmasına katkı sağlamıştır.

Kürdistan Bölgesi ile çok yönlü ilişkiler

Daha önce söylediğimiz gibi, Kürdistan Bölgesi’nin anayasada tanınması AB ve üye ülkeler ile ilişkilerin geliştirilmesine vesile oldu. Mevcut durumda 15 ülkenin konsolosluğu veya kültür-ekonomi temsilcisi Kürdistan Bölgesi’nde bulunuyor. Özel bir temsilciliğin yanı sıra AB’nin Erbil’de insani yardımlar konusunda koordinasyonu sağlayan ECHO ve kalkınma konularında çalışan DEVCO’ya bağlı iki de ofisi bulunuyor.

Bu ofislerin görevi AB’nin proje ve planlarını uygulamak, üye ülkeler ile Kürdistan Bölgesi hükümetine bağlı kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamak, Kürdistan Bölgesi’ndeki sivil toplum kuruluşları arasında köprü rolü oynamaktır.

Böylece AB’nin siyasi, diplomatik, insani ve kalkınma açısından geniş bir mevcudiyeti sözkonusudur. Siyasi bakımdan bu, Avrupalı diplomatların Kürdistan Bölgesi’ndeki resmi kurumlarla danışma ve iletişim içerisinde olmaları için oturmuş bir form halini almıştır. Bu şekilde Kürdistan Bölgesi AB’nin Irak’taki proje ve programlarından en çok yararlanabilen taraflardan biri olmuştur.

AB’nin siyasi açıdan gevşek yaklaşımı

İlişkilerin Irak üzerinden sağlanması konusundaki geniş siyasi tahakkümünün yanı sıra, bazı insani, diplomatik ve siyasi sebeplerle de AB ılımlı bir yol izlemeyi ve siyasi meselelerden uzak durmayı seçmiştir. Dolayısıyla bu tutumu ile AB siyasi erkleri Kürtlerin ve hatta bazı Iraklı çevrelerin de beklentilerinin uzağında durmuştur. Örneğin Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumunda Kürtler en azından “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesi çerçevesinde bile olsa destek vermesini bekliyordu. Ancak AB destek vermeyi bırakın, referandumu reddeden bir tutum içerisinde oldu.

Irak referanduma karşı Kürdistan Bölgesi’ne siyasi abluka yolu izlemeyi tercih ettiğinde AB yine sessiz kalmayı seçti. Fransa’nın diplomatik çabaları ve Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’nin Aralık 2017’deki tarihi Paris ziyaretinin ardından krizlerin aşıldığı bir açılım süreci başladı ve ardından AB sessizliğini bozdu. Tüm bu süreçlerde Kürdistan Bölgesi halkı ve siyasi liderliği AB’nin bu gevşek siyasi tavrı ve sessizliğini şok içerisinde izledi.

Kürdistan Bölgesi AB ile nasıl bir yaklaşım içerisinde olmalı?

Taraflar arasındaki 16 yıllık ilişki geçmişi Kürtlerin AB ile ilişkilerde “birliğin zemini ve gerçeğini imar eden” üç sebebi gözönünde bulundurması gerektiğini açığa çıkarmıştır.  

Birinci sebep, AB’nin kendisi açısından mandeyt gibi gördüğü üyeleri arasındaki oy birliğine özen göstermesidir. Birlik bu bakımdan hassas davranıyor.

İkinci sebep AB’nin Irak’taki büyük ekonomik ve ticari çıkarları olduğu gerçeği ile bağlantılıdır. Birlik bu bağlamda farklı ve ılımlı bir süper güç şeklinde kalmayı tercih ediyor ve Irak’ın gönlünü kırmamak için orta yol izleyerek “tarafsız” davranmaya özen gösteriyor.  

Üçüncü sebep ise AB’nin prensiplerinden biridir. AB, dış ilişkilerdeki prensibi gereği hiç bir ülkenin içişlerine müdahalede bulunmak istemiyor. Bu bakımdan Irak’taki siyasi süreçte sadece tarafsız ve arabulucu olarak aktif bir konumda durmayı tercih ediyor.

Bu sebepler gözönünde bulundurulduğunda Güney Kürdistan’daki Kürtler AB’nin güçlü pozisyonda bulunabileceği (insani, kültürel ve kalkınma) alanlardan fayda sağlayabilir. Ve ayrıca, uzun vadede AB’nin önem verdiği konuları gözden kaçırmadan, tüm Avrupa ülkeleri açısından önem teşkil eden güvenlik, ekonomik ve ticari konularda Birliğin Irak ve Kürdistan Bölgesi’ne gelmesine vesile olan konular üzerinde çalışmalıdır.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)