Kürtler hangisini seçsin, Türkiye mi İran mı?

Tarih boyunca Kürtlerin her anında İran ve Türkiye hazır bulunmuşlar. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran’a yaptığı ziyaretin içeriği ne olursa olsun veya masada bir şey imzalansın veya imzalanmasın, Kürt için bir haber niteliği taşımaktadır.

Şimdi ve ziyaret öncesi de genel olarak kanaat şu;

Kürtler Türkiye ve İran arasında dengeyi koruyarak onları endişeye sevk edecek hiçbir adım atmamalı.

Peki, Kürtler bu sağladığı dengeden neyi elde ediyor?

Kürtler tarihte bu iki devlet arasında bölünme süreci yaşamıştır. Asıl sorunun tarihi hikayelerden çok, tarihi anlama ve anlatmasına bağlıdır. Çünkü biz bu tarihin tarafsız ve değişmez bir gerçek olduğunu ve hiçbir parçasının değiştirilmediğine inanıyoruz. Bundan dolayı birilerinin bu tarihi zinciri kırmayı veya ellemeyi düşünmesi imkansız olmuş.

Şimdiye kadar Kürt tarihinde emirliklerden sonra ikinci bir yönetim sistemi olmadı ve olmayacak da. Bir çok kişi açısından adı geçen iki devletten ayrılmanın mümkün olmadığına inanılırken, bazıları da tek taraflı olarak birisini seçmesinin imkansız olduğunu düşünüyor.

 

Şimdi ise Türkiye ve İran mevzu bahis olduğu zaman Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) partilerinden de konuşulur. Türkiye’yi eleştirmekle KYB’yi eleştirmek, İran’ı eleştirmekle KYB’yi eleştirmek istenmiştir. Eğer gerçekten böyle değilse de olaylar sonrası verilen tepkiler bu resmi ortaya koymuştur.

Bu senaryonun başından beri “dengeyi sağlamaması ”gerektiğini savunanların sadece adı geçen iki partinin arasındaki ilişkilerden endişe ettiğini görmek mümkündür. Aslında “Kürt politikası” diye bir şey yok, çünkü millet henüz “ Kürtçe politikasına” gebe olmamıştır. Bir milletin yüksek menfaatini tartışmak için belli bir konuda neye öncelik verilmesi için ölçüler biçilir. Örneğin Şii Haşdi eş Şabi milislerinin bir tehdit veya fırsat olduğunu belirleyen kriterler nelerdir? İşin kötü tarafı Kürtlerin hala bir ölçüsü yok.

 

Bu iki ülkeyi mantık çerçevesinde ve maddi menfaat temelinde karşılaştırdığımızda, başarısızlıkla karşı karşıya kalırız. Çünkü siyasi partileri akıl ve bilimsel araştırmanın yerini alarak düşünmeyi engelliyor. Aslında Bu iki ülke doğal olarak iyi veya kötü değiller. Esasında o devletlerin davranışları ve ilişkileri, farklı kimlik, domino yapısı ve Kürtlerin yatpığı bir takım jeopolitik değerlendirmelere bağlıdır. Kürtler bu değerlendirmeleri anlamamış veya anladıysa da önemsememiştir.

 

Bana göre, bu iki devlet arasında seçim yapmak kan ile kalp kanseri arasında seçim yapmak gibidir, nasıl olsa her ikisinin sonucu ölümdür. Kürtlerin ikisi arasında kolay bir şekilde birisini seçebileceğini veya doğru bir seçim yapamadığını düşünmek büyük bir yanlıştır.

Ayrıca dengeyi sağlamak sadece pençeler altında kalmayı kabul etmek ve doğal olmayan bir tarihi doğal haline getirme çabasıdır. Şu ana kadar bu iki devletten birinin yanında yer almayı konuşmak ise iki parti arasındaki rekabetin yansımasıdır.

Beni endişelendiren husus ise, Kürtlerin varlığının tartışıldığı ve endişelerinin kapatıldığının bir resimdir. Kürtlerin hikayelerini anlatılmasına izin verilmediği gibi dinlenilmeye de müsaade edilmemiş. Bu iki devlet arasında başta politika ve hayat olmak üzere hiçbir şey Kürtçe olarak kalmamış.

Aslında bu sorunun hala doğru bir yanıtı bulunamamasının sebebi, doğru sorunun sorulmamasından kaynaklıyor.

İki devlet veya devletlerarası ilişkileri, sembol, inanç ve normların içinde toplandığı “kimliğin” yansımasıdır. Bununla beraber bu ilişkinin “güç rekabetinin” yansıması olduğunu düşününler de az değil.

Belki hiçbir zaman ebedi bir seçim olmamıştır, kimlikler değişmeye başladığı an menfaatler ve ilişkilerde değişecektir. Eğer ki Kürt kimliği adsız ve kompleks bir kimlikten başka bir kimlik olarak değişirse, beraberinde denklemleri de değiştirecektir.

Burada anlaşılan o ki, şimdi ve geçmişte Kürtlerin adı geçen iki devletle ilişkilerinin bu boyutta kalmasının sebebi, Kürt yazar Faruk Refik’in dediği gibi; “Kürtlerin dağınık evidir.” 

Dağınık bir evde ancak dağınık ilişki ve davranış doğar ve büyür. Böylece şuan olduğu gibi Kürtlerin hiçbir seçeneği olmayacaktır. Birinin yanında yer almak, bağımsızlık ve ayrılmak sadece lafta kalır ve en iyi durumda, bir fikir çerçevesinde kalır.