Ayaklanma ve yeni bir efsane

Yeni bir şeyin sunulması, çoğu devrim ve ayaklanmalarda efsanelerin tohumudur. Bir siyasi iktidara karşı ayaklanan ya da devrim yapanlar, eskisinden tamamen farklı yeni bir siyasi sistemin rüyasını görürler. Totaliter rejim yerine demokratik yönetim, kral yerine seçimle başa gelen ve yetkileri sınırlı bir başkan görmek isterler. Bazen devrim ve ayaklanmalar hayal kırıklığını da beraberinde getirir. Devrim sonrası umutsuzluk, bir realitedir.

 

“Irak Kürdistan”ı halkının ayaklanmasından 25 yıl sonra, 1991 Ayaklanması’nın (Raperin) sonuçlarına umutsuzlukla bakan bir halk kesimi var. Halk, ayaklanmanın, Kürdistan’a demokrasi, toplumsal adalet, yasa egemenliği, toplumsal gelişmişlik (liste uzayıp gidiyor) gibi konularda fayda getirmediğini düşünüyor.

 

Bu umutsuzluğun kaynakları çok olsa da halkın beklentileri diye bir şey var neticede. Temel soru şu: Halk ne bekliyordu, ne oldu?

 

Kürdistan halkı Raperin’den sonra büyük bir beklenti içindeydi fakat büyük hayal kırıklığı yaşadı.

 

Kürdistan’daki ayaklanma niçin yeni bir sistemin mayası olamadı? Bu sorunun cevabı Raperin öncesi miras ile Raperin sonrası mirasçılarda saklı.

 

Raperin’nin mirası

 

Kürdistan’da ayaklanma, karmaşık bir siyasi ve ekonomik buhran döneminde başladı. Üç önemli konu, ayaklanma sonrasına etki etti: Siyasi açıdan; Kürdistan’ın iki önemli aktörü olan KDP ve KYB 35 yıllık kanlı bir mirasa sahipti. Bu miras, yüz kızartıcı ve birbirini zayıflatma hamleleriyle doluydu.

 

İkincisi ekonomik etki: 70’lerin sonunda başlayıp 80’lerde Enfal adıyla devam ettirilen köy boşaltmaları, Kürdistan’ın tarım temelini dinamitledi.

 

Üçüncüsü de toplumsal refah felsefesi: Kürdistan halkı Baas döneminde rahata alışmıştı. Eğitim, ilkokuldan lisans düzeyine kadar ücretsizdi. Sağlık, gıda alanlarında da öyle. Zaten vergi diye bir şey yoktu. Görünürde bunlar iyi gelebilir ancak olumsuz sonuçları oldu.

 

Raperin sonrası mirasçılar

 

Kürtçe’de şöyle bir atasözü var: “Evlat adam ise mirasa ne hacet, evlat adam değilse miras neye yarar?”

 

Bu sözü eleştirsem de içerik olarak hikmetli bir söz. Bu söz bize kısaca şunu anlatmak istiyor: Evlat çalışkan biriyse, babasının servet ve mirası olmasa bile kendi ayakları üzerinde durabilir. Tersi durumda, evlat tembel ve pervasız ise, babası ona servet dahi bıraksa o, har vurup harman savurur ve mirası yok eder. Yani miras kadar, mirasçı da önemlidir.

 

Raperin sonrası mirasçılarımız –kastım meşru siyasi merci– Raperin öncesi kötü mirası bile bir şekle sokamadı. Hatta daha kötüye götürdüler. Çünkü KDP ve KYB arasında 4 yıl süren bir iç savaşa neden oldular. Tarım ve ekonomi çöküşe doğru gitti ve toplumun alıştığı yeni bir rahatlık da getiremediler.

 

Halkın çoğunluğunun 91 Ayaklanması’ndan pişman olmadığını gözlemlesem de bu ayaklanmanın Kürdistan Bölgesi’ne bir düzen getirdiğini söylemek zor.

 

Raperin öncesi ve sonrası siyasilerin mirasa yaklaşımlarını iyi irdelemek lazım. Belki bu Kürdistan’da yeni bir efsanenin başlamasına yardımcı olur.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)