Hillary Clinton’ın Dışişleri Bakanlığı döneminden esinlenen Netflix’teki “Madam Secretary” dizisinin üçüncü sezonu ABD’nin Rusya’ya karşı NATO’yu topladığı sahne ile bitiyor. Rusya, Bulgaristan’ı tehdit edince ABD destek için NATO üyelerini toplar. Fransa dışında tüm ülkeler tam destek verir.
Herhangi bir NATO üyesinin saldırıya uğraması halinde diğer üyelerin devreye girmesini öngören NATO Sözleşmesinin 5. maddesinin oylamasında, yani Rusya’ya savaş ilanı anlamına gelen karara, Fransa dışında tüm üyeler “Sizinleyiz” diye destek verir.
Son dönemlerde Rusya’ya yakın duran Türkiye’yi temsil eden üyenin sözleri ise manidardır: “Savaşmaya hazırız!”
Sonrasını bilmiyoruz, çünkü daha dizinin yeni sezonu başlamadı. Ama şunu biliyoruz ki, onlarca yılda oluşan ittifaklar bir anda yok olmaz.
Dizi gerçek hayatı ne kadar yansıtır bilinmez ama dizide çok net görülen bir şey var ki, o da ABD Dışişleri Bakanlığı’nın neredeyse Beyaz Saray’dan bile meşgul olduğu. Siyasi krizlerin yaşanmadığı bir 24 saate tanık olmak adeta imkânsız. Böyle bir tabloda ABD Dışişleri Bakanı’nın “yükünün” ne kadar ağır olduğunu siz tahmin edin.
Peki ABD Dışişleri Bakanlığı krizleri önleyemeyince nasıl reaksiyon gösteriyor?
Tabiki şartlara ayak uydurarak! Yani krizleri önleyemiyorsan krizlerle yüzleşmeye ve yararlanmaya bakma prensibi…
Bir örnek vereyim: Dizide Air Force One yani ABD Başkanı’nın uçağının sistemi siber saldırıya uğrayınca uçak bir süreliğine havada kaybolur. Beyaz Saray, saldırının sorumlusu olarak Rusya’yı görür ve sert karşılık verir. Kısa bir süre sonra saldırının Rusya’nın işi olmadığı anlaşılır ama iş işten geçmiştir. Rusya ile büyük bir krizin eşiğine gelinir.
Yapılan araştırmalar sonucunda saldırının Ukrayna tarafından organize edildiği anlaşılır. Rusya’nın baskılarından iyice bunalan Ukrayna Başbakanı, çare olarak böyle bir yola başvurur. ABD ile Rusya arasında bir kriz çıkınca ABD Ukrayna’nın kapısını çalacaktır bir şekilde ve yardım teklifinde bulunacaktır.
Öyle de olur ancak işin aslı anlaşılınca Beyaz Saray, Rusya’ya karşı önemli bir müttefikini kaybetmemek için olayı örtbas etmeyi teklif eder ve taktik gereği Rusya’ya yüklenmeye devam eder.
Uluslararası ilişkiler biraz da böyle bir şeydir. Kimse yok yere önemli bir müttefikini kaybetmek istemez. ABD hiç istemez!
En beklenmedik bir davranışa bile makul bir yaklaşım göstermeyi bilenler uluslararası siyasette denge kurucu olabilir. Bu da zor zamanlarda müttefiklerle nasıl bir ilişki kurulduğuna bağlı. Hangi müttefiğe ne zaman ihtiyaç duyulacağı da hiç belli olmaz. Bunu en iyi ABD yönetimi bilir. Özellikle Ortadoğu gibi bir bataklıkta hala bunca krizle boğuşurken…
Bu yüzden, Kürdistan Bölgesi’nin 25 Eylül’de yapacağı bağımsızlık referandumuna karşı çıkan ABD’nin Kürtleri yüzüstü bırakacağını düşünenler yanılıyor.
Ortadoğu’da ABD ve Kürtler birbirine daha uzun yıllar ihtiyaç duymaya devam edecektir. Üstelik bu stratejik işbirliğinin önemi, yönetimlerin değişmesiyle de hafiflemez.
Bağımsızlık referandumu sadece Irak ve Ortadoğu’yu değil, bütün dünyayı ilgilendiriyor. Dünya liderleri de bugün New York’ta BM Genel Kurulu’nda bir araya gelecek. Muhakkak ki Kürdistan Bölgesi’nin referandumu da gündeme gelecektir, üstelik Kürtlerin temsil edilmediği bir ortamda.
Kürtler BM’de henüz temsil edilmiyor olsa da önümüzdeki yıllarda bu fırsatın elde edilmesi bugünlerde atılacak adımlara bağlı.
Son birkaç yılda olduğu gibi bugün başlayacak BM oturumlarını da Rûdaw adına üç kişilik bir ekiple izleyeceğiz, darısı önümüzdeki yıllarda Kürt liderlerin başına…
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın