Mevlana İdrisi Bitlisi ve Bitlis Kralı Şerefhan bey öncülüğünde, Vatanı Gülistanlarını, Safevi barbarlarından geri alan Kürd Prenslikleri 1850’lere kadar Kürdistan’da bir çeşit özerk yönetime sahip oldular.
Barzan şeyhi Şeyh Muhammed Barzani’nin 5 oğlu olur. En büyükleri Şeyh Abdusselam Efendi’dir. Sırası ile Ahmet, Mehmet Sıddık, Babo ve en küçükleri Mele Mustafa Barzani dünyaya gelir.
Barzaniler coğrafyadaki diğer Kürd topluluklardan çok farklı olarak birçok koldan oluşurlar. (Beroj, Jori , Ergoşi, Gerdi, Salari, Şérwani, Mezinan, Mamejdan ve Doleméri)
Önceleri Şeyh Übeydullah Nehri’ye bağlıdırlar.
Şeyh Ubeydullah’ın İran seferleri ve başlattığı isyan 1882’de Hicaz’a sürgün ile son bulur. Bu sürgün Şeyh Muhammed Barzani’yi bölgenin tek dini otoritesine dönüştürür.
Şeyh Abdüsselam tamda bu hengamenin ortasında doğar. Yıl 1868’dir.
Barzan Dergahının sonraki postnişini oğul Şeyh Abdusselam bir dizi reformlar ile tarikatın etkisini daha fazla arttırır.
Askeri gücün yanında devasa bir ekonomik güç oluşturur.
Hedefinde sahip olduğu Dini otoriteyi Devlet otoritesine dönüştürmek vardır. Bağımsız bir ülkeye dönüşmenin şartları oluşmak üzeredir. Babıali ise olan bitenleri izlemekte, ilişkilerin bozulmamasına önem vermekte, ama punduna getirirse İdam etmenin fırsatını da sinsice kollamaktadır.
Bu sebeple Şeyh Abdusselam önce Barzan birliği teorisini geliştirir. Ona göre Barzan birliği teorisi devletleşmenin ilk adımıdır.
Beroj, Jori , Ergoşi, Gerdi, Salari, Şérwani, Mezinan, Mamejdan ve Doleméri Kürd topluluklarınından Barzan Aşiret Konfederasyonu kurar.
Başta Kırmızı cemedani ve beyaz keçe yelekler onların bir nevi savaş üniformalarıdır artık.
Bir anda tüm coğrafyada tanınır oldular, Kürdlerin samuraylarıdırlar onlar. Çoğaldılar, çoğaldılar, daha fazla çoğaldılar. Hepsinin elinde silah, belinde Kürd hançer vardı ve her yerdeydiler.
Yükseklerde yaşayan savaşçılardı onlar.
O yüzden isimleri de Barzani’ydi. Berz yükseklerdeki yer, yüksekteki mahal, yerleşim yeri demekti o topraklarda.
Bu bakımdan Kürdün diğer ismi de Barzani'dir.
Dini ve ilmi çalışmalara önem verilen Barzan Tekya’sında İslâm hukuku, medeni hukuk, fıkıh usulü, Hukuk-u Umumiye, Devleti’ler kanunu ve nizamları, Roma kanunları, ticaret kanunu, Usûl-i Muhakeme Muhakeme usulü, ceza kanunu ve sorgulama usulü, denizcilik kanunları, devletlerarası ve milletlerarası hukuk, anlaşmalar, Ekonomi Politik, Kürdi, Farsi, Arabi, Lisani Osmani ve Fransızca dersler ağırlıktadır.
Suç oranını en aza indirmenin yolunun eğitim ve öğretimden geçtiğini bilmektedir. Tekkede Eğitimi teşvik etmeyi hedefleri arasına almıştır artık. Aldıkları kararlar, yaptıkları reformlar ve hukuki yaklaşımları ile gerek dilde, gerek davranışlarda, gerekse insani ilişkilerde sağladıkları edep ve terbiye ölçüsünün etkisi Barzan bölgesinde doğup büyüyenler üzerinde bugün bile devam etmektedir.
Modern reformların öncülüğünü yaptı.
Haksız zenginleşmeye izin vermedi. Özel mülkiyeti sınırladı, arazileri köylülere dağıttı, başlık parasını kaldırdı, küçük yaşta evliliği yasakladı, avlanmayı yasakladı, ormanların yağmalanmasını yasakladı, modern İbadet mekanları açtı, her köye İdareciler yerleştirdi, düzenli ordulaşmanın ilk adımı olan, tüm aşiretlerden oluşan, Şerefhan beyin Rojkan ordusu gibi, tüm aşiretlerden oluşan asayişi sağlayan silahlı aşiret birlikleri kurdu. Gayrımüslimleri himayesi altına aldı.
Bölgede Şeyhin etkinliği artarken Dersaadet’in etkinliği azalmaya başladı.
Şeyh Abdusselam Barzani’ye göre, geleneksel İslâm hukuku ile zamanın gereksinimlerine uyan modernleşmenin bir arada yürümesi sağlanmalıdır. Gayrimüslimlerin de hak ve hukukunun korunması, Gayrimüslim tebaanın can ve mal güvenliğinin sağlanması ancak böyle mümkün olabilirdi.
1908 ihtilaliyle Türkçü İttihatçılar iktidara geldiler. Kontrollü muhalif hareketler örgütlediler, kargaşa çıkarıp kargaşayı bahane ederek müdahale etmeyi prensip haline getirdiler.
Abdülhamit’i devirip zorla Türkleştirme politikalarını başlattılar. Muhalifler için illegal örgütlenmeden başka çare kalmamıştı. Kürdler içinde durum böyle idi. Yeraltına inecektiler.
İttihatçıların başlattığı Türkçülük akımı, sonraları Cumhuriyet’in kurucu ideolojisine dönüşecekti.
Kürdlük ise isyancı bir karakter ile siyasal alanda varlığını sürdürecekti. Bildiriler, yasak toplantılar, gizli silahlı yapılanmalar yeraltı faaliyetleri tam da o zamanlar da başladı.
Kürd aydınlanmasının merkezi dergahlar, tekkeler ve medreselerdi.
Yığınlar sadece onları dinlerdi.
Oralardan çıkan fikirler halkı çabuk etkiledi, karşı çıkan yoktu. Şeyhler etkili birer halk önderleriydi. Kürt milliyetçiliği, diğer milliyetçi akımlardan farklı olarak dini bir kimlik ile öne çıkıyordu.
Şeyh Abdusselam Barzani, Şeyh Nur Muhammed Birifkani ile birlikte 7 maddelik Duhok Vesikasını hazırladılar.
Dersaadet’e ulaştırılması için sırası ile Şuray-ı Devlet Reisi olan Seyit Abdulkadir’e, Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucularından Emin Ali Bedirhan’a Kürt diplomat Şerif Paşa’ya da gönderdiler.
Duhok Vesikasında geçen talepler şunlardı:
1-Kürtçe Amediye, Akre, Duhok, Zaho ve Sincar’da resmi dil olarak kabul edilsin,
2-Kürtçe eğitim dili olsun,
3-Bölgeye Kürtçe bilen kaymakam, nahiye müdürü ve memurlar atansın,
4-İslam devlet dini olduğu için, hukuk ve adalet Şer’i hükümlere uygun yürütülsün,
5-Kadı ve müftüler Şafii mezhebine mensup kişilerden seçilsin,
6-Vergiler Şeriat’a uygun olarak konulsun ve Şer’i hükümlerde bildirilen miktarlarla uyuşmayan veya bu miktarlardan büyük olan bütün vergiler silinsin,
7-Toplanan vergiler başta yol yapımı olmak üzere beş Kürt kazasındaki ihtiyaçlara harcansın
Jön Türklere göre bu talepler vatana ihanetti.
Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra Şeyh Abdüsselam Barzani bağımsızlık meşalesini yakmaya karar verir.
Musul valisi o vakitler Dağıstanlı Fazıl Paşa’dır. Davetine icabet etmeyen Şeyh Abdusselam Barzani’nin üzerine devasa bir ordu gönderir.
Barzan Dağlarında İsyanın ateşi giderek büyümektedir. Binlerce askerini kaybeden ve yüzlercesini esir veren Mehmet Fazıl Paşa yeni bir ordu daha toplayarak Kadınlara, yaşlılara, sivillere ve tekkeye saldırır. Her yeri yakar ve yıkar. Ders veren faqileri kurşuna dizer, kadınları ve çocukları zincire vurur. Değerli ne varsa talan eder ve yağmalar. O zincire vurulan kadın ve çocukların arasında Şeyh Abdusselam’ın 3 yaşındaki en küçük kardeşi Mele Mustafa Barzani’de vardır.
Şeyh Abdusselam Barzani, Hakkari Koçanis'te yaşayan Mar Şamuna bağlı Nasturi köyü olan Tuxubenav köyünde uzun süre kalır.
Dağıstanlı Ferik Mehmet Fazıl Paşa kılık değiştiren Şeyh Abdusselam’ı her yerde aramaktadır.
Musul valiliğine Nazım Paşa atanınca normalleşme sürecine girilir, Şeyh’in suçsuzluğu kanıtlanır, Devletin sebep olduğu zarar ziyanı karşılayarak tazminatlar öder. Karşılıklı olarak esirler serbest bırakılır. Vali beyi ikna eden kişi ise aslında Albay Saffet Bey’dir.
Şeyh’in düşmanı Fazıl Paşa’nın bahanesi bitmiyordu. Yanına çağırıp küçük düşürmek istediği Şeyh Abdusselam Barzani’ye fırsatını bulduğu bir zamanda yine yanına gelmemesini bahane ederek saldırdı ve yine büyük kayıplar verdi. Her defasında büyük kayıplar veren paşayı Şeyh Abdusselam hükümete şikayet etti.
Albay Saffet beyinde desteği ile Fazıl Paşa azledildi.
Abdusselam Barzani’nin İtibarı iade edildi. 17 Ağustos 1913’te Sultan Reşad, Abdusselam Barzani’ye “Dördüncü Rütbeden Osmanlı Nişanı” gönderdi.
Şeyh Abdüsselam kısa süre sonra Barzan’a döndü, tekkenin yerinde devasa bir modern eğitim kurumu ve külliye inşa etti. Köyler tekrardan inşa edildi, tekke tekrar faaliyete geçti ve ilk defa çocuklar okusun diye köyde bir modern mektep inşa etti.
O sırada1912’de yönetimden ayrılmış olan İttihatçılar, 1913’te yeni bir askeri darbeyle tekrar iktidara gelince, Albay Saffet Bey’i ihanet ile suçladılar; bunun üzerine Saffet Bey de işini bırakıp Barzan köyüne sığındı ve açılan mektebin ilk öğretmeni oldu.
İttihatçılar ise Musul valiliğine Diyarbakırlı, Süleyman Nazif’i atadılar. Süleyman Nazif radikal bir Jön Türk’tü. Yeni rejimin bağnaz bir muhafızı, muhalefete asla tahammül edemeyen biriydi. Şeyhlerden nefret ediyordu. Ona göre Şeyh Abdusselam’a Devlet Nişanı verilmesi vatana ihanetti.
O’da küçük düşürmek, diz çöktürmek ve ezmek için Şeyh Abdusselam'ı huzuruna çağırdı.
Saffet bey bu davetin hayra alemet olmadığını anladı ve Şeyh Abdusselam’a gitmemesini önerdi. Şeyh Abdusselam bu hain ve kalleş tuzağı geri çevirdi.
Süleyman Nazif ise bunu fırsata çevirdi. Ona göre bu bir kalkışma hazırlığıydı. Devasa bir orduyu Şeyh’in üzerine gönderdi.
İki ordu Mart 1914’te Zap Vadisinde karşı karşıya geldi. Şiddetli Çarpışma bir ay sürdü. Süleyman Nazif’in ordusu Şeyh’i yakalamak üzere Barzan’a girdi. Her tarafı yakıp yıktı, yağmaladı, hamile kadınların karnını deşti, Müslüman, Hristiyan ve Ezidi kızları toplama haydutlardan oluşan, sonradan yemene gönderilen barbar askerlerine ganimet olarak dağıttı.
Şeyh Abdusselam ise, İran’daki Muhammed Sıdık Nehri’nin oğlu Seyit Taha’nın bölgesine geçti.
Seyit Taha’nın evi Urmiye’nin Rajan köyündedir. Simko’ye Şikaki ile birlikte Rus desteğini almak için diplomatik girişimlerde bulundu.
Beklediği desteği bir türlü alamadı. Ruslar Pers Oil ve British petrol ile İran petrolleri ve İran limanlarını ele geçirecek ilk antlaşmalarını yapmıştır, İttihatı Terakki ile uzlaşmacı bir siyaseti tercih ediyor, İngilizler ile aynı Anti Kürd stratejiyi izliyordu.
Babı-ı Ali, Şeyh Abdusselam'ın başına ödül koydu.
Dönüş güzergahında İsmail Ağa yani Simkoyê Şikakiden ayrılan Şeyh Abdusselam Efendi Gengeçin köyünde tuzağa düşürüldü. Köyün ileri gelenlerinden biri olan Sofi Abdullah tarafından kandırılmıştı. Siro denilen bir mevkide Süleyman Nazif'in çetelerine teslim edildi.
Süleyman Nazif Hükümetin Şeyh Abdusselam’ı af etmemesi için yeniden bir ayaklanma tezgahlayarak Şeyh Abdusselam’ı kanunsuzca alelacele idam etti.
Herkili Pirod Ağa, Nêrweyi Aşireti lideri Muhammed Hêşetî ve Sénili Teter Bey de bu şehadet yolculuğunda Evlad-ı Halidi Şeyh Abdusselam Barzani’ye hep birlikte yoldaş olmuşlardı.
Tarih 15 Kasım 1914’ü gösteriyordu.
Süleyman Nazif Bu durumu kurtarmak ve haklı çıkabilmek için önce bir istifa mektubu verir, daha sonra istifasını geri alır. İttihatçıların bu çok tanıdık mağduriyet şovları halen günümüz Türkçü İslamcıları tarafından zaman zaman devam ettirilmektedir.
Şeyh Abdulselam Barzani İdam edildiğinde, kardeşi Mele Mustafa Barzani henüz 11 /12 yaşlarındadır.
İdam günü Musul'a gitmiş ve abisinin dar ağacındaki nazik bedenini görmüştü. Barzan'a dönerken, “Bir katırın Sırtında, hep ağabeyimi düşünüyordum. Onun asılı cesedi, gözümün önünden gitmiyordu. O küçük aklımla 'insan haksız yere asılmaktansa, dağlarda, ormanlarda, kurtlar tarafından parçalansın daha iyidir diyordum ve o anda hiçbir şekilde, hapishaneye girmemeye yemin ettim. Kaçacaktım, ölecektim, parçalanacaktım fakat düşmana teslim olmayacak, kaderimi onun vicdanına bırakmayacak, rezil ve perişan olarak zindana girmeyecektim” diyecekti.
NOT : Kürdlerin hafızasına katkı sunan ve yakın zamanda kaybettiğimiz Prof. Dr Kadri Yıldırım’ın konu hakkındaki yayınlanmış daha geniş kapsamlı yazı dizisi de bulunmaktadır.
Ayrıca Murat Bardakçı’nın “Barzani’nin ailesine önce madalya takmış ve ardından idam etmiştik” başlıklı yazısı ve Devlet Devlet Arşivleri’nde mevcuttur.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın