Kürt tarihinde çatlak oluşmuş bir kere

Hepimizin bildiği ancak anımsamak istemediğimiz bazı tarihsel olaylar vardır. O olaylar ki, Kürt bütünlüğünü paramparça hale getirdi. Halk arasına nifak tohumu ekerek, bölgeler ve gruplar halinde ayrışmalar yarattı.

 

Öyle bir durum ki anılmak istenmeyen ama gerçek olan, sözkonusu tarihlerde rolü olan kişi ve tarafların pişmanlık duyduğu olaylar. Bu tarihsel olaylar halen nefret söylemleriyle anılıyor.

 

Acı tarafı, nefret edilse de anılmak istenmezse de o yaşananların etkisi günümüzde bile sürüyor, kanımca yarınlara da sıçrayacaktır.

 

Hangisine sorsak “utanılacak geçmiş” olarak nitelendirir ama yine de en ufak bir sarsıntıda aynı noktaya tekrar gelinebiliyor.

 

Ne yaparsan yap, çatlak oluşmuş bir kere.

 

Bırakın tarihçi, siyasetçi ve siyaset analizcilerini, halk bile bugünkü anlaşmazlıkları 50 yıl öncesindeki sıkıntılara bağlıyor. Onlar da Kürtler’in bu kutsal mücadelesinin günümüze kadar amacına ulaşamamasını, onyıllar önce kardeş kanının dökülmesine bağlıyor.

 

Araştırmacılar, bu ayrışmanın kardeş eliyle dökülen kan, bu uğurda heder edilen gençlerin sayısı, milletin bölünmesi ve sözkonusu bölünmenin geleceğe yansımasıyla değil, demokrasi değerlerinin üzerinde yarattığı baskıyla ilgileniyor.

 

Demek istediğim bu yüzden demokrasi bu topraklarda belini kolay kolay doğrultamaz.

 

Ne ilginçtir ki şimdi yaşananların o geçmişle ilintili olduğunu katiyen kabul etmiyoruz. Nitekim bazılarımız nifak tohumlarını tekrardan ekmekle meşgul.

 

Tarihin tekerrürü diyemeyiz, belki de “tarihin devamı” tanımı daha yerinde olacaktır.

 

Hepimiz Kürt tarihini eleştirebiliyoruz. Hepimiz Kürt milletini bazı hususlarda yadırgayabiliyoruz ancak bunları bizimle birlikte eleştirip yadırgayanlar, bugün anlaşmazlıkların daha da derinleşmesine sebebiyet veren davranışlarda bulunuyorlar.

 

Oturup muhasebe yapmıyoruz, acaba bizim bu yaptığımız, şu söylediğimiz nelere mal olabilir diye.

 

Farzedelim tarihten korkmuyoruz, toplumdan utanmıyoruz. Peki vicdanımıza karşı da sorumluluk hissetmiyor muyuz?

 

Acaba bu söylediklerimizin halkı galeyana getireceğini, çatışmalara sebebiyet verebileceğini, bu tutum ve söylemlerimizin birilerinin kanının dökülmesine neden olacağını hiç mi hiç düşünmüyoruz?

 

Sadece laf olsun da torba dolsun misali mi hareket ediyoruz? Dediklerimiz neye mal olursa olsun, önemli olan lafım olsun, bu mu yani?!

 

Gerçekten de günümüzde ehl-i kelam, konuşmalarının derinliğini düşünemez oldu.

 

Bizler herkesten daha çok düşünüp kelimeleri öyle cümle yapmalıyız. Çünkü sarfettiğimiz sözler, nahoş yolları tozpembe gösterebilir.

 

Hepimiz düşünelim, acaba bu süreçte hangi söz çare içeriyor?

 

Olayları görüp yorumlamak pek de önemli olmasa gerek çünkü halkın da gözü var halk da olan bitenleri görebiliyor.

 

Okumuş kişilerin diğerlerinden farkı sıkıntılara çözüm önermesidir. Kürdistan henüz o kadar da viran olmuş değil. Halen akıllı ve vicdanlı kişiler varlığını koruyor ve halkı inandırabilecek şahsiyetler var.

 

İşte burada asıl yapılacak iş halkın önünü açmaktır. Halka iyiyi ve kötüyü ayırtetmek için yolu aydınlatmak gerekiyor.

 

Ne olur başımızı kaldırıp milletimizi nasıl dikenli bir yola sürüklediğimizi görelim. 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)