Göbekli Tepe/Girê Mirazan’da uzaylıların rolü var mı?

Sümer ve Asur tabletlerinin çevrilmesinde büyük bir rolü olan sümerolog ve asurulog Samuel Noah Kramer'i bilmeyen yoktur sanırım, en azından eserlerinden muhakak bilgi sahibi olmmuşsunuzdur.

1956 yılında "Tarih Sümer'de Başlar" isimli kitabını yayımladığında dünyada büyük bir yankı uyandırmıştı.

Kitabında öne sürmüş olduğu tezi tartışmalı da olsa yakın döneme kadar akademilerde önemli bir yer tutmuştur. Kitabında yer verdiği iddialı tezine göre Sümerler, her şeyin başlangıcıydı.

Ancak kendisi 1990 Kasım’ında vefat ettiğinde bu tezini çürütecek olan ve Sümer medeniyetinden 6 bin yıl daha yaşlı olan Göbekli Tepe'nin (Girê Mirazan) hikayesi henüz yeni başlıyordu. 1995’lerin başında arkeolog Schmidt tarafından Göbekli Tepe’nin keşfi ile Kramer’in tezi tahtından çoktan olmuştu.

Göbekli Tepe'deki alan tahmin edilen büyüklüğünün henüz yaklaşık yüzde 10-15'inin gün yüzüne çıkarılmış olmasına karşın tarih kitaplarında yer edinen birçok kuramın değişmesine sebep olmuştur. Bu keşif sanat, kültür, mimarlık ve dinler tarihine yeni bir yorum getirmiştir.

Daha açık ve güçlü bir ifadeyle burası tarih algımızı tamamen değiştirdi.

Mitolojik ilk höyüğün burası olduğunu bir anlığına kabul edersek, insanlık tarihinin burada başladığını söyleyebiliriz. Bu denli büyük bir kabulün tarih bilimi açısından gerçekçi olmadığını ve bunun pek tabi yeni bir keşifle çürütülebileceğinin de farkındayız.

Ancak yukarıda da belirtiğimiz gibi, Göbekli Tepe’nin henüz çok küçük bir bölümünün ortaya çıkarıldığı ve daha gün yüzüne çıkarılmayan alanlarının varlığı karşısında “neden olmasın?” diye düşünmeden de edemiyoruz.

 

Öyle ki Göbekli Tepe’de bilinen daha 14 tane yapı henüz toprağın altından çıkarılmamıştır. Ortaya çıkarılan yapılar kronolojik olarak günümüze en yakın tarihli yapılardır.

Bilim için en doğru tavır böyle bir iddianın varlığına ışık tutmak için kazılara devam etmektir. Burada bize düşen ise sadece disiplinler arası yöntemlerle eldeki verilere göre gerçeğe en yakın yorumları yapabilmektir.

Kazı Başkanı Klaus Schmidt'in 2014 yılında vefat etmesiyle ne yazık ki kazılar uzun bir süre durmuştur. Bu süreçte oluşan boşluk, yerini maalesef bilim dışı yorumlara bırakmıştır. Ortaya birçok mesnetsiz iddi atıldı ve atılmaya devam etmektedir.

Öyle ki buranın tufandan sonra yapıldığı ve yapılarda işlenmiş hayvanların gemide bulunan hayvanlar olduğu, bu hayvanların ise Türk takvimindeki hayvanlar olduğu; ortada duran ikili sütunların Tanrı ve Şeytanı temsil ettiği ya da Âdem ve Havva'yı temsil ettiği vb. birçok ezoterik ve magazinsel iddialar ileri sürüldü.

Ancak bunlardan en ilginç olanı Göbekli Tepe’nin yapımında dünya dışı varlıklar olarak nitelendirilen uzaylılar tarafından yapıldığıydı. Gerek televizyon gerekse sosyol medya platformlarda epeyce konuşulmaktadır. Arkeolojiyle herhangi bir ilgisi olmayan "uzman" kişiler tarafından da bu iddia soyut yorumlar ile desteklenmeye çalışılmaktadır.

Bu tarz iddiaların aslında iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Birincisi ulusal bilinç refleksiyle dünya dışı varlıklar tarafından yapıldığını dillendirerek buranın mirasçıları olarak kabul edebileceğimiz burada yaşayan insanların sahiplenmelerinin önüne geçmek. Malum ne yapıp edip buranın Türklerle bağlantısını kurmayı başaramıyorlar.

İkincisi ise kısmen magazinsel olsa da hatırı sayılır destekçileri olduğu göz ardı edilmemek üzere Yuval Noah Harari'nin dinleri birer hüsnükuruntu olarak görüp mevcüt dinlerin modasının geçtiği, yeni dünyada ise mevcut dinlerin olamayacağı, gelecek ya da çıkacak yeni dinin de Ortadoğu'nun mağaralarında değil de Silikon Vadisi'nde çıkacağı tarzındaki değerlendirmeleri.

Ne tuhaftır ki son birkaç yıldır Harari’nin bu yorumunu destekleyecek gelişmeler olduğunu da belirtmek isterim. Sanki bir merkezden düğmeye basılmış gibi tüm dünyada tabiri caizse "Uzaylı Dini"ne hizmet edecek şekilde birçok televizyon programı yapılmakta ve sosyal medyada da gözle görünür bir şekilde farklı çalışmalar söz konusu olmuştur.

Tabi bu uzaylı projesinin iki üç yıllık bir geçmişi olduğunu sanıyorsanız yanılmış olursunuz. En az yüz yıllık bir birikimin ürünü olduğunu söylesek yeridir.

 Bir ekol olarak gelişen bu yapının yazımızı ilgilendiren kısmı itibariyle önemli bir temsilcisi olan Erich von Däniken'in iddialarını da harmanlayarak Göbekli Tepe’deki taşların bir tür lazer ışığıyla kesildiği ve kendilerine özel bir teknikle yani uzay araçlarıyla taşındıklarını iddia etmekte iseler de taşların kesilmesini ve taşınmasını bugün bizler ne şekilde yapıldığını biliyoruz.

Tapınağın yaklaşık üç kilometre aşağasında bulunan taş ocağından obsidyen taşlarıyla kesilip biçim verildiklerini burada keşfedilen kalıntılardan anlamaktayız.

Ayrıca taşıma işleminde ise son derece makul bir teknikle kalaslar üzerinden elbirliğiyle buraya taşıdıklarını da biliyoruz. Bu taşıma sırasında ve yerleştirmelerde kazaların olduğu, buna bağlı olarak bazı taşların kırıldığını da söyleyebilmekteyiz.

Sonuç itibariyle magazinsel ve diğer çarpık iddialar bir yana Göbekli Tepe’deki mimariye baktığımızda tek bir projenin ürünü olarak tek seferde yapılmadığı, henüz gün yüzüne çıkarılmayan yapılarla birlikte ne kadar bir zaman aralığı içerisinde yapıldığı bilinmediği; bununla birlikte yüzyılların birikimi sonucunda mevcut halini aldığını, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan atalarımızın da bu yapının inşasında kurucu rol üstlendiğini rahatlıkla ifade edebiliriz.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)