Tüm dünyada ezici çoğunluk olmalarına rağmen dindarların “din elden gidiyor” paranoyası bitmek bilmiyor.
Yaradılıştan özgür bırakılmış, irade sahibi her insanı kalıba sokmadıkça rahat etmiyor, hep bir korku ve tedirginlikle yaşıyorlar.
Allah abesle iştigal etmişçesine, ellerinden gelse sıradağları tehlil, bulutları tekbir, ağaçların yapraklarını lafzullah şekline sokacak, kuşların gözbebeğine hak yol İslam yazacaklar!
Çocukluktan itibaren Arif Nihat Asya gibilerinin “Sana benim gözümle bakmayanın / Mezarını kazacağım / Seni selâmlamadan uçan kuşun / Yuvasını bozacağım.” dizeleriyle zehirlenmiş, egosantrik bir yaşam biçimini üstünlük bellemişler.
Dinin elden gittiği filan da yok hani. Herhangi bir dine veya tanrıya inanmayanların çoğunluğu dindarlardan daha çok dine ve dindarlara saygı duyuyor, iyi niyet besliyor, baskı gördüklerinde dayanışmada bulunuyor.
Dindarlarsa kendi rengine bürümediği herkese tehlike gözüyle bakıyor. Bir dinleri var diye ayrıca ahlaki sorgulamaya ihtiyaç duymuyor, dinlerinden olmayanları ilkesiz sanıyorlar.
Düşünseniz din elden gidiyor! Konuşsanız din elden gidiyor! Sorsanız din elden gidiyor! Yazsanız din elden gidiyor! Hâsılı onlar gibi olmadıkça, yaşasanız din elden gidiyor!
Onlara göre aklını etkin kullanan, farklı düşünen herkes, işi gücü bırakmış dine düşmanlık ediyor!
Türkiye gibi ülkelerde en muktedir oldukları ve terör estirdikleri dönemlerde bile İslamcıların mağduriyeti bitmiyor. Hep ezilen, ötekileştirilen, saygısızlık yapılan, saldırı altında olanlar onlar oluyor!
Allah, tanrı ve din, sadece onların anladığı ve bildiğinden ibaretmişçesine, kimsenin konuşmasını, sorgulamasını kabullenmiyor, saygı adı altında herkesin münafıklaşma pahasına dindar bir kisveye bürünmesini istiyorlar.
Kendileri gibi olmayan herkesi özünden kaçmak, gâvurlara özenmekle yaftalıyor, dünyayı İslam dünyası ve kâfirler gibi nitelemelerle parselleyerek Allah'ı adeta bir türün, ırkın ve coğrafyanın putu yapıyorlar.
İnsanın Allah’ın verdiği aklı işletmesinden, iradeyi kullanmasından, ömrü dilediği gibi yaşamasından daha doğal ne olabilir!
Kaldı ki Türkiye gibi ülkelerde din ve Müslümanlık sadece bir sorgulama konusu değil. Büyük zulüm ve cürümlerin örtüsü, kılıfı. Saddam gibi bir diktatörün Irak bayrağına Allah yazdırıp, katliamlarına “Enfal” adını vermesi gibi.
Bir şey istismar ve zulmün merkezinde yer alıyorsa insanların onu sorgulaması ve karşı refleksler göstermesinden doğal ne olabilir!
Kur’an 4/148’de Allah’ın kötü sözün söylenmesini sevmediği ancak zulme uğrayanların müstesna olduğu belirtilmişken, kendilerini dindar sanan kitlelerin bu anlayış fukaralığını neyle açıklayacağız!
Müslümanların çoğunlukta ve iktidarda olduğu ülkelerde zulmün, soygunun, sömürünün haddi hesabı yok.
Ne İran, Pakistan, Afganistan, Moritanya… Ne Suudi Arabistan, Sudan, Mısır, Türkiye… Ne Daiş, Hamas, Hizbullah, El-Kaide… Ne İhvan, Gülencilik, Menzil, Milli Görüş ve AKP!
Tamamı, tüm formlarıyla, tüm alanlarda iflas etmişken, insanlar sorgulamasın da ne yapsın?
Türkiye başta olmak üzere Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde değer istismarı ve zulümlere büyük tepkiler var. Bu son bulduğunda haliyle refleksler de normalleşecektir.
İnsanların dinle sıcak ve samimi bir ilişki kurmasını gerçekten istiyorsanız yapmanız gereken, insanları din düşmanlığıyla suçlamadan, gerçek İslam bu diyerek arka kapıdan hasarlı binaya sokmak değil, bataklığa kaynaklık eden zihniyetinize format çekmek, istismar ve zulme son vermektir.
Değerlerin zulmün simgesine dönüştüğü durumlarda en doğal refleks kaçmak ve mesafeli durmaktır.
Bunlar herhangi bir giyim, traş, selamlama biçimi, hatta konuşulan dil bile olabilir. Türkçe asimilasyon ve baskı aracı oldukça bu zulme muhatap olanların Türkçeyle sıradan bir dil ilişkisi kurmasını bekleyemezsiniz. Oysa Türkçe sıradan bir dildir. Türklük, Araplık kimlikleri de aynı şekilde.
Kendinize çekidüzen vermeli, sınırlarınızı bilmelisiniz. Mutlak ve murad-ı ilahi sandığız şey, sizin yorumunuzdan ibaret.
Gökten zembille inmediniz. İlahi bir el sırtınızı sıvazlamadı. Tanrı hiçbirinizi vekil kılmadı.
Dinsel yorumunuzun çoğunluk tarafından benimseniyor olması, hak ve hakikat olduğuna değil, vasat ve bayağılığına işaret eder.
İnsanların çoğuna uyarsan seni saptırırlar. Çünkü onlar ancak zanna uyar, sadece tahminde bulunup saçmalar (6/116). Çoğu cahillik eder (6/111). Çoğu şirk koşmadan iman etmez (12/106). Çoğu haktan hoşlanmaz (23/70). Çoğu bilmez (30/30).
Cumhur, sevad-ı azam klişeleriyle bu gerçeği örtemezsiniz. Mızrak çuvala sığmıyor. İnsan gerçeği, her fırsatta ezberleri kusuyor.
Âlim sandıklarınızın çoğunluğu ya körlerin ülkesinde tek gözlü, ya ifade kabiliyeti güçlü hatipler veya egemenlerce topluma iyi pazarlanmış kişilerden ibaret.
Kimse şablonlarınızla konuşmak, Arapça alengirli cümleler kurmak zorunda değil. İlim sanıyorsunuz. Çünkü aklınız gözünüzde. İsim ve cisimle, kostüm Müslümanlığıyla rabbin sevgili kulları payesine erişmiyor, cübbeye bürününce süperman olmuyorsunuz. Her ne kadar kostümler o duyguyu verse de!
Rabbin, her insandaki frekansı akıldır, vicdandır. Bunları bastıran, körelten, söndüren insanların isim ve cisimleri, kılık kıyafetleri, ayetvari sözleri bir aldatmacadan ibarettir.
Saplantıya dönmüşse dindarlığınız, sapmışsınızdır. Haddini aşan zıddına döner. İlacın ölçüsü kaçarsa zehir olur.
Doğa ve dünyayla barışık yaşamak varken, kasmayın. Bir şeyin elden gittiği yok. Kimsenin düşmanlık ettiği yok. Yeter ki asgari medeni davranışları sergileyin. Kendinizi bilin. Kendinize bakın. Aleykum enfusekum.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın