Arap birliği ve Kürt bölünmesi
Geçtiğimiz hafta sonu Kerkük'te Sünniler ve Şiilerin de aralarında bulunduğu Arap siyasi partileri bir araya gelerek Kerkük il meclisi seçimleri için tek Arap listesi çağrı yaptı ve ortak bildiri yayınladı. İl genel meclisi seçim kanununda yapılan üçüncü değişikliğe göre, seçimlerin 06 Kasım 2023 tarihinde yapılması bekleniyor. Koalisyona katılan aktörlerin ifadelerine göre, Kerkük'te tek Arap listesi kararının alınmasının temel nedeni “kentte Arapların tehdit altında olmasıdır” ve karar bu nedenle alınmıştır.
Burada dikkat çeken iki ana nokta var; Birincisi, Araplara karşı herhangi bir tehdit veya tehlike olmadığı gibi Araplaştırma sürecinin başından beri kendileri Kerkük'teki diğer topluluklar için bir tehdit haline gelmişlerdir.
İkincisi, Şiiler ve Sünniler arasında, dini görüş ve uygulamadan kaynaklanan temel farklılıklar dışında, çok büyük sorunlar var. Sahada da Saddam Hüseyin'in devrilmesinden bu yana Sünnileri terörize etme süreci Şii gruplar tarafından çeşitli şekillerde yürütüldü. Bunun en açık ifadesi olarak IŞİD’in gelişi ve gidişi ile devam eden süreçte Sünni Araplara ait bölgeler Heşdi Şabi tarafından kontrol edildi, Sünnilere büyük baskı uygulandı, binlerce Sünni Arap genci kayıplara karıştı, binlercesi Şii cezaevlerinde idam gününü bekliyor. Ama Kürtlerin kaderiyle ilgili bir konu olduğu için tüm görüş ayrılıklarını bir kenara bırakmışlar.
Arapların neden kolayca farklılıklarını bir kenara bırakıp Kürtlere karşı tek bir tavır aldıklarını anlamak için derin bir okuma gerekmez. Çünkü çok basit bir görüşle bile Kerkük'teki Sünni ve Şiilerin amacının aynı olduğu görülür. 16 Ekim'den sonra oluşan uygun ortamı Araplaştırma sürecini yenilemek ve Arap nüfuzunu Kerkük idaresi ile iradesi üzerinde hakim kılmak istiyorlar ve il genel meclisi seçimleri üzerinden bu fırsatı kaybetmek istemiyorlar.
Arapların bu birliği karşısında Kürtler hiç bir zaman bu kadar bölünmüş halde olmamıştı. Kürtlerin kendi aralarında çatıştığı dönemde bile şimdiki kadar bölünmüşlük yoktu. O dönem çatışma ve coğrafi bölünme nedeniyle iki siyasi cephe oluşmuştu, KDP ve KYB vardı, diğer partiler onların hakimiyetindeydi ama şimdi her biri aynı telden çalıyor.
Kürtlerin neden farklılıklarını bir kenara bırakıp tek tavır alamadıklarını anlamak için mi de derin bir okuma gerekmez. Çünkü basit bir ifade ile Kürtlerin tek bir amaca sahip olmadığı ortada. Şair Qani bir şiirinde kardeşliğin mayasını, "Kardeş olun gayeniz bir olsun, gayesi bir olan kardeştir" diyerek özetliyor. Aynı şekilde merhum yazar ve düşünür Hakim Kakaweys de, Kürtlerin parçalanmasını, amaçlarının parçalı olmasına bağlıyor. Burada net olan şey, Güney Kürdistan'daki Kürtlerin ortak bir hedefi olmadığı, dolayısıyla Kerkük gibi sorunlar ve çekişmelerle dolu bir ortamda bu ortak hedefsizliğin bu şekilde yansıtmasıdır.
Kerkük'ün sorunlarında ve kaderinde asıl rolü alan güçtür, sandık değil ama Kerkük'ün özellikleri ve sorunları, kentteki seçimlerin önemini ve sonuçlarını Irak ve Kürdistan'daki diğer vilayetlerden farklı kılıyor. Bu nedenle Saddam'ın devrilmesinden sonra şehirde sadece bir il genel meclisi seçimi yapıldı ve tekrarlanmasına izin verilmedi.
Geçmişte Kerkük'te seçimlerin yapılmasını engelleyenler Arap tarafıydı. 2005'teki boykotlarına rağmen meclisteki sandalyeleri konumları ve nüfuslarına göre çok daha azdı ve mecliste bir ölçüde Kürtlerin hakimiyeti vardı. Seçimlerin Arapların sandalye sayısını artıracağını ve Kürtlerinkini de azaltacağını biliyorlardı, ancak bu denge ile yetinmediler ve sürecin Kürtlerin yenilgisini güvence altına alacak bir ortamda yapılmasını istediler.
16 Ekim'den altı yıl sonra Kerkük'teki durum, Arapların Kürtlerin yenilgisini beklemesi için uygun hale gelmiş durumda. Özellikle Kürtlerin Saddam Hüseyin'in devrilmesinden bu yana büyük denklemde Bağdat'a karşı hiç bu kadar bölünmediği ve bu kadar zayıf kalmadığı gözler önünde. Dolayısıyla çelişkilerini bir tarafa bırakıp Kerkük'te tek bir Arap Cephesi listesini oluşturmak onlar için bir fırsat haline gelmiş durumda ve Heşdi Şabi’nin silahları sayesinde elde ettikleri meşruiyeti de seçim yolu ile garanti altına almak istiyorlar.
Bu binlerce kelime ve kavramı bir araya getirip Kürt birliği meselesini ve tek bir Kürt listesi ihtiyacını gündeme getirmek istemiyorum. Çünkü bu neredeyse imkansız bir arzu. Ancak Kerkük'ün kaderinin, Kerkük Kürtlerinin bedelini ağır ödeyeceği başka bir tehditle karşı karşıya olduğunu söyleyerek, Kürt siyasetçilerin çaresizliğine dikkati çekmek istiyorum. Biliyorum ki, Kerkük'te Kürtler oylarını geri kazanmak için her türlü baskı altında birleşmek zorunda kalsalar bile eminim ki ardından kazanımlar ve Kerkük Valiliği’nde makam elde etmek için uzlaşamayacaklar ve birlik kervanını sonuna kadar sürdüremeyecekler. Dolayısıyla son altı yıldır şehri nasıl bir kolonizasyoncu vekaleten yönetiyorsa, kişisel ve parti çıkarları için Kerkük'te Araplaştırma sürecinin devam etmesi meşrulaştırılıyor.
Bu nedenle Kerkük'ün yönetimini Araplardan alıp Kürtlere veremeyeceğinizi bildiğim gibi en azından Türkmenlerle bir ön anlaşma yaparak Arap egemenliğine karşı bir Kürt-Türkmen cephesi oluşturmanızı öneriyorum. Yönetimi Araplardan alıp bir takım şart ve teminatlar karşılığında Türkmenlere verin. Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra Türkmenleri Arap cephesine koyarak Kerkük sorununun çözümünü zorlaştırdığınız yanlışını düzeltin.
Kürtler gibi Türkmenler de Kerkük'te Araplaştırma tehlikesiyle karşı karşıya. Yüz binlerce dönümlük tarım arazilerine Araplar tarafından el konulmuş. Şimdi Kürtler gibi bir bölünme süreciyle karşı karşıyalar. Kürtlerin onlarla el ele tutuşması ve Kürtler ile Türkmenler arasındaki ilişkinin temeli haline getirmesinin birçok nedeni var. Valiliğin bir Türkmen'e verilmesi, Araplaştırmaya karşı mücadelede Kürt-Türkmen birliğinin yeni bir aşamasının başlangıcı olabilir. Kürtlerin ilk andan itibaren Kerkük'e giderek başlattığı savaşta Araplaştırmaya karşı bir ortak bulması gerekiyordu ama bunu yapmadılar.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)