Koronavirüs hangi ırka bulaşmaz?
Peşinen söyleyeyim, ilk olarak Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla dünyaya yayılan Kovid-19 adlı yeni tip koronavirüsü ırkçı değil. Irkçılar buna üzülebilir ama maalesef temenni ettikleri gibi beyaz, sarı veya siyah ırk ayrımı da yapmıyor. Dua ve dileklerle gidip farklı bir etnik yapıyı seçmiyor, kökünü kazımıyor.
O dünyanın her yerinde tüm insanlara, ırk, dil, din, sınıf ve hatta zengin, fakir, ünlü demeden aynı gözle bakıyor. Herkese aynı karakterle yaklaşıyor, huyunu ve suyunu bozmuyor, riyakar davranmıyor.
Belki de en teselli veren özelliği, bu dünyanın en temiz yüzü olan çocuklar için öldürücü olmayışı (en azından şimdilik öyle ve bu vücuttaki ACE2 enzimine bağlanıyor).
Biyolojik tanımı bir yana, ırkçıların Kovid-19’dan öğreneceği çok şey var.
Muhtemelen birçok kişi koronavirüs isminin 3 ay gibi kısa sürede hayatına bu kadar derinden işleyeceğini tahmin etmiyordu. Zaten yakın zamanda SARS’ı, MERS’i görmüş, kuş ve domuz giribi ile tanışmıştı. Bu da o virüs grubundan olduğu için teğet geçer diye düşündü.
Fakat Kovid-19’un bazı özellikleri sayesinde bu gruptaki diğer virüslerden on kat daha hızlı bulaşıcı olması, ölümcül özellikler taşıması ve global salgına dönüşmesi tehdidin tahmin edilenden daha büyük olduğunu gösterdi.
Durumun vahameti ortadayken ağzı olan konuşur misali, sosyal medyada ve basında ve günlük hayatımızın bir köşesinde virüs gibi bitiveren hurafeler, safsatalar ve yalan yanlış bilgilelerle de süslenip bezenir oldu dünya.
Kimisi kele paça, limon, sarımsak, tuzlu gargara ile insanoğlunun henüz önlemek için bir silah icad edemediği düşmana karşı Don Kişotca durmayı vaad etti, kimisi de mezarlıktan geçerken ıslık çalan korkak misali kas göstererek terane yaptı.
Zaten insan deney ve tecrübesi, nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu ve korkusunu nasıl yöneteceğini bilemediği anlarda daha zayıf ve zavallı bir varlığa dönüştüğünü bize doğuştan öğretmiştir.
Bunu bir savaş sayarsak, karşıdaki düşman tanınmadığı, nasıl ve nerede hamle yapıp öldürücü bir darbe vuracağı kestirilemediği için insan üzerindeki korkusunu katbekat arttırmış görünüyor.
Virüs kaleyi içten fethetti
Tüm dünyaya hızla yayılan Kovid-19 salgını, ortalıkta dolaşan komplo teorileri, haber ve iddialarla birlikte insanların ciğerlerinden önce beynini kemiren bir heyulaya dönüştü.
Salgını “kontrol edilebilir bir pandemi" olarak değerlendiren Dünya Sağlık Örgütü virüsün yarattığı endişenin virüsten daha hızlı yayıldığına dikkat çekmek için "infodemik" ismini verdi. Bu da nasıl bir “korona-fobi” yaratıldığını izah ediyor.
Nitekim son günlerde ekranlara yansıyan ve sosyal medya dolaşan görüntüler yıllardır Hollywood setlerinde hazırlanan kıyamet filmi senaryolarını aratmıyor.
Salgın nedeniyle dünya ile ilişkilerini kesen ülkeler adeta birer karantina ülkesi haline geldi. İş lafa geldimi burnundan kıl aldırmayan “yüce devletler” ışık mikroskobu ile görülemeyecek kadar küçük olan taç kafalı virüsün ahkâmı karşısında çaresiz kaldı, kocaman liderler aciz kaldıklarını gizleyemedi.
Ülkelerin ekonomileri sarsıldı, dünya ticareti durma noktasına geldi, büyük şirketler cüsseleri kadar zarar etti.
Hal böyle olunca insanlar panik halinde kabuğuna çekilmek zorunda kaldı, gıda, ilaç ve temizlik malzemelerine yöneldi. Maske, eldiven ve anti bakteriyel ürünler karaborsaya düştü.
Bu haliyle aslında virüs içerik olarak da mutasyon geçirerek önlenemez bir korkuya korona-fobi’ye dönüştü.
E tabi, arkasına bu kadar güçlü bir medya desteği alan, insanın “bilmediğinden korktuğu” gerçeğinden de istifade edip, bir o kadar da süratle replike olmayı başaran bu virüs bedenimize girmeden hepimizi enfekte etmeyi, dolayısıyla kaleyi içten fethetmeyi başardı.
Biyolojik savaş teorisi
Koronavirüsün biyolojik bir silah olduğunu anlatan çeşitli teori ve iddialar da var.
Korovirüsün özellikle labaratuar ortamında üretilmiş bir virüs olduğunu, “seçkin bir ırk yaratmak” amacıyla dizayn edildiğini gösteren somut bir kanıt olmasa da bu yönde bir bombardıman ve dezenformasyon sözkonusu.
Yine sadece komplo teorisyenlerinin yüreğini ferahlatan, bilimsel değeri olmasa da algı gücüne hitap eden, kehanet ve türlü terorilerle durugörü (clairvoyance) ile insanları inandırmaya iten simülasyonlar da var.
4’üncü sanayi devrimine geçiş aşamasında Çin ve ABD’nin başını çektiği ve dünyanın süper güçlerinin de dahil olduğu çok yönlü rekabet, nano teknoloji yarışı, hibrit savaşları, siber savaş, G5 teknolojisi yarışı, devletlerin insanı ve doğayı sömürmek için izlediği makyevelist politikalar vs. vs...
Tüm bunlar tarih boyunca türü türlü salgınlar, felaketler ve gazaplar yaşayan insanoğlu için sadece bir başlangıç.
Kendini merkeze alıp kainatın kendisi için yaratıldığına ve sonsuz sömürü yetkisine sahip olduğunu varsayab insanın bu sergerdan haline virüsler de gülüyor artık.
Bugün Kovid-19, yarın başka bir virüs.
Virüsler bakterilerden çok daha küçük ve kendiliklerinden metabolizmaları olmayan varlıklardır. Kendi başlarına üreme yetenekleri olmadığı için de canlılık ve cansızlık arasındaki geçi formudurlar.
Varlıklarını sürdürüp çoğalmak için canlı hücrelere ihtiyaç duyarlar. Yani varlıkla yokluk arasındaki formdurlar.
Virüs-insan ikilemi, insan kainat ikilemi ile bir midir bilmiyorum ama insanlar kainat karşısında virüslerin bir kopyasıdır. Yaşam için tek umut olan bu gezegeni de aç gözlülükle sömürmeye devam ettikleri müddetçe kendilerinden milyarlarca kat küçük organizmalar tarafından tüketilmeye mahkumdurlar.