Hançer ve Tüfek
Şeytan öldüren Kürt hançeri Hollywood filmlerine konu olacak kadar ünlüdür.
Yirminci yüzyıla kadar neredeyse her Kürt doğal bir aksesuar olarak belinde hançerle gezer, mezar taşları güneş ve hançer motifleriyle süslenirdi.
Hançer Kürtlerde mertliği simgeler. “Bila qîzê bibin ser xencerê lê nebin ser xeberê” bunu söyler. Hançerle açılan yara kapanır, çünkü mertçedir. Ama dedikodu, iftira gibi namertliklerin açtığı yara kapanmaz: “Sax dibe şûna xenceran, xweş nabe şûna xeberan”.
Hançer göğüs göğüse, yüz yüze çarpışma cesaretini simgeler. Tarihte yiğitlik hünerinin ustası (şecaat fenninde allame) denilen Kürtlerin hançeri simge olarak benimsemesi tesadüf değil. Böyle olunca en yakınındakilerin ihanetini de sırtındaki hançerle yaşar Kürtler.
İnsan türü özünden uzaklaştıkça mertlik duygusunu da yitirdi. Hançer yerini aradaki mesafeyi arttıran kılıçlara bıraktı.
Ateşli silahlar çıkınca kılıç da belirleyici olmaktan çıktı. Celali Kürtlerinden Köroğlu’nun 16. yüzyılda Bolu Beyi’ne başkaldırıp “Tifing hat, mêranî hilhat.” (Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu) sözünü söylemesinin üzerinden 500 yıl geçti.
Dünyanın çarkı mertlikle dönmüyor. Ölümsüz Xanî 300 yıl önce cihanın hükmü kınından çekilmiş kılıcın elinde diyordu. Belli ki Kürtler yabancıya karşı mertlikte, cömertlikte hüküm aramaya devam etti. Var olanı da yitirmekten kurtulamadı.
Devran döndü, kılıç yerini kaleme bıraktı. Kürt aydını Abdurrahim Rahmi 1918’de “Topların savaşı bitti, bugün savaş kalemlerledir” başlığıyla makale yazıyor “Herkes hakkını korumaya mecburdur… Top, tüfek, altıpat, bomba davası bitti. Dava kalem davasıdır” diyor, kalem sahiplerini Avrupa’ya göndermekten bahsediyor, Paris’te toplanan Barış Konferansı’nı işaret ediyordu.
O tarihi kavşakta da Kürt aklı güçlü bir çığıra dönüşemedi, cılız kaldı. Dram ve trajedilerle dolu bir asır geçti.
Hiçbir şey etkisini tamamen kaybetmez ama belirleyici olmaktan çıkar. Bayraktarlığı bir sonrakine devreder.
Denebilir ki kalemlerin savaşı da bitti, bugün savaş kodlarladır. Öyle olmasa ambargo altındaki İran bile binlerce kilometrelik mesafeden Erbil’de istediği evi ve kişiyi balistik füzelerle vurabilir miydi!
21. yüzyılda kaleşnikofu, kas gücünü, kafilelerle ölüme yürümeyi yegâne övünç kaynağı sanan bir Kürtlük büyük kaybın kıyısında demektir.
Devletleri geçtik, bugün en güçlü devletlere on binlerce roket ve füze atabilen Hamas gibi terör örgütlerini konuşuyoruz.
İnsanlar düğünde, dernekte, çocuklar sokak aralarında dron uçuruyor. Her birimiz yiğitlik ve mertlikte Rüstem, Herkül olsak neye yarar!
Her dönemin bir güç simgesi vardır: hançer, kılıç, tüfek, top, kalem… Peki ya kodlar, koordinatlar, kuşlar, kartallar?
Günümüzde biri en az 30, diğeri 10 yıllık iki Kürt egemenlik alanı var. Tüm yokluk ve yoksunluklara rağmen, fundamentalist örgütlerden daha donanımlı, öngörülü ve etkili olmamalarının bahanesi olabilir mi?
Başûr ve Rojava’nın uykuda geçirecek bir tek saati yok. Günün sonunda Acem ve Rom tıynetini sergileyecek.
Kürt egemenlikleri, hâkimleri, mirleri 60-70 milyonluk binlerce yıllık köklü bir ulusun geleceğini güvenceye almak için yerin altını, üstünü, gökleri, gözleri, gönülleri ve dijital dünyayı donatacak yatırımlar yapıyor mu? Yoksa dünyamızı karartan dünü tekrarlayarak günü mü kurtarıyorlar?
Kürtleri başarıya götürecek olan duygularımızı şaha kaldıran, göğsümüzü kabartan enfes müziklerimiz ve kahramanlık marşlarımız değil (hep var olsunlar), çağı yakalamakla kalmayıp aşabilecek öngörüyü sergileyen mantalite ve mantığımızdır.
Ne dünya eski dünya, ne insan eski insan. Peki, Kürtler eski Kürtler olmakta diretirse ne olacak?
(Yazıya kenarından çizgili tişörtüyle 'dayı'lanan genç: Çıkar göster! Kaç yıl Türk gardiyanın gözetiminde mahpus kaldın, kaç yıl militanlık yaptın, kaç kez öldün?)
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)