İstanbul Beşiktaş saldırısının üzerinden daha saatler geçmeden, Kürtler hedef tahtasına oturtuldu. Malumun işaretiyle, polis, asker, basın ve her türden fırsatçı, ırkçı çılgınlıkta yarışa girdiler.
Hatırlarsanız, Kemalistler AKP yönetimine başkaldırdıklarında (Ergenekon, Balyoz), iktidar öfkesini Kürtlerden çıkardı (KCK davası).
Gülen Cemaati baş kaldırdı, iktidar çözüm çabalarını çıkmaza sürükledi.
İktidarı kürsüyü kaybetme korkusu sardı, acısını Kürtlerden çıkardı (şehir yıkımları ve katliamlar dönemi, 2015-16).
Gülen Cemaati sözüm ona darbeye kalkıştı (15.07.2016), faturayı Kürtler ödedi (tutuklamalar ve işten atmalar).
Suriye olayında Türk devleti utanç verici şekilde yenildi. Acısını Kürtlerden çıkarıyor (Rusya ile anlaşma ve Carablus operasyonu...).
Irak’ta Türkiye destekli Sunni Arap güçler çöküyor. Türkiye Kürtlere saldırı hazırlığına girdi. Bölge dengeleri şimdilik bu saldırıya engel.
Her defasında günah keçisi Kürtler. Bu ne korku? Bu ne düşmanlık?
Ektiğini biçmek
Demokrasinin temelini yıktın mı,
Kürt okullarını, kurumlarını ve gazetelerini kapattın mı,
seçilmiş belediye başkanları ve milletvekillerini, onlara oy veren halka hakaret edercesine tutukladın mı,
şehirleri yıkıp, çocuk, kadın, yaşlı masum insanları katlettin mi,
kendi kayıplarını “şehit”, sivil ya da silahlı Kürt kayıplarını “terörist” olarak isimlendirdin mi,
Kürt mezarlıklarını tahrip ettin mi,
Kürt ailelere ölülerinin yasını tutmayı yasakladın mı,
yüzbinleri evlerinden, mülklerinden koparıp göç ettirdin mi,
Kürtleri işten atıp perişanlığa mahkum ettin mi,
şehir, köy ve insanları, savaş uçaklarından bombalamayı sıradan olaya dönüştürdün mü,
pilotlarını Kürtleri ve evlerini bombalamakla eğittin mi,
toplumun gözeneklerini ajan, muhbir, polis, asker, korucular ve paramiliter katillerle doldurdun mu,
adalet mekanizmasını militanına çevirdin mi,
basını uşağın yaptın mı,
talan düzeni inşa edip, toplumu sefalete mahkum ettin mi,
sadece ve sadece şiddet, korku ve felaket ekmiş olursun.
Onurunu koruma, hakkını arama ve haksızlığa tepki gösterme, insan olmanın temel özellikleridir. Şiddet, korku ve felaketin boyutu ne kadar büyük olursa, tepkilerin ölçüsüzlüğü de o kadar artar.
Sivillere saldırı suçtur
Sıraladıklarım, saldırılarda sivillerin hedef olmasını haklı kılmaz. Yaşam hakkı, renk, ırk, din, inanç, sınıf ve zümre ayrımlarını tanımayan en kutsal haktır.
Ölen sivillerin yakınlarının acılarını tanıyorum ve paylaşıyorum ama o acının geçmediğini de çok iyi biliyorum.
Keşke Türk toplumu bu tür acıların kaynağına inebilseydi. Keşke devletlerinin, asker polis evlatlarının, Kürt halkına her gün aynı acıyı yaşattığını fark edebilseydi.
Bu karmaşa içinde toplum düşüncesinin yönünü ölçmek zor. İktidar zihne giden tüm kanalları sıkı şekilde kontrol ediyor, doğrunun zerresine tahammül etmiyor.
Maalesef toplum ırkçı zehirle yanlışa sapabiliyor. Bugün o tehlike var. İşte gelecekten korkmak ve bu tür saldırıları yapanların iyice düşünmeleri için yeterli bir neden.
Bu tür saldırıların tehlikesi
Bu tür olaylar olduğunda, baskıcı ırkçı iktidarların yaptığı ilk şey, “Kim yaptı?”yı aramak değil, ama “Kime yükleyeyim?” ve “Ondan nasıl yararlanayım?”dır.
Türk yönetimi, Halep’te radikal İslamcıları utanç verici bir tarzda sattı. DAIŞ’e “görüntü ve isim değiştirmeyi” dayatıyor. Demek ki zayıf da olsa “İhanete uğradık” diyenlerin tepkisini de hesaba katmak gerekirdi.
Ama iktidar, “muğlak” bir “TAK üstlenmesini” yeterli görerek, öfkenin yönünü Kürtlere çevirmede duraksamadı.
Başkanlık ve anayasa seçimi için son pürüzleri kaldırıyor.
Batı ve Güney Kürdistan’a yönelik eylemlerini meşrulaştırıyor.
Avrupa Birliği’ni (daha fazla) işbirliğine zorluyor.
Kurban rolünü oynayarak, radikal İslamcılarla bağını unutturmak istiyor.
Bu tür saldırıları yapanlar, olayın bu yönünü, kime yarar sağladığını hesaplıyorlar mı?
Şu da var: Kürt halkı ile devletin tepkisi arasında temel bir ahlaki fark olmalıdır. Toplumlar adildir, merhametlidir, barışçıl ve affedicidirler ama devletler değil.
Adını parası olmayan seyircilerin futbol seyretmeye çalıştığı yerden alan “Beleştepe”, saldırıdan sonra “Şehitler Tepesi” oldu. Peki “bedavacı” ismi, saldırıda ölenlerin yakınlarının acılarını suistimal edenlere daha çok yakışmıyor mu? Onlar “kan içici bedavacılar” ismini haketmiyorlar mı?
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın