Kürt medyası, argo ve çıkarlar

Bir aydının, bir diktatörden farkı ne olmalıdır?  Bunu her girişim ve harekette kendimize sormalıyız.

 

Kürt medyasında kendilerini “aydın”, “özgür” ve “tarafsız” olarak gösterenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla. Ancak gelin görün ki aslında hiç de göründükleri gibi değiller.

 

Bu konuda özellikle, Meriwan Wirya Qanıh’ın, Kürdistan Bölgesi başkanlık süresinin uzatılmasını imzalayanlar listesiyle ilgili yazısına bakalım…

 

Meriwan Wirya Qanıh, yazısında “hazırlıksız” bir siyasi ve fikri üsluptan sözediyor. Ancak kendi yazısının geniş çerçeveden uzak ve tamamiyle sokak diliyle, kinle yazdığının farkında değil. En çok dikkat çeken de, kendisi gibi düşünmeyenlerden alaylı bir şekilde söz etmesi…

 

Bunların yanısıra bazı akademisyenlerimiz, Facebook’tan hoş olmayan paylaşımlarda bulunuyor. 

 

Herkesin aynı düşünceyi savunması ve o doğrultuda yazması mümkün değil. Hayatım boyunca, herkesin farklı görüşlere, güzel düşüncelere sahip oluduğuna inandım.  

 

Aksini düşündüğümüzde, faşist ve diktatöryal bir rejimden hiçbir farkımız olmaz.

 

Kürdistan Bölgesi’nin geleceğiyle ilgili herkesin fikrini söylemeye hakkı var. Ancak özellikle gazetecilerin fikirlerini belirtirken, küfür ve argoya başvurması, fikir özgürlüğüne ve demokrasi anlamına gelmiyor. Aksine, düşüncenin asimile edilmesi, farklı görüşlerin yok edilmesi anlamına geliyor.

 

Tarafsız olduklarını söyleyenlerin, Kürdistan Demokrat Partisi’ndeki (KDP) eksiklikleri gördükleri gibi, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Goran Hareketi (Değişim), Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve İslami partilerin de eksikliklerini görmeleri gerekiyor.

 

Ne yazık ki ülkemizde yaşanan bütün eksikliklerin ve yanlış politikaların tek sorumlusu olarak KDP ve sorumluları görülüyor.  Diğer partiler ise kusursuz ve çok temizler!

 

Amacım KDP’yi savunmak değil. Bazıları KDP’yi eleştirince çok iyi ve doğru bir şey yaptıklarını sanıyorlar. Oysaki bu durum hiç hoş ve doğru değil.

 

Kürdistan Bölgesi’nin geldiği kötü durumdan nasıl KDP sorumlu görülüyorsa, aynı şekilde Goran, KYB ve İslami partiler de sorumlu ve görülen o ki hiç de ümitvar bir durumda değiller… Çözüme yönelik başka alternatifler gösterecek konumda da değiller.

 

PKK de Kürdistan Bölgesi’ndeki partilerden daha masum ve temiz değil. Aksine, çok büyük hataların sahibi.

 

Kısacası partilerin ideolojik ve siyasi temelde faaliyetlerini değerlendirdiğimizde, kendi irademizle şeytanı savunurken, melekleri uzaklaştırmak ne kadar doğru?

 

Bu nedenle Meriwan Wirya Qanıh’ın yazısı kin ve öfkeyle yazılmanın yanısıra saygıdan da uzak bir yazı. 

 

Madem tarafsız olmaktan sözediliyor, o zaman her konuda tarafsız olunması ve tüm yanlışlara, suçlara karşı sessiz kalınmaması gerekiyor.

 

Aydınlar da taraf olma hakkına sahiptir. Bu çok doğal.

 

Ancak, tarafı olduğu düşüncenin her kararına, girişimine “beyaz”, diğer tarafınkileri ise “siyah” olarak göstermeye çalışırsa bu kişi, tarafsız ve bağımsız olduğunu iddia edemez…

 

Soruyorum; madem bu kişiler gerçekten tarafsızlarsa, neden PKK’nin Rojava halkına yaptığı zulüm karşısında sessizler? Gazetecilere, aydınlara ve sivil halka karşı yapılanlar, Kuzey Kore’deki demokrasi anlayışını anımsatıyor.

 

Rojava’da çok sayıda siyasi ile sivil toplum kuruluşu (STK) üyelerinin tutuklu olduğu çok iyi biliniyor. Ayrıca, çiftçilere ve diğer kesimlere uygulanan adaletsiz yaklaşımın, halkın üzerine büyük bir yük getirdiği de biliniyor. 

 

Esad rejimi 40 yıldır Rojava Kürdistanı’nı Araplaştıramadı, ancak böyle giderse Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) yöneticileri 5 yıl içinde bunu çok kolay bir şekilde yapacak.

 

Sahi Kürdistan’ın bu parçasında yaşanan olayların kamuoyuna duyurulması gerekmiyor mu?

 

Tarafsız medyanın eşitliği savunması gerekiyor... Medya ve aydınlar, ticari çıkarlara ve tek taraflı siyasete hizmet edemez.