Bilişim çağında yöntem sorunu
En az hava kirliliği kadar, bilgi kirliliği de sağlığımızı tehdit ediyor. Kimse radyasyona, kimyasal zehirlenmeye maruz kalacağı bir ortamda bulunmak istemez. Kimse toz duman yutmaktan hoşlanmaz. Ruh ve akıl sağlığına gelince, öyle miyiz?
Menkıbeler, sözlü anlatılar, masallar, kıssalar, mitolojiler bilinçdışında kazı yapmaya yarayan malzemeler olsa da bilincin tahtına bilim oturalı çok oldu. Bilimsel tespitlere aykırı hiçbir anlatının ayakta durma şansı kalmadı.
Bilim aklı, sınamayı, deney ve gözlemi yöntem olarak benimser. Gözlem sonucunda bir hipotez ortaya koyar, konuya dair deneysel bir açıklama yapar, ek gözlemlerle bu hipotezin tutarlılığı tespit edildikten sonra kuram olarak kabul edilir. Bilimsel bilginin ölçütü yöntemsel, objektif, sistemli, tutarlı ve en önemlisi eleştiriye açık olmasıdır.
Bilimsel yöntem epistemolojik olarak başlangıçtan günümüze felsefenin temel konularındandır. Descartes’ın akılcı yaklaşımları, Newton’ın deneyci ve tümevarımcı yöntemi 19. yüzyıldan itibaren hipotetik tümdengelimle kıvamını bulmuş, 20. yüzyılda ampirik bilginin yanılabilirliğinin kabulüyle gelişip olgunlaşarak günümüze ulaşmıştır ancak yüzyılların birikimine rağmen, yönteme ilişkin gelişim ve değişim kapıları açık bırakılmıştır. Bilim hiçbir zaman hipotezlerini kutsamaz, değişmez saymaz. Bu da bize daima gözlem ve okumalarımızı sürdürme ve yeni önermelerde bulunma imkânı sağlar.
Kuantum ve rölativite teorilerinin yol açtığı devrimler, uzay, zaman ve cisimlerle ilgili sezgilerin de yanılabildiğini gösterdi. Bu anlamda doğal dünyaya ilişkin kesin bilginin varlığı tartışmalıyken rasyonaliteden uzak soyut, metafizik ve mitolojik anlatılar üzerinden yargı kurmak akıl kârı olmasa gerek.
Karbon testi gibi bilimsel testlerle herhangi bir şeyin kaç yüz/bin yıllık olduğunu, nerede ne tür doğa olaylarının yaşandığını, var olmuş canlı türlerini tespit etmek mümkün. Bu durumda iddia ve inancına güvenen, testler yaptırarak düşüncesini rasyonel ve sağlıklı bir zemine oturtabilir. Bunu yapmak, her konuda manipülasyondan uzak rasyonel bir düzlemde tartışabilmek için şarttır. Bu, kimsenin inanç ve anlam arayışına müdahale değildir. Bununla beraber tabii ki insanlar bilimsel verilerle taban tabana zıt anlatılara da inanmakta özgürdür ve herkesin tercihi kendisini bağlar.
Bilişim çağında egemen ilke olarak “kil ü kal” kültürüne yer yoktur. Her şeyin sınanmış, test edilmiş bir yöntemi vardır. İnsanlığın binlerce yıllık mirası her alanın belli ilke ve esaslarla işleyişini gerektirir. Günümüzdeki ileri dünya, güç, şans ve tesadüflerin değil, bu belirlenmişliğin sonucudur. İnsanlık adeta kaostan kozmosa yeni bir yaradılış ve varoluşu gerçekleştirmiştir.
Sözgelimi herhangi bir sağlık sorununun ele alınış yeri ve yöntemi bellidir. Eğitim ve araştırma hastaneleri, ihtisas merkezleri, gelişmiş teknolojiyle yapılan tahlil ve tetkikler bunun içindir. Söylenti toplumlarında ise korona gibi bir salgına Türklerin yakalanmadığı, keçi boynuzunun koronaya bağışıklık sağladığı, şeyhin nefesiyle koronanın son bulduğu şeklinde akla ziyan, absürt söylentiler yaygınlaşıp, kalabalık bir savunucu kitlesi bulabilir.
Yol yordam bilmiyorsanız, istediğiniz yere gidemezsiniz. Usul erkân bilmiyorsanız doğru sonuca varamazsınız. İyiniyetli, fedakâr, kalemi güçlü ve iyi bir hatip olmanız bu gerçeği değiştirmez. Kaş yapayım derken göz çıkarırsınız.
Usulü olmayanın vusulü olmaz. Yine, usul esasa mukaddemdir. Yöntem sorununu çözmedikçe sıradan çekişmelerimizden ilmi tartışmalara, hiçbir konuda doğru sonuçlar elde edemeyiz. Konuşmalarımız laf kalabalığı ve retorik yarıştırmaktan öteye geçmez. Bilimsel yönteme uygun tarih, toplum, din ve siyaset okumaları yapmak, farkında olmadığımız ezber bagajlarından bizi kurtarıp asıl ihtiyaç duyduğumuz cevheri ortaya çıkarabilir. Siyasette arka kapı diplomasisinin (backdoor diplomacy) düşünsel ve toplumsal kültürde birbirimize yerleşik inançlarımızı dayatma, ezberleri doğrulatma, söylenti ve dedikoduları yayma şeklinde belirmesi çürütücüdür. Bizde olan budur. Yöntem sorununu çözerek insani aslımızı, özümüzü, düşünsel ve bilimsel kıvamımızı bulabilirsek bu çıkmazdan kurtulabiliriz. Gerisi hayal (satmak)! Havanda su (dövmek)!
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)