Sadr milletvekillerinin istifası ve Irak’ta yeni süreç

15-06-2022
Bilgay Duman
Etiketler Irak Mukteda es-Sadr Koordinasyon Çerçevesi KDP KYB
A+ A-

Irak’ta yaklaşık 8 aydır süren hükümet krizi 2021 seçimlerinden en fazla sandalyeyi elde eden Mukteda es-Sadr’ın 9 Haziran 2022 tarihinde yaptığı sert açıklama ve milletvekillerini istifaya davet etmesinin hemen ardından Sadr grubuna bağlı 73 milletvekili ve 2 bağımsız milletvekili istifalarını parlamentoya sundu.

Parlamento Başkanı Muhammed Halbusi de istifaları kabul ettiğini açıkladı. Böylece hükümet kurma süreci yeni bir aşamaya geçmiş oldu.

Sadr vekillerinin istifası sonrası Sadr’ın ittifak yaptığı ve “Vatanı Kurtarma İttifakı” oluşturduğu Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Sünnilerin oluşturduğu Egemenlik Koalisyonu’nun tavrı da önem kazandı. Bu doğrultuda KDP lider Mesut Barzani, Sadr’ın kararına saygı duyduklarını ve süreci takip edeceklerini açıklayarak, yeni süreçte net bir pozisyon almamayı tercih etti. Öte yandan Halbusi ise sessiz kalarak, istifa kararlarının hemen ardından Ürdün’e bir ziyaret düzenledi.

Diğer taraftan söz konusu istifalar Sadr ile rekabet içerisinde olan ve hükümet kurma konusunda Sadr’dan farklı bir tavır benimseyen, İran’a yakın Şii grupların oluşturduğu Şii Koordinasyon Çerçevesi’ni nasıl bir strateji takip edeceğine dair düşünceleri de beraberinde getirdi. Nitekim istifa kararının ardından bir açıklama yapan Şii Koordinasyon Çerçevesi, “Alınan istifa kararlarını saygıyla karşılıyoruz. Tüm taraflarla diyalog kurup anayasa ilkelerini tamamlayacağız ve hükümeti kuracağız. Ulusal bir hükümet kurmak için çalışacağız” ifadelerinde bulundu.

Bu noktada Sadr’ın siyasi süreçten çekilmesiyle Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin hükümet kurma sürecini üstleneceği görülüyor. Ancak daha önceki dönemde de istifalar olmasa bile Mukteda es-Sadr iki kez siyasal süreçten çekilmiş ve Şii Koordinasyon Çerçevesi’ne hükümet kurmak için alan açmış, ancak Şii Koordinasyon Çerçevesi başarısız olmuştu.

Sadr ve Şii Koordinasyon Çerçevesi arasındaki en büyük tartışma konusu, hükümetin kuruluş şekline ilişkin olmuş, Sadr “ulusal çoğunluk hükümeti” isterken, Şii Koordinasyon Çerçevesi daha önceki hükümetlerde olduğu gibi parlamentoda yer alan bütün grupların olduğu “ulusal birlik hükümeti”nden yana tavır almıştı.

Bu noktada Sadr’ın özellikle Şii Koordinasyon Çerçevesi içerisinde yer alan Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki ile ittifak içerisinde olmak istemediğini söylemek mümkün. Aynı zamanda daha önce Sadr ile aynı yapı içerisinde yer alan, ancak daha sonraki anlaşmazlıklar nedeniyle Sadr grubundan ayrılarak Asaib Ehlil Hak grubunu kuran Kays el-Hazali ile de sorunları olduğu biliniyor. Ayrıca Sadr’ın parlamentoda elde ettiği gücü Şiiler adına tek başına kullanma isteğinin de diğer Şii gruplarla ittifakı zorlaştırdığı söylenebilir. Nitekim Mukteda es-Sadr seçimden sonraki 8 aylık süreç ya ulusal çoğunluk hükümeti kurma ya da muhalefette kalma konusunda kararlı bir tutum sergileyerek, Şii Koordinasyon Çerçevesi ile ittifak kurmaya yanaşmadı. Zira 2018’deki seçimlerin ardından 2021 seçimlerinde de güçlü çıkan Sadr’ın, Şii gruplar arasında bir liderlik mücadelesine girdiğini söylemek yanlış olmaz.

Sosyal ve siyasal tabandan aldığı desteği bu liderlik mücadelesi için kullanmaya çalışan Sadr’ın, söz konusu istifalarla “ben olmadan asla” şiarıyla hükümet kurulamayacağını göstermeye çalıştığı görülüyor. Bu noktada Sadr son açıklamasını Necef’te yaptı ve “ben Hannana çocuğuyum” ifadesini kullanması dikkat çekici oldu. Böylece Sadr’ın, Necef’in örtülü desteğini aldığı konusunda bir algı oluşturmaya çalıştığı söylenebilir.

Ayrıca Mukteda es-Sadr’ın, babası Muhammed Sadık es-Sadr’ın dini merci olarak Saddam Hüseyin’e karşı mücadele ettiği ve 1999’da iki kardeşini kaybettiği Hannana’ya atıf yaparak, hem dini bir referansla bu açıklamayı yaptığını hem de siyasal olarak varlığını ortaya koyduğunu göstermek istediği anlaşılıyor. Nitekim Şii dini merciliğin de söz konusu çekişmede sessiz kalması, Sadr’a destek anlamına gelmese bile karşı çıkmadığının anlaşılması açısından da önemli. Zira her ne kadar Irak’taki dini merci siyasetten uzak bir pozisyon sergilemeye çalışsa da hem daha önceki başbakanlardan Haydar el-İbadi ve Adil Abdulmehdi dönemlerinde hükümete ilişkin  hem de seçim süreçlerinde merci tarafından yapılan açıklamaların siyasal süreçlere yön verdiği görüldü.

Buradan hareketle Şii dini merciliğin sürece müdahil olmaması Sadr’ın kararını desteklediği anlamına gelebileceği gibi, süreçte taraf olamamak adına müdahil olmadığı yorumu da yapılabilir.

Sadr milletvekillerinin istifası sonrası seçimde en fazla oy alan ikinci kişinin boşalan koltuğu doldurması bekleniyor. Bu durumda Maliki, Fetih İttifakı ve bağımsız vekillerin sandalye sayılarını artıracağı yeni bir parlamento jeopolitiğinin oluşacağı bir ortam oluşturacak. Bu sayısal değişim İran yanlısı grupların elini güçlendireceği anlamına geleceğinden yeni hükümet kurma sürecinin yürütücü gücü olma pozisyonuna erişmeleri mümkün olabilecek. Bu noktada Sadr’ın, Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin hükümet kurması konusunda alan açtığını söylemek yanlış olmayacak.

Ancak mevcut durum itibariyle Sadr’ın siyaseten süreçten çekilmesi Irak’taki pek çok dinamiği tetikleyebilir. Zira Sadr’ın daha önceki kararından farklı olarak parlamento dışına çıkması, parlamento içerisinde sürdüreceği muhalefeti parlamento dışına taşıyacağı anlamına gelebilir. Nitekim Sadr’ın kitleleri harekete geçirme gücü ve kabiliyeti diğer gruplara göre daha yüksek. Bu noktada Sadr bu ihtimal bağlamında sokakta muhalefet yaparak İran yanlısı grupların başarısızlığını gözlemleyebilir.

Sadr’ın sokak hareketlerine yönelmesi ve İran yanlısı Şii grupların hükümet kurma çabalarını baltalaması Irak’taki siyasi ve sosyal karmaşayı arttırabilir. Nitekim Sadr ve diğer Şii gruplar arasında ortaya çıkacak mücadelede, siyasi olduğu kadar söz konusu grupların aynı zamanda silahlı güce de sahip olması Şiiler açısından silahlı çatışma riskini ortaya çıkarabilme ihtimali göz ardı edilmemeli. Bu durum Şiiler arasında bir “iç savaş” ihtimalini ortaya çıkarabilir.

Şii gruplar arasında böyle bir durumun ortaya çıkması sadece Şii gruplarla sınırlı kalmayacağını öngörmek mümkün. Nitekim Irak devlet mekanizmasının bu riskin farkında olduğunu söylemek yanlış olmaz. Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih, Sadr’sız bir hükümet kurulamayacağını, Sadr’ı tekrar siyasi zemine çekmek için çaba gösterecekleri yönünde bir açıklama yaptı. Zira siyasetin ve yönetimin yürütücü gücü olan Şii gruplar arasındaki mücadelenin Sünni Araplar, Kürtler ve hatta Türkmenler açısından bile kutuplaşma riskini ortaya çıkardığını söylenebilir.

Sadr milletvekillerinin istifasıyla Sadr liderliğinde kurulan ve Sünni Egemenlik İttifakı ile KDP’nin yer aldığı Vatanı Kurtarma İttifakı adı verilen oluşumun da bittiğini söylenebilir. Bu noktada Sadr’ın yanında yer alarak İran yanlısı güçleri karşılarına alan KDP ve Sünni gruplar zor bir süreçle karşı karşıya kaldı. Nitekim iki aktörün Sadr'ın siyasi süreçten çekilmesini engellemek için çalıştıkları da gündeme geldi. Zira bu iki aktör kazanımlarını ve konumlarını kaybetmemek adına müzakereye açık bir motivasyonla yaklaşmaları optimum seçenek gibi görünüyor.

Bu noktada KDP lideri Mesut Barzani’nin istifalara ilişkin yaptığı açıklamada, “karara saygı duyduklarını ve süreci takip ettiklerini” belirtmesi dikkat çekici. “Süreci takip ediyoruz” ifadesiyle KDP’nin yeni tekliflere ilişkin açık kapı bıraktığını söylemek yanlış olmaz. Sünniler ile KDP istifa etmeyerek siyaset konusundaki farklılıklarını da gösterdikleri gibi ileride kurulacak hükümete de göz kırpmaları muhtemel. Nitekim daha önceki süreçte Şii Koordinasyon Çerçevesi adına Hadi el-Amiri’nin özellikle KDP’yi ikna edebilmek için Erbil’e birden fazla ziyaret düzenlediği akılda tutulmalı.

Sadr’ın siyasi olarak devreden çıktığı bir süreçte, KDP ve KYB arasındaki çekişme de düşünüldüğünde, KDP’nin olası bir yeni hükümet sürecinde Kürtler açısından KYB’yi tek inisiyatif olarak bırakmak istemeyeceği öngörülebilir. Buradan hareketle KDP’nin de Şii Koordinasyon Çerçevesi ile yeniden masaya oturması muhtemel. KDP’nin siyasi sürece katılması durumunda, Sünnilerin de siyasi sürecin dışında kalmak istemeyeceğini söylemek mümkün. Bu noktada 2018’den sonra özellikle Anbar merkezli Halbusi gibi siyasi güçlerin İran’a yakın Şii yapılarla yakın bir diyalog içerisinde oldukları unutulmamalı.

Bilgay Duman, ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli