Kürdistan Bölgesi'ne geri dönmek

1973 ile 2010 yılları arasında Irak Kürdistan Bölgesi'ne toplamda 12 kez seyahat ettim; seyahatlerim sonucunda iki kitap ve onlarca makale kaleme aldım. Heyecan verici ve harikaydı ama 12’nci geziden sonra başka konulara odaklanmaya karar verdim.

Beklenmedik bir programla, Barzan'daki Barzani Ulusal Anıtı'nın açılışına katılmak için geçen yılın Mayıs ayında bir kez daha Kürdistan’a geri döndüm. Hollanda-Lahey'deki evimden ayrıldıktan sadece 48 saat sonra Kürdistan’a hızlıca ulaştım. Ama seyahatim Kürdistan'a ve Kürtlere olan sevgimi yeniden alevlendirecek kadar uzun ve keyifliydi. Bu nedenle geçen yıl 11 Kasım'da Rûdaw yönetmenlerinden olan Sirwan Rahim'den bir mail aldığımda çok mutlu olmuştum. Kürdistan Bölgesi'ndeki çalışmalarımla ilgili bir program yapmak istedikleri bilgisini paylaştılar. Özellikle de 1973'ten bu yana yaptığım yolculuklar sırasında fotoğrafladığım ve hikayelerini yazdığım Irak Kürtleri (2009) kitabım hakkında. Eski haliyle şimdiki halini karşılaştırıp konuşmak için daha önce gittiğim ve fotoğraflarını çektiğim bölgelere gitmeye karar verdik.

Uzun lafın kısası, 1 Mart’ta Erbil Havalimanı'na vardım ve Sirwan Rahim beni karşıladı. Ertesi gün bir hafta boyunca çekimlere başladık. Erbil'deki eski minareden başladık, 3 Mart’ta Gali Ali Beg’e gittik, oradan da daha doğuya doğru Hamilton yolu boyunca bir yolculuğa çıktık.


Çoman'daki asfaltlı yollardan saparak inişli çıkışlı yollara doğru tırmandık ta ki muhteşem manzarası olan yarı donmuş bir göle ulaşana dek.

Bir grup Arap turist piknik alanında soğuk hava şartlarıyla mücadele etmek için ateş yakmışlardı. Biz de özellikle kameraman Dilşad Colla fotoğraf çekebileceğimiz en iyi açıları arıyordu. 2 Ağustos 1973'te Molla Mustafa Barzani ile röportaj yaptığım ve fotoğraf çektiğim Hacı Omeran'a gittik.

Ancak ne yazık ki yoğun kar yağışı nedeniyle daha önce röportaj yaptığımız yere gidemediğimiz gibi dışarıda çekim de yapamadık. Ancak ertesi sabah Rewanduz'da ekibimiz birkaç yer buldular.

Sirwan’ın talebi üzerine seyahatimiz döneminde Mele Mustafa'nın bana ve altı yol arkadaşıma verdiği Kürdi elbiseyi giydim...

Her şeyden önce Diyana’da bir terziye gittik çünkü kuşağım (Pışden) olmuyordu, onu yaptırdık.

Arkamda muazzam güzellikte bir nehir vardı ve ben de unutulmaz deneyimlerimi anlatıyordum. Onun (Mele Mustafa Barzani) varlığını, enerji ve güç saçmasıyla gözlerindeki dost canlısı duyguyu kelimelerle anlatmak çok zor.

Rewanduz'da, 1954’te 19. yüzyıldan kalma eski bir kahveyi işleten Seyid Cebbar Seydi Aziz'in oğlunu gördük. Seyid Cebbar birkaç yıl önce vefat etmişti. 1973'te Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) kontrolündeki bölgeye girmeden hemen önce, vadinin hemen kıyısındaki o unutulmaz yerde ben ve Hollandalı altı arkadaşım çay içmiştik.

Daha sonraki seyahatlerimin çoğunda Seyid Cebbar’ı ziyaret etmiştim. Ta ki 2008 yılında yol genişletme çalışmalarında kahvenin yıkılmasına dek. Seyid Cebbar’ın oğlu şimdi aynı bölgede bir kahve işletiyor ve eski kahveye oldukça yakın bir yerde. Kahvenin duvarları önceki sahibinin onlarca portresi ile doldurulmuş. Şimdi tıpkı 1973 yılındaki gibi insanlar orada tavla oynuyorlar.

Seyahat turumuzun en heyecanlı kısmı 1204 kilometrelik Garmiyan yolculuğu oldu. Temmuz 1992'den beri oraya gitmemiştim. Bu yolculuk sırasında rehberim ve şoförüm olan ve artık çok başarılı bir iş adamı olan Arif Ömer Gül, beni kendi köyleri olan Haşizeni köyüne götürdü. Ancak köy şu anda yıkık ve kullanılmıyor. Köy onlarca hatırayı adeta kucağında taşıyor.

En dokunaklı olay; köyün yakınındaki Hamaraş mağarasına gitmemiz oldu, birkaç Peşmerge Enfal sırasında çatışarak mücadele etmişlerdi.

Hunar bana rehberlik eden harika adamlardan biriydi. Mağaraya girdik, öyle bir hisse kapıldım ki sanki biraz sonra Peşmergeler çıkıp gelecekler. Yiyecek malzemeleri, ilkel yataklar, giysiler ve daha fazlası, bana muazzam ve kahramanca mücadeleyi hatırlatıyordu.

Ve şimdi, 32 yıl sonra yeniden oradaydım! Yanımda Arif ve Hunar da var. Ayrıca Hamaraş'ın üç çocuğu, Rojan, Karox ve Kejwast da oradaydı.

Hava muhteşemdi, doğal manzara da harikaydı. Üç buçuk saat boyunca Rûdaw'a yapacağımız çekimler için inanılmaz keyif aldık. Daha sonra Hamaraş ve Hunar'ın çocuklarıyla sohbet ettik. Ateş yaktılar ve çay demlediler. Hamaraş'ın kızları lezzetli kekler yapmıştı, kuşlar her yerde uçuşuyordu, baharın ilk çiçekleri ham, çimenli zemini, Hunar'ın mağarada geçirdiği yıllar boyunca geceleri su topladığı bir dereyi süslüyordu. Kocaman kayalar uzanıp gidiyordu.

Arif ve ben mağaraya giden dik yokuşu tırmanmayı ve içeri girmeye karar verdik, biz sadece 1992 yılında meydan okurcasına gittiğimiz yolculuğun izlerini taşıyan yerlere bakıyorduk.  

Hollanda'dan ayrıldıktan bir hafta sonra tekrar geri döndüm; uzun süredir gitmediğim bir ülkeye dair taze anılarla doluydum. Şimdi, Rûdaw'da yayınlanacak olan belgeselin yayın gününü bekliyorum. Yayını sabırsızlıkla bekliyorum.

 

 

Michiel Hegener - Hollandalı gazeteci, fotoğrafçı ve "Irak Kürtleri" kitabının yazarı.