İran Erbil saldırısı ile kimlere mesaj veriyor?

Uluslararası siyaset 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmelere odaklanmışken, İran’ın Erbil’de gerçekleştirdiği saldırı ile gözler bir anda Irak’a çevrildi. İran Devrim Muhafızları tarafından üstlenen ve İran tarafından “İsrail’in gizli istihbarat üssünün” vurulduğu iddia edilen saldırıda Fatih – 110 olarak adlandırılan İran yapımı 12 balistik füzenin kullanıldığı açıklandı. Ayrıca Devrim Muhafızları tarafından yapılan açıklamada, saldırının yapıldığı yer ile ilgili kesin bir ifade kullanmaktan kaçınılırken, İran’ın kuzeybatısındaki bölgeden yapıldığı ifade edildi. Ancak tahminler Kirmanşah ve Tebriz’den atılmış olabileceğini söylüyor.

Rusya – Ukrayna krizi ve bu krizin bölgesel ve küresel etkileri devam ederken, İran’ın Erbil’e balistik füze saldırısı düzenleyerek farklı düzeylerde mesaj verdiği görülüyor. Zira İran iç politikasındaki ayrışmanın yanı sıra, ABD ile yürütülen nükleer müzakereler, Rusya’nın Ukrayna müdahalesi, İsrail – İran gerginliği, 14 yıl aradan sonra ilk kez bir İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyaret etmiş olması, Irak’ta hükümet kurma sürecindeki tarafların pozisyonu gibi gelişmeler dikkate alındığında İran’ın stratejik bir hamle ile farklı konularda küresel, bölgesel ve iç politik aktörlere mesaj verdiğini söylemek mümkün.

Öncelikle Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı işgal girişimi ve müdahalenin, İran’ı da cesaretlenmiş olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Zira her ne kadar İran’ın daha önce de başta Irak olmak üzere Ortadoğu’daki farklı bölgelerde saldırı yaptığı bilinse de Rusya’nın uluslararası hukuku görmezden gelerek bir komşu ülkeye yönelik başlattığı işgal girişimi, Rusya ile özellikle Ortadoğu politikasında müttefiklik ilişkisine sahip olan İran’a alan açtığı görülüyor. Öte yandan uluslararası kamuoyu tarafından Rusya’ya yönelik artan yaptırımlar ve baskı düşünüldüğünde, İran’ın Erbil’e düzenlediği saldırı ile “Rusya’ya kısa süreli nefes alanı” da açmış olabileceği söylenebilir. Bununla birlikte Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden hareketle uluslararası kamuoyunun Rusya’ya odaklanması nedeniyle İran’ın kendi müdahilliği açısından “fırsat” yakaladığını da düşünmüş olabileceğini ifade etmek mümkün.

Bununla birlikte İran’ın bir süredir ABD ile yürüttüğü nükleer müzakereler de dikkate alınmalı. Buradan hareketle İran’ın bu saldırıyı, nükleer müzakerelerde yürütülen pazarlıklarda elini güçlendirmek için kullanmak istemiş olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Öte yandan her ne kadar İran, ABD ile nükleer müzakereler yürütüyor olsa da İran içerisinde nükleer müzakereler ve ABD ile anlaşmaya ilişkin karşı çıkan bir kesim var. Özellikle Devrim Muhafızları’nın bu noktada net bir duruş içerisinde olduğunu söylemek mümkün. Buradan hareketle Devrim Muhafızlarının İran iç politikasına da bir mesaj gönderdiği görülüyor.

Diğer taraftan İran’ın Erbil saldırısı, Ortadoğu’daki dengeler açısından da önemli noktalar barındırıyor. “Erbil’deki İsrail hedeflerine yönelik yapıldığı” iddia edilen saldırının 14 yıl aradan sonra ilk kez bir İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti ile aynı hafta içerisinde gerçekleştirilmiş olması dikkat çekici. Bu noktada İsrail’in yanı sıra Türkiye’ye de dolaylı olarak mesaj verildiği görülüyor. Özellikle Türkiye’nin bölgesel ve küresel diplomaside attığı adımlar ortaya çıkardığı etki Ortadoğu’daki güç dengesi açısından önemli. Özellikle Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarının 11-13 Mart 2022 tarihlerinde Antalya’da düzenlenen Diplomasi Forumu’ndan bir gün önce bir araya gelmesi, Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile normalleşme konusunda attığı hızlı adımlar ve işbirliğine yönelik çabalar konusunda öncü rol oynaması gibi faktörlerin Türkiye’yi ön plana çıkardığı görülüyor.

Bu noktada İran’ın sansasyonel bir saldırı ile “Ortadoğu’da ben de varım” demeye çalıştığını söylemek mümkün. Zira Türkiye’nin “İran hakimiyetinde” denilen Irak politikasında da ağırlığının arttığını söylemek yanlış olmaz. Nitekim hem 10 Ekim 2021’de yapılan Irak Parlamento Seçimleri öncesinde hem de sonrasında özellikle Irak’taki Sünni ve Kürt liderlerin Türkiye’ye yaptığı ziyaretler dikkat çekici olmuştu. Seçimlerin galibi Mukteda es-Sadr’ın da özellikle Mesut Barzani’nin liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Sünni siyasetinde öne çıkan figürler olan Hamis Hancar ve Irak Parlamentosu Başkanı Muhammed Halbusi ile birlikte çoğunluk hükümeti kurmak için üçlü bir ittifak ilişkisine geçmesi, İran’ın bu ittifak üzerindeki etkisinin sınırlı olması ve Şiileri ortak bir başbakan adayı konusunda ikna edememesi gibi sebepler de İran açısında olumsuz bir görüntü ortaya çıkardı.

Ayrıca Kürt partiler arasında cumhurbaşkanlığı konusunda yaşanan ayrışmaların da hükümet kurma süreci üzerindeki etkisi ve KDP’nin İran’ın destek verdiği Şii grupların öncülüğündeki Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin hükümet konusundaki tutumu ile ters bir tavır izlemesi nedeniyle İran’ın Erbil saldırı üzerinden KDP’ye de mesaj verdiği söylenebilir. Zira söz konusu saldırının Irak’ta İran’a en yakın gruplardan biri olan Asaib Ehlil Hak lider Kays el-Hazali’nin “Kürtler cumhurbaşkanlığı konusunda bir aday üzerinde anlaşmalı” açıklamasından hemen sonra gelmiş olması dikkat çekici.

Aynı şekilde İran’ın Türkiye’ye Ocak 2022’de gaz akışını kesmesinin ardından, Irak doğalgazının Türkiye açısından gündeme geldiği ve hemen ardından Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti sırasından doğalgaz konusunun gündeme geldiğinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanmış olması, Ortadoğu’daki gaz akışını Katar ile birlikte tekelinde bulunduran iki ülkeden biri olan İran açısından rahatsız edici olması muhtemel.

Öte yandan Irak’taki İran müttefiklerinden bir olarak lanse edilen Talabanilerin liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Türkiye arasındaki ilişkilerdeki buzlarında erimeye başladığı biliniyor. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde İran’ın Irak’taki alanının daraldığına yönelik bir düşünceye kapılmasına neden olmuş olabileceğini söylemek mümkün. Böylece İran’ın Erbil’deki saldırı ile yeniden kendini Irak siyasetinde “hatırlatmış” olmak isteyeceği söylenebilir.

Buradan hareketle, en azından kısa vadede, İran’ın küresel, bölgesel ve uluslararası gelişmelere paralel olarak Ortadoğu’daki müdahil pozisyonundan vazgeçmeyeceğini ifade etmek yanlış olmayacak. Bundan sonraki süreçte de Rusya – Ukrayna krizinin yanı sıra, diğer küresel ve bölgesel gelişmelerin İran tarafından kullanılması ve Irak dışında Suriye, Yemen ve Körfez denkleminde etki üretmeye çalışması muhtemel görünüyor. Anlaşılan o ki bir süre daha Ortadoğu taşların yerine oturma ihtimalini düşünmek bile zor.

ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)