Ezidiler, inançları ve tarihleri

13-08-2014
Prof. Dr. Îlhan Kizilhan
Etiketler êzidi kürt tarih Ahl-i haqq
A+ A-
Özet

Ezidiler Kürttür ve  anavatanları ile politik ve sosyal anlamda aynı kaderi paylaşmaktadır. Etnik veya dil yönünden değil, inanç kimliği üzerinden tanımlanan küçük bir Kürt topluluğudur. Türkiye, Suriye, Irak ve eski Soyyetler Birliği’ne dağılmış olan bu topluluk, genellikle çiftçilik ile hayvancılıkla uğraşır. 

Kürt bölgelerinin İslamlaştırılması dalgası ile onlarda da bölünmeler meydana geldi. Kürtler’in büyük bölümü İslam dinini benimsedi.
Kendilerinin dünyanın en eski dininin üyeleri olduklarına inanan Ezidilerin büyük bir kısmı Güney Kürdistan’da yaşamaktadır. Dünya genelinde yaklaşık olarak 800.000 bin ile bir milyon arasında Êzdînin yaşadığı tahmin edilmektedir. 

Çalışma amaçlı göçlerin başlaması ile Orta Avrupa´ya, özellikle de Almanya’ya yerleşmişlerdir. Yaklaşık 100.000 Ezidi, Almanya´da yaşamaktadır. 

Giriş

Din mensuplarının telafuz ettikleri şekli ile “yezidi“, “izîdî“ veya “ezdayî“, “êzdî“ terimleri Kürtçe’de “beni yaratan“, yani yaradan ve tanrı anlamına gelmektedir.  Ezidilik bir bütünlüğe ve tek tanrıya inanır yani monoteist bir inançtır. Tanrıya, Ezidilikte “Xweda“ denir, kelime anlamı ise; “kendini yaratan“dır [1]. 

Tanrıdan sonra, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamda da adları geçen yedi melek gelir. Bu melekler, Ezidilerin günlük dualarında yer alırlar. Yedi meleklerin başında Tausi Melek yer alır ve tanrı tarafından dünyayı gözlemleme ve özellikle de Ezidileri korumak ile görevlendirilmiştir. Ezidilk inancında tanrı aslında pasif bir rol oynamaktadır ve Tausi Melek tanrısal yetkilerle donatılmıştır. Tausi Melek dışında başka kutsal isimler vardır: Şeh Adî, Şeh Assin, Şeh Şems, Şeh O Bekir, Şeh Faxradin ve Şeh Sijadin. 

Güneş ve ay ezidilikde kutsaldır. Şeh Şems güneşi, Şeh Assin ise ayı sembolize eder. Ezidiler bu iki doğal elementin tanrının ışığını oluşturduğuna inanırlar. Her ezidi, dünyanın yatarılışına minnettarlığı göstermek, tanrıyı ve ezidilik inancını anmak için yılda üç gün (Aralık ayında) oruç tutmalıdır. Ayrıca her ezidi yaşamında bir kere Güney Kürdistan’da bulunan kutsal yer olan “Laleş a Nuranî’yi ziyaret etmelidir.

Ezidiler, etik ve ahlak, doğru ve yanlış, hak, doğruluk, bağlılık, merhamet ve sevgiye evrensel prensipleri olan bir inanç sistemine sahiptirler [2].  

Ezidiliğin tarihçesi

Ezidiliğin dini tarihçesi, kürt halkının genel tarihinin bir parçasıdır. İnançlarından dolayı farklı şiddete maruz kalmış olsalar da aslında bu kürt halkına yapılan zulümdür [3]. 

Arapların 637 ve 1246´da Kürtlere savaşımı, Moğol baskınları ve zorunlu asimilasyonlar Ezidilere büyük zararlar vermiştir. Ezidiler “şeytana tapanlar” olarak adlandırılmışlardır. Hatta onların Müslüman bir tarikat ve damgalanmış oldukları iddia edilmiştir. Baskılardan dolayı Ezidiler dağlara doğru çekilmişler ve diğer gruplar ile ilişkileri kısıtlanmıştır [4]. Inançları din adamları tarafından sözlü olarak devam ettirilmiştir. Bu nedenle ezidilik tarihi, sözlü tarihtir ve  inançları  ile ilgili çok az yazılı belge bulunmaktadır [5].  

Bu nedenle komuoyu Ezidilik hakkında kısıtlı bilgiye sahiptir.  Anglosakson literatüründe 18. yy´dan beri bazı araştırmacılar Ezidilik inancı ile ilgilenmişlerdir. Alman dini topluluklar sözlüğünde Ezidiler; “hazin, ahlaklı şartlarda yaşayan kabile” olarak tanımlanmaktadır.  Ayrıca Islam dini sözlüğünde (1941); “ ezidi güzel, bağımsızlığın verdiği öz güvene sahip ve genellikle kuvvetli vücut yapısına sahip uzun ve kıvırcık saçlı bir insan tipi. Başları örtülü olmayan kadınlarının özgün yüz çizgileri vardır. Eskiden Ezidiler kendilerini dışarıdan gelen şiddet baskınlarına karşı cesurca savunan, korkulan isyancılar ve yağmacılardı. Sözlerine bağlılıkları ve vefalılıklarından dolayı düşmanları tarafından da takdir edilirler. Becerileri ve çalışkanlıklarıyla bahçe ve tarla işçiliği ve hayvancılıkda komşularından daha üstündürler. Özellikle bireysel temizliğe verdikleri utandırıcı özenle diğer Kürtlerin kirliliklerinde göze batmaktadırlar” denilmektedir [6].  

Ezidiler, sayısız mitolojik açıklamalar dışında, Ezidilik tarihinin başlangıcı ile ilgili kesin bilgilere sahip degiller. Ezidiler inançlarının insanlık tarihinin başlangıcından beri var olduguna inanırlar. Tarihi kaynaklarda I.S. 7 yy´la kadar “Ezidi” kelimesine rastlanmamıştır [7]. Bin yıl başlangıcı ile birlikte Müslüman din adamları ve tarihçiler tarafından “Ezidi” tanımlaması kullanılmaya başlamıştır. 
Örneğin yazar Damalgi, dini cezaların (fetva) Ezidilere karşı geliştirildiğini, çünkü müslüman bilginlerin 855 yılında ezidi inancının, Müslümanlığa karşı olduğuna inandıklarını belirtmiştir [8].  

10 yy.´da arap tarihçi Al-Samani (1166) kitabında Al-Ansab (The Genealogies) Ezidileri, Halwan-dağlarında (Güney Kürdistan) yaşayan mataryalizmden uzak bir topluluk olarak tarif etmektedir. Yazar kitabında ayrıca Ezidilerin, Ommayid-Halife Yazid Ibn Muawiya´ya bağlı olduklarını belirtmiştir.  Bu yanlış iddia günümüzde bile hala bazı kürt topluluklarda benimsenmektedir ve bu, Ezidilerin baskılara maruz bırakılmalarına bir neden olarak gösterilmektedir [9]. 

Özellikle Alevi toplumunda bu yanlış bilgiden dolayı Ezidilere karşı bir tepki oluşturulmuştur.  Günümüze kadar bazı Şii ve Aleviler, Ezidilerin Muhammed´in halefi olan peygamber Ali´yi, Yazid Ibn Muawiya´nın yandaşları olarak öldürdüklerine inanmaktadırlar. Ezidilerin, Yazid Ibn Mauwiya ile olan tek yakınlıkları isim benzerlikleridir, bunun dışında bir bağlantıları yoktur. Yazid Ibn Muawiya Arap ve Müslümandı, Ezidilik ise Kürdistan´lı bir inançtır ve Ezidiler o dönemlerde arap ülkelerinde yaşamadılar. Son kırk yılda diyasporada yaşamları başladıktan sonra Ezidiler ve Aleviler arasında gerçek anlamda yakınlaşma başlamıştır ve ön yargılar azalmaktadır [10].  

Ezidilere karşı yürütülen savaşımlar    

Ezidilere karşı yürütülen en kanlı savaşımlar 1671 yılında Osmanlı Mufti Ahmed Mustada Abu Al-Imadi tarafından ve daha sonra ise 1832 yılında Rawanduz hükümdarı ratafından gerçekleştirilmiştir. Bu nesilden nesile aktarılan kollektif travma, günümüzde hala Ezidi toplumunda anlatılmaktadır.  Ezidilerin şeytan´a taptıkları görüşünü savunan birçok Müslüman bilgin, bunu da Ezidi inancında kutsal olan Tausi Meleğin, tanrıya isyan eden baş melek olduğu iddiası ile açıklamışlardır [11].  

Osmanlı İmparatorluğu, Ezidilere karşı  inançlarından dolayı bir savaşım yürütme ile ilgilenmemiştir. Tam tersi hatta bazı Ezidi soyluları, Osmanlı imparatorluğu tarafından yerel yönetimlere getirilmiştir. 1514 yılında Sultan Selim bir Ezidi olan Seyh Izzeddin´i, yeni Halep valisi olarak 1539 yılında ölümüne kadar Kürtlerin emirliğine getirmiştir.  1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman Farslara karşı kazandığı zaferin ardından, Dasini aşiretinden Ezidi Husseyin Bey´i Erbil (kuzey Irak) valiliğine atamıştır. Ayrıca yine Dasini aşiretinden ezidi Mirza 1640 yılında Sultan IV. Murat´ın ordusunda önemli bir rol oynamaktaydı. Osmanlının, Bağdat´ı ele geçirmesinde ve Farsların geri çekilmelerinden Mirza sorumludur. Bu nedenle Mirza, Sultan tarafından Musul valiliğine getirilmiştir. Ezidileri valilik vb. pozisyonlara getiren Sultanlar genellikle ortadoks Müslümanlardı [12].

1872 yılında Osmanlı Imparatorluğu çıkardığı bir kararla ezidilerin askerlik yapma zorunluluğunu kaldırdı ve 1872 anlaşması ile yezdiliğin temellerini tanımıştır.

Osmanlı Imparatorluğu’nun parçalanması ile Ezidilerin büyük kısmı bugünkü Ermenistan´a kaçıp eski Sovyetler Birliği´nin Kafkas bölgelerinde yaşamaya başladılar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve 1923´te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Ezidilerin ülkesi bölüştürülerek parçalandı. O zamandan beri Ezidiler, Türkiye, Irak ve Suriye ile eski Sovyetler Birliği´nde yaşamaktadır [13]. 

Ortadoğu´daki diğer dinler ile  benzerlikleri

Ortadoğu her zaman farklı etnik ve dini grupların etkilerini gösterdikleri bir bölge olmuştur. Bu nedenle yüzyıllar boyu benzer değer ve normların oluşması kaçınılmazdır. Bu, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar ile yakın ilişkileri olan Ezidiler için de geçerlidir. Islam öncesi dinlerin etkilerinin de hala Ezidilerde bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle Yarasan, Mitras ve Zerdüştlük ile Ezidiliğin benzerliklerine kısaca değinelim [14]. 

Ezidilik ve Yarasan (Ahl-i Haqq)

Hem Ezidiler hem de Iran´da yaşayan Yarasanlar, Tausi Melek´e inanırlar ve inançlarında birçok benzerlikler bulunmaktadır. Bazı Yarasanlar, Tausi Melek´e Da´du da derler. Her iki inancın da melek sistemlerinde benzerlikler bulunmaktadır [15]. Tek tanrıya Xweda (Khuda) inanırlar  ve inançlarında Kürtçe konuşan yedi melekleri vardır. Her iki din de bazı melekleri için benzer isimler kullanırlar, örneğin; Cebrail, Mikail, Azrail ve Esrafil [16].  Çilmêr olarak adlandırdıkları başka bir grup melek ve azizleri de vardır. Bunlar, yarasanlarda da benzerlik gösterdiği gibi 40 kişilik kurucu meclis dünyevi ve dini konularda kararlar alır. Yarasanlar gibi Ezidilerin de iki kutsal su kaynakları var, “Beyaz çeşme“ (Kaniya Spi) ve “Zımzım“ [17].  Yarasanların kutsal su kaynakları ise; “Buza çeşmesi“ ve “Hanita çeşmesi“. 
Ezidiler ve Yarasanlardaki bu kutsal su kaynaklarıının temelleri büyük olasılıkla su tanrıları inancına dayanmaktadır. Avesta´da yeraltı su tanrısından söz edilmektedir [18].  Windschman´a (1856) göre bu su “köpüren, güçlü saflığın simgesidir. Su kaynağı ise, suyun bilindiği anlamda değil, Ahura Mazda´da belirtilen  tüm bitkilerin, hayvanların ve insanların verimliliğine vesile olan, ilahi anlamı ile tüm yeraltı kaynaklarının bağlı olduğu ana kaynağın kişileştirilmesidir [19].  

Dünyanın yaratılması konusunda da hem Ezidiler hem de Yarasanlar, ´inci teorisini´ benimserler. Buna göre esas inci patladı ve onun parçalarından daha sonra dünya oluştu. Kainat tarihinde ilk kez o zaman ruh ve madde birbirinden ayrılmıştır. Inci diğer Iran halklarında da önemli bir rol oynar. Bilincin doğuşunun sembolü olarak kabul edilir ve aynı zamanda bekareti de sembolize eder.  Tıpkı bazı Ezidi söylevlerinde olduğu gibi Yarasanlarda da yerkürenin bir boğanın veya balinanın (Gamasi) boynuzlarının üzerinde durduğuna inanılır. Adem ve Havva´nın yaratılışlarında da benzerlikler var. Ezidiler gibi Yarasanlar veya Ahl-i Haqq da Arap fetihleri ile zulümüne maruz kalmışlardır. [20] 

Ahl-i Haqq da ruh göçüne ve böylece de ölümden sonra insan ruhunun yeni bir insan veya hayvan vücuduna geçitiğine inanırlar [21].  Ahl-i Haqq yaradanın baştan beri kulları ile doğrudan bir ilişki içinde olmak istediğine inanırlar. Ölümden sonraki yaşam inancını aslen Hindiuzm ve Budizmden alınmıştır. Daha sonra ruh aktarımı teorisi Ahl-i Haqq inancının önemli bir parçası olmuştur. Ahl-i Haqq kendini kullarından saklayan ve gizleyen bir tanrıya inanmaz.

Ahl-i Haqq inancına göre tanrı ilk insan Adem´i yarattı ve aynı zamanda ona dünya üzerinde kendi ilahi gücünü verdi [22].  

Yaradılıştan önce ne okyanuslar, dağlar, ovalar, gök, su, ateş, toprak ne de hava vardı. Büyük bir boşluk hüküm sürüyordu. Yaradan kendi gücüyle “Ya“´dan (boşluk) bir “dorr“ yarattı ve dorrdan kendi ışığı ile dört meleği yarattı. Ezidilerde “Ya“ tanrının ismidir, dorr ise “Dir” olarak geçer ve  küre veya inci anlamına gelir [23]. 

Ezidiler ve Mitras

Başka bir hipoteze göre ise, ezidilik inancının elementleri Mitras inancına dayanmaktadır. Mitras, “Yazata“ denilen ve yardımcı anlamına gelen yedi tanrı veya meleğin başıdır. Mitras, Zerdüştlerin tanrısı “Ahura Mazda“ ile aynı değerdedir [24]. Eski Iran´da büyücüler, din adamları mitras yani güneş tanrısı için dualar geliştirmişler ve bunları halkın içerisine yaymışlardır. Zerdüşt eski Iran dinlerinde reformlar yaptığında, Ahura Mazdaya en yüksek rol verilirken, Mitras daha alt bir pozisyona yerleştirilmiştir. Ancak buna rağmen mitras hiç birzaman tam anlamı ile gücünü kaybetmemiştir. Zerdüştlük inancına göre mitras  karanlığın ve ışığın güçleri arasında bir aracı gibidir. Böylece Mitras yeryüzünde yaşayan tüm yaratıkların kaynağıdır; onun düzeni altında hayvanlar çoğalmış, yeni nehirler oluşmuş ve insanlar da sağlıklarının ve yaşamlarının tadını çıkarmışlardır. Başka bir deyimle Mitras, Zerdüşlük inancında güneşin sembolü idi [25]. 

Mitras ile Ezidilik inançları arasında aşağıdaki benzerlikleri sayabiliriz:

-    “Ezidi“ kelimesi büyük olasılıkla “Yazata“ kelimesinden gelmektedir ve bu kelime eski Iran´da hem Mitra inancı için hem de melek anlamında kullanılmaktaydı. 

-    Mitraslarda olduğu gibi Ezidilerde de Şeyh Şems tarafından sembolize edilen güneş kutsaldır. 

-    Ezidiler, Şeyh Adi´nin reformlarının başlangıcına kadar Şemsani (güneşe tapanlar) olarak da adlandırılırlardı. 

-    Ezidilerin bayramı “Izid“ Aralık ayının sonuna denk gelmektedir ve bugünde ateş yakılır. Mitraslarda Aralık ayının sonunda Mitrasın doğum günü olarak kabul ettikleri bayramlarını kutlarlar. Onlarda da ateş yakılır. Her iki inançta da ateş yakmak benzer önemli bir role sahiptir. 

-    Mitraslar dini törenlerinde Mitras´ın onuruna kutsal mekanlarında boğa kurban ederler. Ezidiler de Laleş´de yapılan Sonbahar şenliklerinde Şeyh Şems onuruna bir boğa kurban ederler. 

-    Mitras inancında önemli bir rol oynayan horoz da, Ezidilerin bir Pir gurubunda kutsal kabul edilir. 

-    Hem Ezidilerin kutsal mekanı olan Laleş, hem de Mitrasların kutsal mekanları doğu-batı yönüne doğru inşa edilmiştir. Hatta ezidilerin kutsal mekanları Laleş´in eskiden Mitrasların yani Şemsanilerin olduğu iddia edilmektedir. “Baadra“ köynün Ezidilerin merkezi yerleşim yerlerine yakınlığı bu tezi doğrulamaktadır. “Baadra“ İbranice “yardımcıların evi“ anlamına gelmektedir ve bu da mitras inancındaki yedi “Yazatanın “ evine işaret etmektedir [26]. 


Bu ve benzeri karşılaştırmalar ezidi ve mitras inançlarının olası bağlantılarını göstermektedir. Bu benzerliklerin nedeni her iki inancın Mezopotamya´daki coğrafi yakınlıkları da olabilir. 

Ezidilerin büyük kısmı kendilerini „Rojperest“ yani güneşe tapanlar olarak tanımlarlar. Mitraslarn eski isimleri Iran veya Hindistan´da değil, I.Ö. 14. Yy bir dizi Ezidi aşiretlerin antik çağdan beri yaşadığı kuzey Mezopotamya´da „Mitani“ toplumunda bulunmuştur. Bu bölgede yaşayan ve Ezidi olan „Xalti“ aşiretinde de “Mitani“ adını taşıyan bir boy bulunmaktadır [27].  
 
Ancak Ezidi geleneklerinde Mitras kelimesi bilinmemektedir. “Seyh Şems“ ismi ise güneşi sembolize eder. Elbette bu 11.yy da Ezidilerin son reformcusu olan Seyh Adi´nin yaptığı reformlar sonucunda değiştirilmiş de olabilir. Mackenzic (1974), Şeyh Şems´in, Ezidilerde, Mitras anlamında kullanıldığını öne sürmektedir [25].    

Mitras inancı daha sonra Yunan Helios ve Suriye´li Baal-Akımının etkisi altında önem kazanmıştır ve I.S. 65 yılından itibaren tüm Roma Imparatorluğu’na yayılan bir asker inancına dönüşmüştür. I.S 4. Yy Mitras inancı, Hristiyanlıktan daha fazla yayılmıştı [27].  

Ezidilik ve Zerdüştlük (Kürtçe Zerdeşt)

Başka bir teoriye göre ise Ezidilerin kökenleri Zerdüştlüğe dayanmaktadır ve Fars şehri Yazd´an gelmektedirler. Buna göre Ezidi kelimesi farsçadaki „yazdan“ kelimesinden türemiştir ve bu kelime Avesta´da yaradanın ismi olarak verilmektedir [28]. 

Ezidiler tarafından da konuşulan kurmanci lehçesi, Medler tarafından kullanılan Fars Pahlevi lehçesi ile çok yakından bağlantılıdır [29]. 

Irak´lı bir Ezidi beyi 1933 yılında Iran´dan gelen misafirlerine, bugünkü Ezidilerin kökenlerinin Fars Zerdüştlere bağlı olduğunu ve bir zamanlar atalarının merkezlerinin  Iran´da bulunduğunu anlatmıştır.  Aynı yazar, Arapların baskılarından dolayı Zerdüştlerin büyük kısmının diğer ülkelere göç ettiklerini belirtir. Bir kısmı Hindistan´a göç etmişlerdir ve günümüzde Parsi olarak bilinirler , bir kısmı ise kuzeye (eski Sovyetler Birliğine) göç etmişlerdir ve „Yezdan Perest“ (tanrıya tapanlar) olarak adlandırılırlar. Bazıları ise Ortadoğu´da farklı bölgelere dağılarak göç etmişlerdir [29]. 

Zerdüşt´ün öğretileri ile ilgili olarak Muawiya ben Ismail al-Yazidi (ezidi bir Mir ailesindendir) der ki; “Bu öğretiler sade ve köklüdür. Zerdüşt ainsel kurbanlar talep etmez; kaderin sınanması amaçlı reçeteler de sunmaz. O, insanların doğaüstü olabilmeyi istemelerini talep etmez. O sadece insanın kendi varlıkları ile insanlığın en üst mertebesine ulaşmalarını istemiştir. En iyi kılıcın en keskin olanı olduğu gibi Zerdüşt de en kusursuz insandır…“ Zerdüşt´ün öğretileri ilk bakışta basit görünen bir parola  ile özetlenebilir: Iyi düşünceler, iyi sözler, iyi işler.“[29, 30] 

Bazı Hristiyan yazarlar Ezidilerin kökenlerinin Şemsanilere dayandığını tahmin etmektedirler. Ermeni bir tarihçi: „…Bu güneşe tapan, kökenleri Farslara dayanan ve zerdüşt bir gruptur; burada Şemsaniler olarak tanınırlar. Kuzey-batı bölgesinde çok sayıda yaşamaktadırlar.“ [30] 

Şeyh Adi ve yeni bir din sisteminin kurulması

Ezidilerin son reformcusu kendi toplumu içerisinde son yıllarda çeştli tartışmaların konusu olmaktadır. Ezidiler islama tepkili olmaları, geçmişte müslümanlar tarafından baskı, şiddet görüp göçe zorlanmaları gibi nedenlerden dolayı, Şeyh Adi´nin bir müslüman olduğu iddialarını red ederler. Çünkü insan sadece doğuştan bir ezidi olabilir. Hıristiyan ve müslümanlardaki gibi bir misyonerlik Ezidilerde söz konusu değildir [31, 32].  

Ancak sayısız belgeler, Şeyh Adi´nin, Lübnan´da 1050 veya 1075 yılında, Baalbak  Bait al-Far (bugün Khirbet Qanfar olarak bilinir) köyünde doğduğunu göstermektedir. Kendisi, Ibrahim Peygamber’in sülalesinden Abdul Malik oğlu, Mervan Ibn Al-Hakam sıralamasında yer almaktadır. Şeyh Adi doksan yaşında ölmüştür. Şeyh Adi, Ezidiler tarafından Tausi Meleğin yeniden doğuşu olarak görülmektedir. Laleş ovası, Şeyh Adi´nin merkeziydi ve günümüzde de Ezidiler tarafındann kutsal olarak kabul edilir.  Burası tüm ezidilerin ziyaret etmesi gereken bir yer haline gelmiştir [32]. 

Müslüman tarihçiler, Şeyh Adi´nin yüksek ruhani bir karizma ve yeteniğinin (Mujahada) olduğunu ve bunun kendisine mucizeler (Karamat) gerçekleştirebilmeyi sağladığını ifade etmişlerdir. Tanınmış keşiş bir müslüman olan Abdulkadir Geylani, o dönemde Şeyh Adi´yi şöyle tanımlamıştır. “Bir kişi mucize ve gerçekleştirdikleri ile peygamber olmayı hak ediyor ise, Şeyh Adi bunu hak etmiştir.“ [33] 

Bir çok Ezidi bölgesinde Şeyh Adi, sadece ismen tanınırdı ve bu hala da öyledir. Ezidiler, onun kendi dinlerinde önemli bir rol oynadığını biliyorlar ancak şahsı ile ilgili bilgilere genelde sahip değiller [34]. Şeyh Adi´in bir müslüman olabileceği görüşü onları endişelendirmekte ve bunu kesinlikle red etmektedirler [35]. Hatta bu durum, Lescot´un 1938 yılında Kürdistan´da dikkatini çekmiştir: “Ne Sincar´lı ne de Cebel Sim´li ezidilerin Şeyh Adi ile ilgili efsaneleri ve onun düşündüklerini  bilmiyor olmaları üzücü. Ismi dışında onunla ilgili herşeyi ignore ediyorlar.“ [36] 

Tarihçiler, Şeyh Adi´nin doktrinlerini islamdaki sofilerinkiler ile özdeşleştirmektedirler. Gelenekler ile ilgili söylevleri, Kuranda peygamberin hadislerine benzemektedir. Şeyh Adi  hem iyinin hem de kötünün, tanrı düşüncesi ile oluştuğunu ispatlamaya çalışıyordu. Şeyh Adi´nin bazı şiirleri, onun ruhun ölümden sonra şekil değiştirerek varlığını devam ettirdiğine ve tanrı ile ruhsal bir birleşmeye inandığını göstermektedir [36]. 

Burada, Müslüman sofi okullarındaki inanç ile benzerlik görülmektedir.  Şeyh Adi çok genç yaşta Bağdat´a göç etti. Bağdat´ta, Agil-al-Manbaji, Hamd al-Dabbas, Abi Najb al-Sahrawardi, Abdul al-Jili und Abu Wafa al-Halawni gibi bir çok sofi ile tanıştı.  Şeyh Adi, kendisinin şeyhi olan Agil al-Manbaji´nin sofi çevresinin bir üyesi olmuştur [37, 38]. 

Al-Manbaji, Şeyh Adi´ye deri üzerine giyilen “Kharqa“ denilen siyah yünden yapılan, kaba ve kaşındırıcı özelliği olan bir gömlek giydirmiştir.  Bu gömlek sadakat ve itaatin simgesinin ispatı olarak giyilir. ´Kharqa´ sofiliğin kuralları ve disiplinine ilk yaklaşımını sembole eder. Bu ´Kharqa´ bugün de Ezidilerin Fakirleri (Feqir) tarafından giyilir [39, 40]. 

Şeyh Adi daha sonra Bağdat´tan Kürt bölgesi olan ve Musul yönetiminin hegemonyasında bulunun Hakkari´ye gitmiştir. Şeyh Adi Kürtlerin yaşadığı Laleş ovasına yerleşir. 1116´da Mekke´ye yaptığı gezi dışında Şeyh Adi tüm yaşamını Laleş´te geçirmiştir. İlk dönemlerde Şeyh Adi, Şeyh Adi el-Shami yani Suriye´li olarak bilinirdi [40]. Daha sonraları ise, Şeyh Adi el-Hakkari olarak tanındı. Ezidiler kendisinin namını ve mucizeler gerçekleştirme yeteneğinin olduğunu  öğrendiklerinde onun taraftarları oldular [41].

Ezidiler o zamanlar Şeyh Adi´nin ruhi gücünün Tausi Melek tarafından verildiğine inanıyorlardı. Hadisler ayrıca Şeyh Adi´nin, Ezidilere liderlik yapması için Tausi Melek tarafından gönderildiğini söylerler.  Ezidilerin arasında yaşamaya başladıktan sonra “Sad ve Had“, “haklar ve görevler“ olarak adlandırılan yeni bir dini doktrin geliştirmiştir [42, 43].  

Şeyh Adi´nin reformları  

Ezidilikte yapılan bu reformların en önemlisi dini bir hiyerarşinin oluşturulmasıdır. Ancak ezidi aşiretleri bu sisteme dahil etmek yerine, Şeyh Adi kendi ailesi ile Şeyh Şems´in ailesinin üyelerini dini lider ve  öğretici (Şeyh) pozisyonlarına getirmiştir. Ruhi eğitim ile görevli olan pirler zaten var olduklarından, bu gurup olduğu gibi korunmuştur ancak şeyhlerin yönetimi altına sokulmuşlardır. Ezidilerin en üst lider kademesinde bulunan Şeyh Şems´in rolüne Şeyh Adi getirildi ve Şeyh Şems vezir olarak görev yapmaya başladı [44].

“Sad u Had“ın kuralları doğrultusunda şu prensiplere uyulmak zorunludur: “Tanrıya, meleklere ve havarilere, Tausi Melek´e inan. Tausi melek, tavuz kuşu formunda sembolize edilir. Bu doktrine göre ayrıca her Ezidi, ´Izid´in (Tanrı) şerefine yılda üç gün oruç tutmalıdır. Laleş ise Ezidilerin kutsal mekanı olmuştur. Her ezidi hayatında en az bir kere bu kutsal mekanı ziyaret etmelidir. Diğer inançlardan olanlar ile evlenmek yasaklandı, ayrıca mürid, pir ve şeyh sınıflarından olanların da birbirleri ile evlenmeleri yasaklanmıştır [45]. 

Bu reformlara rağmen bazı gelenek ve inanç alanları korunmuştur: Örneğin, ateş hala kutsal kabul edilir, dualar güneşin doğduğu yöne doğru edilmeye devam edilir, ölümden sonra ruhun varlığını devam ettirdiği inancı ile Ezidilerin sembolleri korunur ve “Gerivan” denilen ensesinde altıgen bir kesik bulunan  beyaz atletin giyilmesi geleneği sürdürülür. Zerdüştler de hala “Gerivan” giyerler.
Şeyh Adi 1160 yılında 90 yaşında ölmüştür.  Hiç evlenmemiştir. Halefi yeğeni, Şakr Abu´l-Barakat olmuştur. Daha sonra Şeyh Hasan olarak bilinen oğlu Şemsadin liderliğe getirilmiştir. Şeyh Adi çizgisindeki yeni liderlerin yönetimiyle anlaşılan, istemeden günümüzde de bir bakıma bilinen Kürt kültürü ile eski ezidi elementler karışmıştır.

Şeyh Adi´nin, Ezidiliği (güneşe tapanlar, Mitras-inancı, Zerdüştlük) esas alarak yeni bir inanç  kurduğu ve İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilikten bazı elementleri üstlendiği anlaşılıyor. Toplumun bir kast sistemi ile idaresinin kökleri sofilerden geliyor ve bazı Hint elementlerini barındırıyor [46].  Ezidilerin kutsal mekanı, Asya´ya uzanan merkezi ticaret yolu olan İpek Yolu´na oldukça yakındır. Ayrıca Ezidilerin, İslama geçmeyi hiçbir zaman kabul etmedikleri söylenebilir. Bu yöndeki tüm baskılara açıkça karşı koymuşlardır ve kendi geleneklerinin devam etmesi için savaşmışlardır. 

Ezidi dini içerisindeki hiyerarşi sistemi

Şeyh Adi´nin 12. yy.da Ezidi toplumuna girişinin önemi sadece dini değildir. Sınıf sisteminin oluşturulması ile tüm toplum yapısı değiştirildi ve gurupların birbirleri olan ilişkileri yeni bir şekil ile belirlendi. Bir tarafda şeyhler, diğer taraffa ise müridler yer alıyordu. Bu yapılanma sofilerde de görülür. Zaten var olan pirler ise, ezidi toplumundaki dini  liderlik görevini kaybetmiştir. Ancak pirler Ezidi toplumunda köklü bir yere sahiptirler ve bu nedenle de toplumda önemli bir dini rol oynamaya devam edebildiler ancak şeyhlerden sonra ast durumuna girmişlerdir.Ezidi aşiretleri, şeyh ve pirlerin yönetimine bölüştürüldü. Bir aşiretten sorumlu olan her şeyh ve pir aynı zamanda diğer yol göstericiler ile ilişkide bulunmalıdır. 

Pirler ile şeyhlerin birbirleri ile evlenmeleri yasaktır. Bir şeyh sınıfından sadece bir gurubun ardıları birbirleri ile evlenebilirler. Pir sınıfında ise pirler, Pir Hasan Mamans´ın ardılları ile evlenemezler. Bunun dışında pirlerin birbirleri ile evlenmeleri serbesttir. Müridlerin, Pirler veya Şeyhler ile evlenmeleri ise kesinlikle yasaktır.

Bu evlilik yasaklarının, Şeyh Adi´nin reformlarının gerçekleştirilmesinden önce de var olup olmadıkları tam olarak bilinmiyor. 
Etik bakış ile bu evlilik yasakları, sınıflar arasındaki ilişkilerin netleşirilmesini sağlıyor.  Bir grubun üyesi olabilmek ancak doğum ile mümkündür. Grup değiştirmek mümkün değildir. Bu net ayırım ve grup değiştirebilmenin imkansızlığı sınıflar arasında olası güç kavgalarını engellemektedir. Herkes kendi sosyal statüsünün bilincindedir ve bunu değiştirebilme olanağı yoktur. Diğer dini inançlardan olanlar ile evlenebilmek de mümkün değildir.
 
Ezidilerin toplumdaki yaşamlarını belirleyen bazı kurallar:

Her bireyin sosyal hiyerarşide belli bir yeri vardır.
Topluluğun her üyesi hem kendi gurubundaki diğer üyelere, hem de dini liderlere (şeyh ve pirler) bağlılık ile yükümlüdürler. 
Mirler (soylular ailesi) tartışılmazdır ve sınırsız güce sahiptir. Onların diğer sınıf gurupları ile ilişkileri net olarak belirlenmiştir.
Topluluğun bir üyesinin rolü ve pozisyonu ile devingenliğinin sınırları belirlenmiştir.
Ezidi toplumun üyesi ancak ezidi olan ailelerin doğan çocukları olabilir.
Şeyh, pir ve müridlerin diğer guruplara geçişi mümkün değildir. 
Bir gurup içerisindeki görev dağılımı net olarak belirlenmiştir.
Her kişinin bir Piri ve bir Şeyhi olmalıdır. Bir bölgede Şeyh veya Pir ailelerinin üyeleri bulunmuyor ise, kendisinin ait olduğu Şeyh veya Pir ailesinin üyeleri kişiyi üsleninceye kadar geçici olarak başka bir Pir veya Şeyh edinebilir. 
Topluluğun üyeleri, birbirleri ile ve kendi gurupları içerisinde dayanışma içerisinde olmalıdır.
Ruhani sınıfı içerisinde önemli pozisyonları olan diğer guruplar:

Mir (Soylular) 

O, ezidilerin en üst lideridir. Geleneksel merkezi kutsal mekan Laleş´den birkaç kilometre uzaklıkta olan Baadre´dir.
Mir, Şeyh Adi ve Tausi Melek´i sembolize eder. O, Şeyh Adi´nin direk temsilcisidir ve aziz kabul edilir.  

Pismir

Mir ailesinden gelirler. Kelime anlamı olarak kürtçede, „soylular ailesi ile akraba olmak“  anlamına gelir.  Ancak ayrı bir gurubu oluştururlar. Pismirler, Şeyh O Bekir´in ardıllarıdırlar. Peşmir üyeleri, Mir ailesinin üyeleri ile evlenebilirler.   

Baba Şeyh

O, pirler ve şeyhler de dahil tüm ezidilerin tartışılmaz lideridir. Baba Şeyhler ancak Şemsani ve Fakhradin ailelerinden olunabilir. Ezidilerin ileri gelenleri Baba Şeyh´i seçerler ve bu Mir tarafından onaylanır. Baba Şeyh yazın ve kışın 42 gün oruç tutmak zorundadır. Din ile ilgili geniş bilgi sahibidir ve tüm kutsal ezidi hikayelerini ezbere bilir. Güney Kürdistan’da, Ain Sifne şehrinde yaşar. Bu şehir Musul´a yaklaşık 60 km uzaklıktadır.  

Peşimam 

Kelime anlamı ile birinci dereceden öğretici anlamına gelir. Peşimamların, Şeyh Hasan´ın soyundan geldikleri tahmin edilir.  Sadece Adanilerin şeyh çizdisinden gelenler Peşimam olabilir. Bunlar üç ana şeyh dallarından biridir.

Şeyh

Kelime olarak Arapçadır ve öğretici, lider veya önder anlamına gelir. Zerdüşt döneminde de şeyhlerin görevlerine benzer sorumlulukları olan üst düzeyde din adamları vardı. Ancak sınıf sisteminin yerleştirilmesi ile beraber ezidi toplumunda şeyhlerin pozisyonu o kadar değiştirildi ki, bunu günümüzde ancak hem pir hem de şeyhleri olan Iran´daki Ahl-i Haqq´ın din adamlarına benzetilirler. Şeyhler toplumun ruhani liderleridir. Her Şeyh ailesinin kendilerinden sorumlu olduğu belli sayıdaki müridleri vardır. Şeyh ailesi, dini sorunlar konusunda müridlere yardımcı olmak ve dini seremonileri yürütmek ile görevlidirler. Buna karşılık müridler yılda belli bir miktar para (Fıto) öderler. Bu miktar şeyh tarafından belirlenmez, mürid ne kadar ödeyebileceği veya ödemek istediğine kendisi karar verir.

Her şeyh çizgisi, tanrı tarafından yaratılan yedi melekten birini temsil eder. Bunlar Şeyh Adi tarafından belirlenen ilk şeyhlerin ardıllarıdırlar. Şeyh gurubu üç ana guruba ve birçok alt guruba ayrılır. Şemsaniler kendilerinin Mir Ezdina´nın dört oğullarının ardılları olduklarını, Adaniler kendilerini Şeyh Hasan´ın ardılları olarak kabul ederler ve Qatani´ler ise varlıklarını direk Şeyh Adi´ye dayandırırlar. Tarihi  kökenlerinden dolayı bu üç ana gurup arasında bir güç çekişmesi vardır.                      

Pir

Mitras ve Zerdüşt döneminde de var olan en eski din adamlarıdırlar ve toplum içerisinde inancın devam ettirilmesi ile yükümlüdürler. Ezidi toplumunda önemli bir sınıftır. Inanca göre pirler dini açıdan şeyhler ile aynı statüye sahiptirler, ancak şeyhler kısmen daha üst bir statüde görülmektedirler. Pirlerin statüsü, şeyhleri ön plana çıkaran Şeyh Adi tarafından değiştirilmiştir. Adi ben Musafir olarak tanınan Şeyh Adi kendini Şeyh ilan etmiştir ve böylece ezidi toplumunda da bu yeni oluşturulan sınıfı güçlendirmiştir. 

Her ezidinin, bir şeyhi ve bir piri olmalıdır. Şeyhlerin hepsinin isimlerinin arapça olması ve pirlerin isimlerinin ise kürtçe olmaları oldukça dikkat çekicidir. Pirlerin Şeyh Adi´nin çok öncesinde de ezidilerin dini liderleri olarak işlev görmüş olmaları bunu açıklayabilir. Pirler dört ana guruba ayrılmışlardır: Hesen Meman, Pir Afat, Pir Jerwan ve Pir Haci Ali. 

Pir aileleri birbirleri ile evlilik yapabilirler. Pir Hesen Meman´ın ailesinin üyelerinin evlilikleri ise sınırlandırılmıştır, çünkü bu aile Şeyh Adi döneminde pirlerin başı olarak kabul edilirdi. Pir Hesen Meman´ın ailesinin üyeleri sadece kendileri ile aynı statüde olan Pir Jerwan ailesinin üyeleri ile evlenebilirler. 

Qewals (dini şiir ve hikaye anlatıcısı)

Çok kısa bir süre önecesine kadar Qewaller sadece birbirleri ile evlenebilirlerdi. 1950 yılında Mir ve Baba Şeyh aldıkları bir karar ile, sayıları hızla azalan qewallerin, mürid sınıfından olanlar ile evlenebilmelerini sağladılar. Qewaller, Musul´a 35 km mesafede bulunan Basik ve Bahzani köylerinde yaşamaktadırlar. 

Qewaller tüm dini şiirler ile ezidilerin sözlü dini hikayelerini babalarından öğrenir ve ezberlerler. Kutsal iki kitapları dışında Ezidilerin inançları hiçbir yerde yazılı olamadığından onlar ezidilerin dini hafızasıdırlar. Şeyh Adi´nin reformlarından beri, geleneksel hikaye, şiir ve tarihi öğrenme ve aktarma görevi qawellere verilmiştir. Yaşlı qewaller, Bahzani köyünde özel oturumlar ile genç qewallere dini bilgileri nasıl ezberleyebileceklerini öğretirler. 

Qewaler, köylere yaptıkları gezilerde ve düzenledikleri seremonilerde yanlarında tavuz meleğini sembolize eden küçük bir heykel taşırlar. Dini türküler söylerler. Qewaller, kutsal ´Berat` denilen Laleş´ten getirilen toprakdan yapılan küçük, yuvarlak taşları dağıtırlar. Bu taşlar, kutsal heykelin etrafında dönerken dağıtılır. Taşlar, ezidileri hastalık ve fenalıklaran korur. Avrupa´da da birçok ezidi evlerinde bu taşlar bulunur. 

Koçek

Bu kelime kürtçede iki kelimenin birleşimi ile oluşturulmuştur: Kulak anlamına gelen Guh ile çok iyi anlamına gelen Çek veya Çak. Yani iki kelimenin bileşimi ´çok iyi kulak´ anlamına gelir ve koçeklerin görünmeyen diyardan sesleri duyabildiğini ifade eder. Koçekler dini ainleri yönetirler. Şeyh veya pirin hazır bulunmadığı durumlarda geleneksel ölü yıkaması görevini üstlenirler. Ancak bir koçeğin en önemli görevi ölen ruhun kaderi hakkında bilgi vermektedir. Aynı zamanda dua ve rüya yorunları yapar.  Koçek dini tören ve ainlerde görünmeyen dünya ile bağlantı kurar. Koçek olabilmek için özel doğa üstü yeteneklere sahip olmak gerekir ve bunlar Laleş´te kutsal mekanda Ezidilerin dini lideri tarafından sınanır.          

Feqir

Feqir yada Fakir (yoksul), tüm dünyavi varlıktan vazgeçmiş kişidir. Feqir sadece tanrıya hizmet etmeyi yaşam vazifesi yapmıştır. 

Feqir pozisyonuna ruhani veya mürid sınıfından her ezidi ulaşabilir. Feqir olmak isteyen bu isteğini Mir ve Baba Şeyh´e iletir. Istek sahibi, dini kuralları ihlal etmemiş ise ve karakteri ve kişiliği buna uygun ise feqir olabilir. Adaylığı ezidi liderler tarafından onaylanan kişi, yedi gün yalnız kalır ve bu süre içerinde kimse ile konuşmaz ve bu süre içerisinde sabahtan akşama kadar oruç tutar. Kendisine yemek getiren kişi dışında hiçbir insani temasa izin verilmez. Bu yalnızlık döneminde sürekli maditasyon yapıp dua eder. Yalnızlık süresi dolunca Laleş´de kutsal tapınağı ziyaret eder. Burada kendisine yaşam ve ölümden sonraki kardeşi “Birayê Axretê“ eşlik eder. Çeşitli dini tören ve ayinlerin ardından, kutsal tapınağın girişinde kendisine Feqir´lik ünvanı verilir. Yeni Feqir, feqirler, qewaller ve kutsal tapınaktan sorumlu olan Bave Çavuş´dan luşan bir gurubun arasında durur. Daha sonra yaşam ve ölümden sonraki kardeşi öne çıkar ve yeni feqire Kharqa denilen siyah atleti giydirir.

Feqirlerin farklı sorumlulukları vardır: Şeyh Adi onuruna yapılan kutlamalarda yakılan ateş için odun keserler ve yerel tapınaklardan sorumludurlar. Darlık ve hastalık dönemlerinde Ezidiler için dua ederler.         

Micewir

Kürtçe bir kelimedir ve komşu veya bekçi anlamına gelir. Micewirler, yerel tapınakları ve kutsal mekanların korunması ve bakımı ile görevlidirler. Micewirler köylerde bir din adamı işlevi görürler ve genellikle zanaatkarlardır. Halka her konuda yardımcı olmaya çalışırlar. Mürid sınıfından olanlar da mücewir olabilirler. Micewirler köylerde saygın kişiliklerdir ve bilgilerine başvurulur.     

Kebani

Kebani kürtçedir ve koruyan anlamına gelir. Kebaniler, Laleş´te cemaat haline yaşarlar ve tamamen kadınlardan oluşurlar. Tüm yaşamlarını inançlarına adamışlardır ve bekardırlar. Bu sınıfa geçmek isteyen bir kadın din kurallarını ihlal etmemiş olmalıdır ve en az iki yerel dini lider tarafından onaylanmalıdır. Daha sonra Mir ve Baba Şeyhı ziyaret eder ve bu statüye geçebilmek için izin ister. Bu statüyü edinen bir kadın yaşamını  Kebani olarak kutsal Laleş´te sürdürür. Her sınıftan kadın Kebani olabilir. Kebaniler, tapınakların korunmasi ile görevlidirler. Kebaniler tapınakta kalanlar ve törenlere katılan misafirler için yemek yaparlar. Onlar da darlık ve hastalık dönemlerinde dua ederler.

Mürid

Mürid taraftar anlamına gelir. Bu terim sofiler tarafından kullanılırdı. Sofiler bu terimi, Şeyh´e (öğretmen)  itaat eden „öğrenciler“ için kullanırlardı. Ezidilerde ise topluluk için kullanılır. Müridler sadece birbirleri ile evlenebilirler. Her mürid ailesinin bir şeyhi ve Piri vardır. Ancak aile bunları kendisi seçemez. Bu seçim Şeyh Adi tarafından yapılmıştır ve değiştirilemez.

Toplumsal hiyerarşide her ezidinin çeşitli ritualler sonunda ulaşabileceği üç pozisyon vardır. Müridler buna göre koçek, faqir ve micewir olabilirler. Bu üç pozisyon sosyal açıdan oldukça düşük bir statüdedir ve ezidilerin dini hiyerarşik yapısını etkileyemezler.

Ezidi toplumunun sosyal kural ve davranışları

Burada kısaca sınıf sistemine ve İslami kurallardan temel olarak ayrılan bazı önemli kutlamalara değinebiliriz.Ezidilerin periodik olan ve olmayan kutlamaları vardır. 

Çarşema Sor, Serê Sale (Yeni yıl) Ezidilerde yeni yıl, 13/14 Nisandan sonraki ilk Çarşamba günü kutlanır ve bu dönem olarak Newroza denk gelir (iran topluluklarının yılbaşı). Yılbaşı günü her evde et yemekleri pişirilir ve kurban bir gün öncesinden kesilip hazırlanır ve Çarşamba günü sabahı din adamları tarafından kutsanır. Ölüler de anılır: Gün içerisinde kadınlar mezarlıkları ziyaret edip mezarlar üzerine yiyecek bırakırlar.  Bu gün Tausi meleğin onuruna kutlanır. Ezidi anlatımlarına göre Tausi Melek bu günde yeryüzüne iner ve eski yılı değerlendirir ve gelecek yılı planlayan bir divan toplantısı düzenler.

Bu nedenle dini kutsal gün, Çarşamba günüdür. Kutsal Nisan ayı boyunca düğünler yapılmaz. 

Belendan (Belindê)

Bu ayin bazı bölgelerde 1 Aralık’ta, bazı bölgelerde ise 25 Aralık’ta kutlanır. Bu günde ezidiler ekmek yapıp yoksullara dağıtırlar. Etrafta yoksul kimse yok ise, veya herkes eşit durumda ise ekmek, sembolik olarak komşulara dağıtılır. 

Ezidilerin büyük kısmı Belindênin “ölülerin kutlaması“ olduğuna inanırlar. Pişirdikleri ekmekleri mezarlığa da götürürler. Bazı kesin ise bu günün Şeyh Adi´nin yeryüzüne manifestasyonu olduğunu iddia ederler. 

Cejna Jemaiyê (arap: Ayd al-Jamiya) Şeyh Adi Kutlamaları

Şeyh Adi onuruna 23 ile 30 Eylül ve 18 ile 21 Temmuz tarihlerinde kutsal tapınak Laleşte kutlamalar yapılır. Bayramın adından da anlaşılacağı gibi bu günde tüm Ezidi liderleri toplanırlar. Bu kutlamalar bütün yılın en önemli olayıdır ve her ezidi olanakları dahilinde ise hayatında en azından bir kere bu kutlamalara katılmalıdır.

Ezidilerin kutsal merkezleri ve Şeyh Adi´nin mezarı Musul ve Duhok arasında bulunan bir vadi üzerindedir. Bu vadi yaklaşık 36° dedir ve deniz seviyesinin yaklaşık olarak 930 m üzerindedir.  Etrafında birçok tepeler vardır ve kutsal mezarın etrafına zamanla bir dizi taş ve balçık evler yapılmıştır. 

Oruç

Ezidiler Aralık ayının ilk Cumasından sonra tanrı onuruna oruç tutarlar. Salı günü başlarlar ve gün doğumundan batımına kadar oruç tutarlar. 

Bazı din adamları ve müridler ile koçekler yazın ve kışın 40 gün oruç tutarlar. Aralık ayında tutulan üç günlük oruç Ezidilikte mecburidir. Türkiye´deki ezidiler gibi bazı bölgelerde ise Aralık ayında üç değil dokuz gün oruç tutarlar. Salı gününden Perşembe gününe kadar üçer gün her biri bir melek için tutulur. Son üç gün Ezdayî, yaradan için tutulur. 

Xıdır Ilyas Bayramı

Şubat ayının ilk Perşembesi Xıdır Ilyas bayramıdır. Bu bayram Ortadoğu´daki birçok toplum tarafından kutlanır.  Bu günde oruç tutanlar da vardır.  

Ekin-Ekmek Bayramı

Bu bayram 7 Ocak´ta başlar. Ekmek Ezidilerde kutsaldır.

Melkazan bayramı (Melekler toplantısı)

Ezidilerin yılbaşından önce kutlanır.

Newroz

Newroz bayramı, kürtlerde ve başka toplumlarda olduğu gibi Ezidiler için de özel bir öneme sahiptir. Newrozdan önceki ilk Çarşamba günü köylerde ve şehirlerde kutlamak geleneği Fars ve Iran kültürüne paraleldir.

Periodik olmayan bayramlar

Peryodik olmayan bayram ve seremoniler şunlardır: Evlilik, ölüm, çocukların ilk saç kesimi, sünnet, ziyaretler, bir ahiret ve yaşam kardeşinin seçimi ve faqir statüsüne geçiş.

Saç kesimi seramonisi

Bir erkek çocuğu yedi, dokuz veya en geç onbirinci aylıkken saçının ilk kez kesilmesine izin verilir. (Kız çocuklarının saçları kesilmez) Çocuğun Şeyhi tarafından saçları iki tarafından üç bukle (Bısk) kesilir; iki bukle anne-babasına verilir ve bir bukleyi şeyh alır. Saç kesimi ile çocuk resmi olarak bu inancın bir üyesi olur. Ezidi inancına göre bir erkek çocuğunun saçının sadece şeyh tarafından kesilmesi Ezidi kimliği ile dini bir özdeşleşmedir.


Avrupa´daki Ezidiler

Ezidiler de diğer Kürtler gibi 50 yıldan fazla bir süredir Almanya´da misafir işçi ve ilticacı olarak yaşamaktadırlar. Türkiyedeki yaklaşık 30 000 ezididen bazı tahminlere göre yaklaşık 27 000´i bugün Almanya´da yaşar.  Türk içişleri bakanlığının açıklamalarına göre Türkiye genelinde toplam 470 Ezidi yaşamaktadır. Ezidiler sayılarının azlığından dolayı Türkiye´de fiili anlamda toplum olarak yaşayabilme olanağına sahip teğiller. Bu 480 ezidinin büyük çoğunluğu 60 yaşın üzerindedir ve yeni nesilin büyük kısmı Avrupa´da yaşamaktadır [48]. 

Son yıllarda Suriye, Irak ve eski Sovyetler´den Almanya´ya göç eden ezidilerin sayısında artış görülmektedir. Almanya´da yaşayan ezidilerin sayısının 100 000 ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan ezidilerin ise 30 000 olduğu tahmin edilmektedir [49].  

80´li yıllardan bu yana Ezidiler Kürt kurtuluş mücadelesine katılmışlar ve sayısız dernek ve birlikler kurmuşlardır. Bu dernekler de bağlı oldukları Kürt partilerinin politik görüşlerinden etkilenmişlerdir. Ancak sayıları az da olsa bazı Ezidi dernekleri tarafsız kalmışlardır ve Ezidilerin mefaatleri için çalışmaktadırlar. Bunlar çeşitli seminerler düzenleyip, kişilerin birokratik sorunları ile ilgilenirler ve farklı kutlamalar için bir araya gelirler [50].  

Ezidiler de tıpkı Avrupa´daki diğer göçmenler gibi Avrupa´da yaşam şekli, değerler ve normların kendilerine yabancı olmasından sayısız sosyal, politik ve kültürel sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Ezidiler kırsal bölgelerden ve sınırlı okul eğitimleri ile Avrupa´ya göç etmişlerdir ve burada da kendi inançlarını ve kültürlerini korumak için aile ve aşiretlere arkayik-feodal  bakış ile yaşamaya devam etmektedirler. Aileler birbirleri ile oldukça sıkı ilişki içerisindedirler ve yabancıların toplumlarında yer edinebilmeleri olanaksızdır. Bu ve farklı nedenler, Ezidilerin uzun süre ve jenerasyonlar boyu diasporada yaşayacakları gerçeğini fark etmelerini geciktirmiştir. Bunun fark edilmesinden sonra entegrasyon yönünde ilk adımlar atılmaya başlanmıştır [50, 51.  

Eski jenerasyonda güç kaybı korkusu ve inançlarının değişmesi endişeleriyle özellikle genç kızlara yönelik zorla evlendirme veya başka inançtan olan biri ile ilişki kuranlara karşı şiddet eylemleri gözlemlenmektedir. Ezidilerde de inançtan öte, hala var olan arkayik anlayıştan kaynaklanan „namus“ cinayetleri ile karşılaşılmaktadır.  

Ancak Ezidi toplumunun Avrupa´daki gelişimi incelendiğinde, arkaik-patriarkal değerlere tutunmanın yanı sıra  yeni jenerasyonda yeni bir oryantasyon gözlenmektedir. Üçüncü ve dördüncü nesil ezidilerde eğitim oranı oldukça yükselmiş ve akademisyenlerin sayısı oldukça artmıştır. Yeni nesil biryandan kültürel varlıklarını korumaya çalışırken bir yandan da yaşamın diğer alanlarında yeniliklere açık olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Ancak bu durum aynı zamanda içerisinde birçok sorunu barındıran bir toplumsal ve nesilsen çatışmayı da beraberinde getirmektedir [52]. 

Avrupa´da doğan üçüncü ve dördüncü nesil Ezidiler yaşadıkları ülkelerin dillerini kendi ana dillerinden daha iyi bilmekteler. Bu ülkelerde arkadaşları vardır ve bilişsel ve duygusal anlamda en az `iki dünya“ arasında yaşamaktadırlar ve birçok pozitif kimlik sahibidirler.

Sonuç

Kaybetme duygusu ve denge değişimi her yönden var olan kültür standartlarında uzun bir süreç alan bir değişimi beraberinde getirir. Diğer taraftan eski değerlerinden ve kurallarından ödün veren kişi, yeni `dini vatanında“ kendini iyi hissetmez. Ancak bu yeni vatan, yeni nesil için hayatta kalma şansı olabilir. Yenilenme, reformlar ve değişimler her zaman negatif veya problem gibi görülmemelidir. Artan kosmopolitika, migrasyon ve diğer kültürler ile tanışma bir kazanç olarak kabul edilebilir ve yenilenme sürecini kolaylaştırabilir.  

Yeni bir oryantasyon ve dönüşüm gereklidir, ancak sadece Ezidi toplumu ile özellikle de elit kesimi ile açık bir müzakere ile mümkündür. Burada bir değişim düşüncesine yaklaşım ve bunun gerekliğinin kabulü hedefi ile ezidi toplumu bu görüşmelere dahil edilmelidir.

Bana göre böylesi bir yeni oryantasyon için kollektif kültür  ve inancın işlenmesi esastır. Sadece tarihi travmalarin işlenmesi ile sağlıklı bir gelecek perspektifi mümkündür.

Bu toplumun değişimi başlamıştır. Asıl mesele ezidilerin bu değişimleri etkileme ve doğal bir şekilde yön verme gücüne sahip olabilmeleridir. Ancak bu şekilde yaşananların kabul edilmesi ile bir birliğin önü açılır, iç ve dış denge tekrar sağlanır, ve kollektif kimlik çağa uygun şekilde yeniden kazanılabilir. Tarihin ve eski kuralların yenilmesi, yeni gelecek perspektiflerinin açılmasıdır ve insanlara  yeniden umut verebilir.

Kaynak:

1.Kizilhan, Ilhan: Die Eziden, medico international, Frankfurt, 1997, S.9.
2.Grant, Asahel: The Nestrians or The Lost Tribes, Philadelphia Press, Amsterdam, 1915, S. 31.
3.Gotwald, Maria von: Die Jesiden«, Globus, V. 83, 1898, S. 181.
4.Guest, John: The Yazidis, S. 29.
5.Kizilhan, Ihan. Die Gegenwärtigkeit der Vergangenheit. Funktionen des Erinnerns von außergewöhnlichen Ereignissen im Kontext der Gegenwart. Berlin: Regener Verlag. S.15-21.
6.Handwörterbuch des Islam. A.J. Wensinck & J.H. Kramers (Hrsg.) Leiden 1941, S.806-811.
7.Al-Damalgi, Sadiq, The Yazidis, Mousil: Al-Itihad Press, 1949, S.442.
 8.Al-Samani, Abed al-Karim, Al Ansab (Arabic: The Lineage, Leyden: Brill, E.J. Press, 1912, S.600.
9.Sami Said Ahmed: The Yazidis - Their Life and Beliefs, ed. Henry Field, Miami, 1975. S.126.
10.Kreyenbroeck, Philip, G., Rashow, Khalil, J. God and Sheik Adi are Perfect. Sacred Poems and Religious Narratives from the Ezidi Tradition. Wiesbaden: Harrassowitz Verlag, S. 5.
11.Kizilhan, Ilhan. Die Yeziden, 1997, S. 16.
12.Guest, John, The Yazidis: a Study in Survival. London/New York, 1993, S. 45.
13Kizilhan, 1997, ebd.
14.John, C./Edmond, A.: Pilgrimage to Lalish, Aberdeen, 1967, S.173; W.A. Pilgrim and Edgar T.A.Wigram: The Cradle of Mankind, (Life in Eastern Kurdistan), London, 1914, S.101.
15.Edmond, A.: Pilgrimage...op. cit.., S.11.
16.Empson, R.H.W.: The Cult of the Peacock Angel, London, 1928, S.23.
17.Afzali, Daftar/Doureh-ye Damyari/Mohamed Mokri: Le Chasseur de Dieu et le mythe du Roi-Aigle (Dawra-y Damyari), Wiesbaden, 1967.
18.Hamzeh’i, Reza M. The Yaresan - A Sociological, Historical and Religio-Historical Study of a Kurdish Community, Klaus Schwarz Verlag, Berlin, 1990, S. 7-11.
19.Windischmann, F.R: Die persische Anahita oder Anaitis, (Ein Beitrag zur Mythengeschichte des Orient), in: Abhandlung der phil.-philologischen Klasse der königlich-bayrischen Akademie der Wissenschaften, Vol.8, 1856, S.113.
20.P. Kreyenbroek: God and Sheikh Adi are Perfect. 2005, S.25-27.
21.M. Mokri: Le Symbole de la Perle dans le folklore persan et chez les Kurdes Fideles de Verite (Al-e Haqq), in: Journal Asiatique, 1960, S.477.
22.Moradi, Golmorad: Ein Jahr autonome Regierung Kurdistan, Die Mahabad Republik 1946-1947, Hochschule Bremen, 1992, S.32.
23.Kizilhan, Ilhan, die Yeziden, 1997, ebd.
24. Phythian-Adams, W.J.: Mithrasism, London: Constable and Company Ltd., 1915, S.11.
25.Mackenzic, Donald A.: Mythos of Babylonia and Assyria, London: The Gresham Publishing Company Limited, 1974, S.54.
26.Klaus, E. Müller: Kulturhistorische Studien zur Genese Pseudo-Islamischer Sektengebilde in Vorderasien, 1967. S.78.
27.Homes, Henry A.: ›The Sect of Yazidis of Mesopotamia‹. Biblical Respository and Classical Review, Series 2, Vol. 7, 1842, S.332.
28.Mohaq, A.: ›The Origin of the Yazidi Tribes and Their Present Home in Iraq‹, Iran Leaque Quarterly, Vol.3, 1933, S.223.
29.Stausberg, Michael. Zoroastrian rituals in contest (Studies in history of religions; 102). Brill, Leiden 2004, S.38-52.
30.Dahman, Mohamed Ahmed: ›The Shamsiya in History, The Journal of Lughat al-Arab (arab.)‹, Vol.9, No.3, 1935.
31.Empson, R.H.W.: The Cult of Peacock Angel, Witherly Press, London, 1928, S.225.
32.Al Jazri, Ibn al-Athir, Al-Kamel Fi Al-Takrikh: The Complete in History, Sader Press, Beirut, 1966, S.289.
34.Kreyenbroeck, Philip, G., Rashow, Khalil, 2005 ebd.
35.Ibn Khalakkan, Ahmed. Waffayat al-ayan (Arabic: The Deaths of Nobels), Editet by Ihsan Abbas, Dar Al-Thagafa, Beirut, Vol. 3., 1969, S.254.
36.Lescot, Roger: Enquette sur les Yezidis de Syrie et du Djebel Sinjar, Beirut, 1938, S.67.
37.Fatemi, Narollah S.: Love, Beauty and Harmony in Sufism, New York, A.S. Barness and Company, 1978, S.55-56. 
38.Khalakkan, Ibn, S.254.
39.Rice, Cyprian: The Persian Sufis, London, George Allen & Unwin Ltd., 1964, S.19.
40.Kreyenbroek, Philip. God and Sheikh Adi are Perfect. 2005, S. 4, 9.
41.Celil, O. und C.: Zargotina Kurda, kendine ait yayin evi,  Ermenistan, S. 18.
42.P. Kreyenbroek: God and Sheikh Adi are Perfect. 2005, S.4
43.Al Damalogi, Sadi: The Yazidis, S. 220-230.
44.P. Kreyenbroek: God and Sheikh Adi are Perfect. 2005, S.6-8.
45.Al-Jadan, Khalouf: Cate Among the Yazidis, M.A. Thesis in Rural Sociology, The Pennsylvania State University Press, 1960, S.104.
46.Lescot, 1938, S. 38f.47.Empson, R.H.W.: The Cult of the Peacock Angel, S. 113
48.Kizilhan, Ilhan. Die Yeziden, 1997 ebd.
49.Erhard Franz (2004). Yeziden – Eine alte Religionsgemeinschaft zwischen Tradition und Mo¬derne, Deutsches Orient-Institut Hamburg, Mitteilungen Band 71 / 2004.
50.Kizilhan, Ilhan. Die Yeziden. Between Tradition and Globalism. Journal for Kurdish Studies. Kurdish Institut Paris, 2009, S. 54-56.
51.Kizilhan, Ilhan. Die Yeziden. Between Tradition and Globalism. Journal for Kurdish Studies. Kurdish Institut Paris, 2009, S. 54-56.
52.Assmann, A. ›Kollektives Gedächtnis‹. In: Pethes, Nicolas und Jens Ruchatz (Hg.). Gedächtnis und Erinnerung: ein interdisziplinäres Lexikon. 2001, Rowohlt Verlag, S. 308-310.


Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli